Kıyamet Günü Kiminle Diriltileceksiniz?

HAYATIMIZ

Sâlihlerle beraberlikten maksat; kalbî bir beraberliktir. Zira fiilî beraberlik, her zaman mümkün olmayabilir. Yahut fiilî beraberlik olsa bile kalbî beraberlik olmadığında, yine bir fayda hâsıl olmaz. Bu sebeple sâlihlerle beraberlikten kasıt; gönül beraberliğidir, yani hayat ve hâdiseler karşısında sâlih ve sâdıklar gibi hissedip davranabilmektir.

Ahmed bin Hanbel Hazretleri buyurur:

“Kulun kalbini ıslah etmesi, düzeltmesi, feyz ve huzura kavuşturması için, sâlihlerle beraber olması kadar faydalı bir şey yoktur. Buna mukâbil, kulun fâsıklarla beraber olup, onların işlerine dikkat ve nazar etmesi kadar da zararlı bir şey yoktur.”

Şeyh Sâdî de, bu hususta şöyle der:

“Ashâb-ı Kehf’in köpeği Kıtmîr, sâdıklarla beraber olduğu için büyük bir şeref kazandı; nâmı Kur’ân-ı Kerîm’e geçti. Hazret-i Nûhʼun ikinci karısı ve Hazret-i Lût’un karısı ise fâsıklarla gönül birliği içinde olduklarından, Cehennem’e dûçâr oldular. (Kocalarının peygamber olması bile onlara fayda vermedi.)”

FÂSIKLAR VE GÂFİLLERLE BERABERLİĞİN SONU

İmâm Gazâlî Hazretleriʼnin buyurduğu gibi; gayr-i müslimler, fâsıklar ve gâfillerle beraberlik, zamanla zihnî beraberliğe, zihnî beraberlik de bir müddet sonra kalbî beraberliğe dönüşür. Bu ise, insanın adım adım helâke sürüklenmesi demektir.

Hâce Ubeydullah Ahrâr Hazretleri de (v. 1490) bu hususta sevenlerini şöyle îkâz etmiştir:

“Ağyâr ve bîgânelerle beraber olmak, kalbe fütûr, rûha dağınıklık ve gönle perişanlık verir.” 

Bu bakımdan takvâ ehli bir müʼminin, kendi irâde ve arzusuyla gâfillerle düşüp kalkması aslâ düşünülemez. Bu hususta gösterilen hassâsiyet noksanlığı, kişiyi ebedî hüsrâna kadar  sürükleyebilir.

Nitekim hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere:

“Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96)

İNSAN KİMİ SEVERSE, KIYAMETTE ONUNLA BERABER DİRİLTİLİR

Yani insan kimi sever ve kiminle daha çok ünsiyet ederse kıyâmette de onunla haşrolunur. Nasıl ki gâfillerden menfî tesirler zuhûr edip kalbi daraltıyorsa, sâlihlerden de müsbet tesirler hâsıl olup gönlü ferahlatır. Hakîkaten sâlihlerle kurulan kalbî irtibâtın bereketiyle nice mânevî kazançlara

nâil olunabilir. Bunun içindir ki Cenâb-ı Hak, mü’minleri sâdık ve sâlih kullarıyla beraber olmaya teşvik ederek:

“Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun!” (et-Tevbe, 119) buyurmaktadır.

FİİLÎ BERABERLİK, HÜKMÎ BERABERLİK

Dikkat edilirse Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede; “sâdıklar olun” buyurmuyor; “sâdıklarla beraber olun” buyuruyor. Çünkü sâdık olmak, sâdıklarla beraberliğin en tabiî neticesidir.

Hâce Ubeydullah Ahrâr Hazretleri der ki:

“Âyet-i kerîmedeki «Sâdıklarla beraber olun!» emri, dâimî bir sûrette beraberliği ifâde eder. Âyette «beraberlik», mutlak olarak zikredildiğinden, hem fiilî, hem de hükmî beraberliği ifâde eder. Fiilî beraberlik, sâdıkların meclisinde kalp huzuruyla, fiilen bulunmaktan ibârettir. Hükmî beraberlik ise gıyâblarında da onların hâllerini tahayyül etmekten ibârettir.”

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Müslümanın Kendisiyle İmtihanında Tasavvuf, Erkam Yayınları