Kıyamet Günü Âilenizden Ayrı Düşmemek İçin!

HAYATIMIZ

Bu dünyada anne-baba, evlâtlar, eş-dost, akraba, herkes beraber. Fakat âhirette bir “yevmüʼl-fasl” yani bir “ayrılık günü” olacak.

Cenâb-ı Hak Kurʼân-ı Kerîmʼde o büyük yol ayrımını haber veriyor. Cennet ehline:

“Onlara merhametli Rabbʼin söylediği selâm vardır.” (Yâsîn, 58) buyuruyor. Râzı olduğu kullarını, büyük bir ikram ve iltifatla Cennetʼine dâvet ediyor. Fakat aynı sülâleden gelen, aynı toplumdan olan mücrimlere ise Cenâb-ı Hak:

“Ey mücrimler! Ayrılın bugün!” (Yâsîn, 59) buyuracak. Dünyadaki beraberlik, orada son bulacak. Onlara Cehennem istikâmeti gösterilecek.

KARI-KOCALAR BİRBİRİNDEN AYRI DÜŞECEK

Belki orada nice karı-koca birbirinden ayrı düşecek. Nice evlâtla anne-baba farklı yollara gidecek. Dünyada beraber yaşayan akrabaların bir kısmı bir tarafa, bir kısmı diğer tarafa ayrılacak. Çok hazin bir gün!..

KIYAMET GÜNÜ MAHZÛN OLMAMAK İÇİN...

İşte o gün mahzun olmamak için, bugün hem kendi istikâmetimize dikkat etmeli, hem de bilhassa ciğerpârelerimiz olan evlâtlarımızı Allâhʼın birer emâneti bilip ufak yaşlarından itibaren onların mânevî terbiyeleriyle meşgul olmalıyız.

Âdem -aleyhisselâm-, babası olmadığından onun neslinde de muhabbetin akışı yukarıdan aşağıya doğru tecellî etmiştir. Yâni her ferd, ana-babasına hürmet -hatta belli bir ölçüde muhabbet de- duyar. Lâkin evlâda karşı olan muhabbet, ana-babaya karşı olan muhabbete galebe hâlindedir. O derece ki, Cenâb-ı Hakk muhabbete muhâtap olabilen varlıklar içinde sadece “evlâd”ı ve “mal”ı Hakk yolunda istikâmetlendirilmez ise “fitne”; evlâd, sâlih ve mal da, Hakk yolunda infâk hâlinde ise “zînet” olarak tavsif buyurmuştur. Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz de bu şekilde evlâdını terbiye eden ana ve babalara şu müjdeyi vermiştir:

ÇOCUKLARINA KUR'ÂN-I KERİM OKUMAYI ÖĞRETEN ANNE VE BABA

“Kur’ân-ı Kerîm okuyanın anne ve babasının başına yarın kıyâmet günü nûrdan taçlar koyarlar. Nûrdan elbiseler giydirirler ve onları cennet buraklarına bindirirler. Melekler etraflarında dolaşır ve onları cennet tarafına gönderirler. Şöyle nidâ edilir:

«Bunlar, dünyada çocuklarına Kur’ân-ı Kerîm okumayı öğreten ve öğrenmelerine gayret eden anne ve babalardır.»” (Ebû Dâvûd, I. 355)

ÇOCUKLARINIZ, CEHENNEMLE ARANIZA PERDE OLACAK

Evlâda karşı fıtratta mevcûd olan muhabbet temâyülü sebebiyledir ki, hemen herkes evlâd sahibi olmayı arzu eder. Halbuki evlâda güzel bir istikâmet vermekteki mes’ûliyet hakkıyla düşünülebilse, ürperip titremeyecek bir insan tasavvur olunamaz. Aksine, evlâda güzel bir istikâmet vermekteki muvaffakıyet, insanın yaratılış sebebi olan “Rabb’ini tanıyıp ibâdetlerle O’nu tekrîm etmek” gayesine mâtuf olduğundan insan için paha biçilmez bir kazanç kaynağıdır. Çoluk çocuğu geçindirmek ve onların mânevî terbiyeleri husûsunda katlanılan ağır meşakkatler, ana-babanın günahlarına kefâret teşkîl edecek bir derecede hasenât sebebidir. Sadaka vermekten de efdaldir. Yetiştirilen o sâlih ve sâdık çocuklar âhırette ebeveyn ile cehennem arasında perde olacaktır.

Çocuklar, servetimizin en yüksek kıymetleri, Rabb’imizin en büyük lutfu, ihsân ve inâyetidir.

ANA-BABANIN VAZİFELERİ

Nesillerini muhafaza duygusu içinde çırpınan bitkiler ve hayvanlar karşısında, kâinâtın en yüksek varlığı olan insanların, nesillerini mânevî duygu ve Kur’ân nûrundan bîgâne yetiştirmeleri çok acıdır. Ana ve babanın vazifeleri, onları lüzûmundan fazla yedirmek içirmek gibi ten gıdaları ile ifrata varacak şekilde gıdalandırmak değil; rûhî gıdalarla rûhî neş’elerle istikbâle hazırlamaktır.

ÇOCUKLARIN, NAMAZI AKSATMASININ SEBEBİ

Bir çocuğun gönlüne, Allâh Teâlâ’nın ve Peygamber-i Zîşan Efendimiz’in muhabbeti ve ehemmiyeti iyice zerk edilmezse, o çocuk, sûret şeklinde yâni âdet yerini bulsun diye isteksiz, sönük bir hâlde dînî vazîfelerini yapar. Hatta devamlı yapması lâzım gelen namazını bile ara sıra kılar, devamlı yapamaz. İbâdetin zevk ve lezzetini tatmaktan mahrûm kalır.

ÇOCUKLARI KUR'ÂN VE SÜNNET DÜNYASI İÇERİSİNDE YETİŞTİRMEK

Onları, Kur’ân ve sünnet dünyası içinde yetiştirmemiz sevgi ve merhamet muktezâsı; ihmâli ise zulmettir. Onlara gelin veya damat ararken de dünyevî kıymetlerden ziyâde îmân ve güzel ahlâk nûrlarını gözetmeliyiz. Zîra dînî ve ahlâkî duygularla beslenmeyen âile yuvalarının sonu; ya ayrılık ya da mezara kadar devâm eden ızdırab dolu bir hayat olur.

ÇOCUKLARI BUNLARDAN KORUYALIM

Çocuklarımızı havâîlikten, haşarılıktan, lüzumsuz gezi ve israflardan, eve geç gelmelerden ahlâk bozucu medya te’sîrlerinden korumalı, ruhlarını Allâh -celle celâlühû-, Kur’ân, evliyâullâh, sâlihler ve sâdıkların sevgisiyle doldurmalıyız ki, kalbleri zulmetten korunsun, nûrânî şebnemlerle ihyâ olsun.

Mâsûm gönüller, Allâh -celle celâlühû- ve Rasûlullah -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz’in muhabbet ve rûhaniyeti ile dolduğu zaman ibâdetler de şevk ve huşû hâliyle kemâle doğru mesâfe alır. Kalblerindeki îmânları kuvvetlendiği için gönül dünyaları zenginleşir. Kur’ân-ı Kerîm’i bambaşka bir lezzet ile tilâvet ederler. Emir ve yasaklarına karşı dikkatli olurlar. Kur’ân ve Rasûlullâh ahlâkı ile ahlâklanırlar.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Muhabbetteki Sır, Erkam Yayınları