Kıyamet Gününde Mümin Kulun Terazisinde En Ağır Gelecek Olan Şey

Kıyamet gününde mümin kulun terazisinde en ağır gelecek olan şey nedir? Güzel ahlak neden önemlidir? Peygamber Efendimizin ahlakı nasıldı? İslam’da güzel ahlakın önemi ve güzel ahlak örnekleri.

Bâtınî emirlerin en mühimi, güzel ahlâktır. Gerçek bir îmânın ve makbul bir ibadet hayatının en mühim alâmeti, kişinin ahlâkî bakımdan da kemâle ermesidir.

KIYAMET GÜNÜNDE TERAZİDE EN AĞIR GELECEK ŞEY

Bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmaktadır:

“Kıyâmet gününde mü’min kulun terâzisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah Teâlâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmizî, Birr, 62/2002)

Cenâb-ı Hak güzel ahlâkın zirvesini, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şahsında sergilemiştir. O’nu âlemlere rahmet olarak göndermiş, kıyâmete gelecek bütün insanlığa “üsve-i hasene”, yani “emsalsiz bir örnek şahsiyet” olarak armağan etmiştir. Âyet-i kerîmede de:

“Ve Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” (el-Kalem, 4) buyurarak O’nun bu vasfını te’yid etmiştir.

Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bir hadîs-i şerîflerinde:

“Ben başka bir maksatla değil, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyurmuşlardır. (Muvatta’, Hüsnü’l-Hulk, 8)

Dolayısıyla bize düşen, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in güzel ahlâkını kendimize ölçü almak ve bu hususta hâlimizi sık sık sorgulamaktır.

Meselâ ibadet hayatımızda ne kadar Allah Rasûlü’ne benziyoruz?

Zira Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“Benden gördüğünüz gibi namaz kılınız.” buyuruyorlar. (Buhârî, Ezân, 18)

Muâmelât ve muâşeretimizde ne kadar Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e benziyoruz?

KİŞİ SEVDİĞİ İLE BERABERDİR

Cenâb-ı Hakk’ın bizlere örnek nesil olarak takdim ettiği ashâb-ı kirâm, tıpkı karda yürüyen bir insanın, önünden giden şahsın ayak izlerine basarak ilerlemesi gibi, adım adım Allah Rasûlü’nü takip ettiler. Bir gölgenin sahibine olan sadâkatiyle, O’nun izinden bir an bile ayrılmadılar. Zira sahâbenin en büyük arzu ve gayreti;

“Kişi sevdiği ile beraberdir.”[1] hadîs-i şerîfinin müjdesine nâil olarak, Efendimiz’le bu cihanda nasîb olan beraberliği, âhirette de devam ettirebilmekti.

Bizler de dünyada hidâyet rehberimiz, âhirette şefaat melceimiz olan Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e yakın olabilmek için O’na olan muhabbetimizi artırmak mecburiyetindeyiz. Muhabbetin şartı ise itaat ve fedakârlıktır.

Nitekim Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle buyurur:

“Ey insanlar! «Kişi sevdiğiyle beraberdir.» hadîsini yanlış anlamayın! (Gücünüz nisbetinde) sâlihlerin amelini işlemedikçe, sâlihlerden olamazsınız. Zira yahudî ve hristiyanlar da kendilerince peygamberlerini sevdiklerini iddiâ ederler. Fakat (hâl, ahlâk ve yaşayışları itibâriyle) onlarla beraber değildirler.” (İhyâ, c. II, s. 402)

Fudayl bin Iyâz Hazretleri de nefsini şöyle hesâba çekerdi:

“Firdevs Cenneti’nde peygamberler ve sıddîklarla bir arada bulunmayı istiyorsun ama, buna karşılık hangi ameli işledin? Hangi şehevî arzunu kırdın? Hangi hiddetini yendin? Sana gelmeyen hangi akrabâna gittin? Kardeşinin hangi kusurunu bağışladın? Allah için hangi yakınından uzaklaştın veya Allah rızâsı için hangi uzağındakine yaklaştın?..” (İhyâ, c. II, s. 402)

O hâlde biz de kendi hâlimizi bir mîzân edelim:

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e benzeyebilme gayretimiz, O’na itaatimiz ve O’nun yolundaki fedakârlıklarımız hangi ölçüde? Unutmayalım ki Efendimiz’e olan itaatimiz, Allâh’a duyduğumuz muhabbetin de seviyesini gösteren berrak bir ayna hükmündedir.

Nitekim âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân, 31)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de:

“–İstemeyenler dışında, ümmetimin tamamı Cennet’e girer.” buyurmuştu. Bunun üzerine:

“–Ey Allâh’ın Elçisi! Cennet’e girmeyi kim istemez ki?” denildi.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Bana itaat edenler Cennet’e girer; bana karşı gelenler, Cennet’i istememiş demektir.” buyurdular. (Buhârî, İ‘tisâm, 2)

CENNETLİK ADAM HADİSİ

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in terbiyesinde yetişip O’nun ahlâkıyla ahlâklanan ve O’nun gönül dokusundan hisseler alan bir sahâbînin şu hâli, Cennet yolcularına ne yüce bir ahlâk ufku sergilemektedir:

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- şöyle nakleder:

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile beraber oturuyorduk. Buyurdular ki:

“–Şimdi yanınıza Cennetlik bir adam gelecektir.”

Bir de baktık ki Ensâr’dan, abdest suyu sakalından damlayan ve ayakkabılarını sol eline asmış bir adam çıkageldi. Ertesi gün olunca Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yine evvelki gibi söyledi. Bu adam yine önceki gibi çıkageldi. Üçüncü gün olunca Rasûl-i Ekrem Efendimiz yine aynı sözü tekrar etti ve yine aynı adam ilk hâliyle geldi. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kalkınca Abdullah bin Amr -radıyallâhu anh-, o adamı takip etti ve ona:

“–Ben babamla münâkaşa ettim, üç gün onun yanına gitmeyeceğime yemin ettim. Bu zaman zarfında beni evinde misafir eder misin?” dedi.

Adam:

“–Olur.” dedi.

Daha sonra Abdullah bin Amr -radıyallâhu anh- şöyle anlattı:

“Üç geceyi onunla bir arada geçirdik. Fakat gece kalktığını görmedim. Ancak sabah namazına kadar uyandıkça Allah Teâlâ’yı zikretti ve tekbir getirdi. Onun hayırdan başka bir şey söylediğini de işitmedim. Üç gün geçince sanki onun amelini küçümser gibi oldum ve dedim ki:

«–Ey Allâh’ın kulu! Babam ile benim aramda bir ihtilâf vâkî değildir. Fakat Rasûl-i Ekrem’in senin için üç kere; “Şimdi yanınıza Cennetlik bir adam gelecektir.” buyurduğunu işittim. Üç defa da sen çıkageldin. Ne gibi ameller işlediğini öğrenmek için senin yanında kalmak ve seni örnek almak istedim. Fakat büyük bir amel işlediğini de görmedim. Seni, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in söylediği mertebeye ulaştıran amel nedir?»

O zât:

«–Şu gördüğünden başkası değildir.» dedi.

Ben ayrılmak için dönünce ardımdan seslendi ve dedi ki:

«–Benim amelim, senin gördüğünden başkası değildir. Ancak ben müslümanlardan hiç kimseye kalbimde kin tutmam (gönlüm bütün müslümanlara muhabbetle doludur) ve Allâh’ın verdiği herhangi bir hayırdan dolayı da kimseye aslâ hased etmem.»

Bunun üzerine:

«–İşte seni o dereceye ulaştıran bu hâlindir.» dedim.” (Ahmed, III, 166)

Dipnotlar:

[1] Buhârî, Edeb, 96.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

BATINİ FARZLAR

Batıni Farzlar

GÜZEL AHLAKIN ALAMETLERİ

Güzel Ahlakın Alametleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.