Kıyamet Suresi 28. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kıyamet Suresi 28. ayeti ne anlatıyor? Kıyamet Suresi 28. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Kıyamet Suresi 28. Ayetinin Arapçası:

وَظَنَّ اَنَّهُ الْفِرَاقُۙ

Kıyamet Suresi 28. Ayetinin Meali (Anlamı):

Can çekişen kişi, bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlayacak.

Kıyamet Suresi 28. Ayetinin Tefsiri:

Güzel bir kul olanla olmayanın hâli, henüz âhirete varmadan ölüm anında bile fark edilir. Gerçi burada tasvir edilen manzara herkes için geçerlidir. Fakat söz geliminden, burada bahsedilenin, âhireti inkâr eden biri olduğu anlaşılır. Can boğaza dayandığı zaman, etrafındaki insanlar ona bir çare bulabilmek için uğraşsalar; tıbben devası kalmamış o zavallıya okuyup üfleyecek bir efsuncu bulmak için koşuştursalar da, artık o can çekişen, nefesi tıkanan, ölmek üzere olan kişi, o anda başına gelenin, hakkın kaçılmaz emri ölüm olduğunu, bunun tam bir ayrılık, sevdiklerinden, çok sevdiği ve uğruna ebedi hayatını fedâ ettiği dünyasından, onun nimetlerinden ayrıldığını anlar. Bu an, insanın dünyadan koptuğu, bütün uzuvların birbirinden “Elveda! Elfirâk!” diye diye acı ve kederler içinde ayrıldığı tam ayrılık vaktidir. O sırada ölüm acısıyla el ayak karışır, bacak bacağa dolaşır. Ya ten kafesinden uçan ruh âhiret hesabından korktuğu için bacak bacağa dolaşır. Veya can çıktığı için beden kurur, bacaklar birbirine yapışır. Yahut kefenlenirken bacaklar birbirine bitiştirilir. Bir ömür boyu sahibini üzerinde taşıyan o bacaklarda canlılık, güç ve kuvvetten hiç bir eser kalmaz.

İnsanda da hiçbir irade kalmaz. Çünkü yegâne güç ve kudret sahibi, artık onu tam anlamıyla kendi kontrolüne almıştır. Ölümle birlikte insan yakalanır, başka birine değil, ancak Rabbine sevk edilir. Hesabı görülmek, cezası verilmek üzere zorla ve itile kakıla onun huzuruna götürülür. İşte âhireti bırakıp da peşin olan dünyayı sevenlerin dünyada varacakları son budur. Âhireti sevenlerin kurtuluş ve sevgiliye kavuşma neşesiyle gülümsedikleri bu an, dünya sevgisine tutulmuş ruhlar için böyle elem verici bir ayrılık, sonsuz bir hicran, bitmez tükenmez bir sürgün olacaktır. Çünkü:

Kıyamet Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Kıyamet Suresi 28. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.