"Kıyame 6: İnsan 'kıyamet Günü De Ne Zamanmış?' Diye Sorar"

Müslümanlar tarih boyunca kıyametin ne zaman kopacağını merak etmiştir. Bu konuda Cenab-ı Hak, Kıyame Suresi 6. ayette: “(İnsan) «Kıyâmet günü de ne zamanmış?» diye sorar" buyurur. Peki ne malın ne de evladın fayda vereceği, insanın amelleriyle başbaşa kalacağı kıyamet gününün alâmetleri nelerdir?

Ahiret hem kötüler hem de iyiler için mutlakâ olması gereken zarûrî bir âlemdir. Zira iyilerin mükâfâta nâil, kötülerin de cezâlarına dûçâr olmalarından daha tabiî bir şey olamaz. Nitekim bu fânî âlem şartlarında dahî iyilerin başını sokacağı yerler ve kötülerin de içine konulacağı zindanlar olmasaydı, hayat çekilmez hâle gelirdi!

AHİRET TİYATRONUN İKİNCİ PERDESİDİR

Bir misal vermek gerekirse; Bir tiyatro grubunun, birinci sahneyi sergiledikten sonra perdeyi kapatıp, hâdiseleri paramparça, dağınık ve îzâha muhtaç bir vaziyette bırakarak oyunu bitirdiği hiç görülmemiştir. Böyle bir durum söz konusu olsa, düşünceleri tam harekete geçmiş, sinirleri gerilmiş, oyunun ve yazarının maksadını ve ana fikrini öğrenmeye heveslenmiş seyirciler ne düşünür acaba?! Akıllı bir çocuk bile oyunun bu şekilde bitirilmesini uygun görmez. O hâlde her şeyi mükemmel yaratan ve her işten haberdar olan Allâh’ın, bu koskoca kâinat kıssasını, bir çocuğun bile yapmadığı şekilde bitirmesi nasıl düşünülebilir?! (Prof. Dr. M. S. Ramazan el-Bûtî, Kübra’l-Yakîniyyâti’l-Kevniyye, s. 180)

DÜNYADAKİ DAVRANIŞLAR ALLAH İNDİNDE KARŞILIKSIZ KALMAYACAK

İnsanoğlu kendi vücûdunu ısıran bir sineğe bile kızıp onu cezalandırmak istemekte, diğer taraftan da bir kahvenin hatırını kırk yıl saymaktadır. Dolayısıyla kendisinden bir ömür boyu sâdır olan müsbet ve menfî davranışların Allah indinde karşılıksız kalacağını düşünmek kadar abes bir gaflet olamaz. Zira bu dünyada zâlimin zulmü, mazlumun âhı; kâfirin küfrü, mü’minin de îmânı vardır.

Cenâb-ı Hak buyurur:

“İnsanoğlu başıboş bırakılacağını mı sanır?” (el-Kıyâme, 36)

“Bizim sizi boş yere, bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (el-Mü’minûn, 115)

“(İnsan) «Kıyâmet günü de ne zamanmış?» diye sorar. Gözler (hayret ve dehşetle) kamaştığı, Ay tutulduğu, Güneş ve Ay birleşip (karardığı) zaman... İşte o gün insan: «Kaçacak yer neresi?» diyecektir. Hayır, hayır! O gün kaçıp sığınacak hiçbir yer yoktur! O gün herkesin varıp karar kılacağı yer, ancak Rabb’inizin huzûrudur. O gün insana, önden yolladığı ve geri bıraktığı ne varsa hepsi haber verilecek.” (el-Kıyâme, 6-13)

KÜÇÜK VE BÜYÜK KIYAMET ALÂMETLERİ

Kıyâmetin tam olarak zamanı bildirilmemiş, ancak küçük ve büyük birtakım alâmetleri haber verilmiştir. Bunları kısaca şöyle hulâsa edebiliriz:

Küçük Alâmetler:

1) İlim ortadan kalkacak, buna mukâbil cehâlet artacak. Bu durumda müskirâtı/sarhoşluk veren şeyleri içmek ve zinâ, alenen irtikâb edilir hâle gelecek.

2) Pek basit sebeplerle ve yok yere adam öldürmeler olacak.

3) Adâlet ve ehliyet kalkacak, haram ve helâle dikkat edilmeyecek.

4) Ana-babaya isyan, buna mukâbil fâsık kadınlara itaat artacak.

5) Ölçü ve tartıda hîle yaygınlaşacak, herkes bu hîlelerden şikâyet eder hâle gelecek.

6) İnsanlara hürmet ve merhamet son derece azalacak ve nasihatlere kulak asılmayacak.

7) Şehirlere göçler artacak, binalar yükselecek. Kötü ve ehliyetsiz kimseler îtibar görecek, söz ve hüküm onlarda olacak.

8) Kumar, fal ve oyun âletleri çok artıp revaç bulacak, vaktin nasıl geçtiği fark edilmeyecek.

9) İsraf artacak, dünya mal ve menfaati âhiret saâdetine tercih edilir hâle gelecek. (Küçük alâmetler için bkz. Buhârî, Hudûd 20, Fiten 25; Müslim, Îmân 1; Fiten 18, 55; Tirmizî, Fiten 34, 37, 39.)

Büyük Alâmetler:

1) Kırk gün sürecek bir dumanın zuhûr etmesi,

2) Deccâl’ın çıkması,

3) Dâbbetü’l-Arz denilen bir varlığın çıkması,

4) Güneş’in batıdan doğması,

5) Ye’cüc ve Me’cüc’ün dünyaya yayılması,

6) Hazret-i Îsâ’nın yeryüzüne inmesi,

7) Hicaz’dan kuvvetli bir ateşin zuhûru,

8) Doğu, batı ve Arap yarımadasında olmak üzere üç adet yer batmasının meydana gelmesi. (Büyük alâmetler için bkz. Âl-i İmrân, 55; en-Nisâ, 157-159; el-En‘âm, 158; el-Kehf, 93-99; el-Enbiyâ, 96-97; en-Neml, 82; ez-Zuhruf, 61; ed-Duhân, 10-13. Buhârî, Büyû 102, Enbiyâ 49, Fiten 24, 25, 27; Müslim, Îmân 247, Fiten 23, 42, 100-103, 118; Tirmizî, Tefsîr, 27; İbn-i Mâce, Fiten, 31.)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş/ Hak Din İslam, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.