Koca Seyit'in Hikâyesi

Çanakkale'de yazılan destanın baş aktörlerinden olan Koca Seyit'in İngiliz gemisini vurma hikâyesi...

Çanakkale Harbi’nde, Rumeli Mecidiye Tabyası, korkunç bir düşman saldırısı neticesinde neredeyse tamâmen imhâ edilmişti. Cephâneliğin büyük kısmı havaya uçmuş, on altı topçumuz şehîd olmuştu. Koca tabyadan geriye kalan; bir yüzbaşı, iki nefer ve bir de vinci kırılmış, ağzına mermi alamayan bir top idi.

KOCA SEYİT'İN DUÂSI

Yüzbaşı, etraftaki birliklere durumu haber vermek için uzaklaşmıştı ki, erlerden Koca Seyit, denizin üzerinde ateş ve ölüm püskürerek ilerleyen düşman gemilerine bakarak derin derin içini çekti. Gözleri doldu. Mahzun yüreği, düşman karşısında âciz kalmanın ıztırâbı içinde çırpınırken ellerini yüce Mevlâ’ya kaldırdı ve:

“Yâ Rab! Ey kudret sâhibi Allâh’ım! Bana şu an öyle bir kuvvet ver ki, hiçbir kulun benden daha güçlü olmasın!” diyerek Rabbine sığındı, O’ndan yardım istedi.

Koca Seyit, dünyâ âleminden sıyrılmıştı âdeta... Artık sâdece Rabbinin huzûrunda gibiydi. Gözlerinden akan yaşlar yanaklarından aşağı süzülüyordu. Vird hâlinde bir müddet: “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” dedi.

Sonra birden «Yâ Allâh!» diye haykırdı ve arkadaşının hayret ve şaşkınlık dolu bakışları arasında 215 okkalık (yaklaşık 276 kiloluk) mermiyi kavrayıp kaldırdı. Demir basamakları üç kez inip çıktı. Göğüs ve omuz kemiklerinin çatırtıları duyuluyordu. Koca Seyit, bir taraftan sel gibi ter dökerken diğer taraftan da çatlamış dudaklarıyla:

“Allâh’ım! Benden kuvvetini esirgeme!” duâsına devâm ediyordu.

Nihâyet topun ağzına sürdüğü meşhur üçüncü mermiyle savaşın kaderi değişti. İngilizler’in “Oşın” (Ocean) isimli zırhlı gemisi vurulmuş ve denizin üzeri cehennemî bir aleve bürünmüştü.

Hâdiseyi öğrenip Cenâb-ı Hakk’a şükreden Cevat Paşa, Koca Seyit’i tebrîk ederken ondan aynı ağırlıkta bir başka mermiyi tekrar kaldırmasını istedi. Koca Seyyid ise, şu cevâbı verdi:

“–Paşam! Ben bu mermiyi kaldırırken gönlüm Allâh’ın feyziyle dopdolu ve te’yîd-i ilâhîye mazhar idi. Kendimde bir başkalık hissetmekteydim. Cenâb-ı Hakk’a yaptığım duâların mukâbilinde O’nun nusret ve inâyeti tecellî etmişti. Bu, o âna mahsustur. Şimdi kaldıramam kumandanım; mâzur görün!..”

Seyit’in bu sözleri üzerine Cevat Paşa:

“–Evlâdım! Büyük bir iş başardın. Bir mükâfât iste benden?” dedi.

Allâh’a kulluktan başka her şeyi gönlünden silmiş olan fedâkâr yiğit, rûhundaki ikinci kahramanlığı da şu sözleriyle sergiledi:

“–Kumandanım! Hiçbir talebim yoktur; lâkin ben pehlivan yapılı olduğumdan günde bir somun yetmiyor. Düşman karşısında daha güçlü olmam için emretseniz de bana iki somun verseler!..”

Bu isteğe tebessüm eden Cevat Paşa, onu onbaşılıkla mükâfatlandırdı.

İHLÂS VE SAMÎMİYETİN İFÂDESİ

Akşam olup herkese bir, Seyit Onbaşı’ya ise iki somun verildiğinde, büyük îman kahramanının gönlü buna râzı olmadı. Yiyecek kıtlığının hüküm sürdüğü bir zamanda arkadaşlarından farklı olmak istemedi. Kendisine verilen somunların birini iâde etti ve bir daha da almadı.

Ne kadar saf ve berrak bir gönül… Şüphesiz ki Koca Seyit’in bu hâli, îman celâdetiyle, ihlâs ve samîmiyetin müşahhas bir ifâdesinden ibârettir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.