Kıyâmeti ve Azâbı Hatırlatan Alâmetler

Büyük âfetleri; kıyâmeti ve azâbı hatırlatan birer alâmet olarak görmek ve bu vesile ile Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etmek, tevbe ve istiğfâr ile Rabbimiz’e yönelmek mü’mince bir davranıştır.

Zamanımızda bilim ve teknolojiyi vasıta olmaktan çıkarıp gaye hâline getiren, âdetâ bilimi din yerine koymaya kalkan «siyantizm / bilimcilik» anlayışı, insanın fen sayesinde fânîliği bile yeneceğini iddia etmektedir. Bu, ahmakça bir aldanıştır.

Hâlbuki insanı dünyada bekleyen tek tehlike zelzele değildir. Yangınlar, seller, volkanlar, hastalıklar gibi semâvî / tabiî hâdiseler… Savaşlar, cinayetler gibi içtimâî tehlikeler dâimâ insan hayatını tehdit eder.

Bunun yakın zamanımızdaki misâli; Japonya’daki Kobe depremidir. Orada her türlü tedbir alınmıştı. Evler ahşap olarak inşâ edilmişti. Ama ne yazık ki; deprem felâketiyle birlikte gaz boruları infilâk etti, büyük bir yangın çıktı ve altı bin insanın yanarak ölmesi engellenemedi. Hâsılı; Kobe’deki yirmi saniye, insanların yıllardır biriktirdikleri her şeyi yok etmeye kâfî geldi.

KIYÂMETİ VE AZÂBI HATIRLATAN BİRER ALÂMET

Dünyanın fânîliğine sadece maddî çerçevede çare üretmeye çalışmak, Semûd Kavmi’ni de aldanışa sürüklemişti. Onlar Âd Kavmi’nin devamı idiler. Âd Kavmi ise, zelzele sûretinde tecellî eden bir belâ ile helâk edilmişti. Semûd Kavmi; bu helâkin şirk ve zulüm gibi mânevî sâiklerini hiç tefekkür etmeden, sadece evlerin sağlam olmadığı noktasına teksif oldu. Evlerini de sağlam zeminler üzerinde, dağlardan kasırlar oyarak yaptılar. Fakat Âd Kavmi’ni helâk eden inkâr ve günahlardan sakınmadılar. Sonunda onlar bir sayha / korkunç bir ses ile helâk edildiler.

Bu bakımdan;

Büyük âfetleri; kıyâmeti ve azâbı hatırlatan birer alâmet olarak görmek ve bu vesile ile Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etmek, tevbe ve istiğfâr ile Rabbimiz’e yönelmek mü’mince bir davranıştır.

Peygamberimiz siyah bir bulut gördüğünde dahî dâimâ Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etmiştir. (Bkz. Buhârî, Tefsîr, 46/2; Müslim, İstiskā, 16)

Çünkü mü’min, dâimâ havf ve recâ arasında yaşamalıdır. Nasıl ki, bir işe alım mülâkatında bulunan yahut bir müddet tecrübe edilmek üzere kendisine vazife verilen kişi; o vazifesinde her an teyakkuz hâlinde olur, karşılaştığı her şeyin kendisi hakkında verilecek karara tesir edecek bir imtihan olabileceğini düşünürse; mü’minin de dünya hayatı içinde karşılaştığı her hâdise karşısında tavrı bu olmalıdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2023 Ay: Nisan, Sayı: 218

İslam ve İhsan

AFETLER BİZE NE ANLATIR?

Afetler Bize Ne Anlatır?

ÂFETLERİN EN MÜHİM DERS VE İBRETİ

Âfetlerin En Mühim Ders ve İbreti

AFETLERDEN KORUNMAK İÇİN OKUNACAK DUA

Afetlerden Korunmak İçin Okunacak Dua

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.