Kökünü Beğenmeyen Dal ve Dalını Beğenmeyen Meyve Olgunlaşmadan Çürür

Tarihimizi, değerlerimizi ve bizi bugüne getiren köklerimizi unutmanın, bunun gafleti içinde olmanın bedelini bugün nasıl ödüyoruz? Necip Fazıl dizelerinde nasıl ikaz ediyor?

Fatih Sultan Mehmed Han; İstanbul’u Bizans’tan aldığında, şehir perişan bir vaziyetteydi. Her sahada çöken eden Bizans, şehri de îmar ve ihyâ edemez hâle gelmişti.

Fatih’ten sonra tahta geçen II. Bâyezîd’e; meşhur İtalyan mimar ve ressam Leonardo da Vinci, bir mektup yazdı. Rönesans’ın mühim sîmâlarından olan bu mimar; Padişah’a, İstanbul’daki cami ve diğer eserlerin plân ve projelerini bizzat yapmayı teklif ediyordu.

Bu mektup vezirler arasında sevinç uyandırdı. Derin ve ince bir tasavvufî anlayışa sahip olan II. Bâyezîd Han ise, bu teklifi reddetti. Hayret içinde sebebini soranlara ise şu cevabı verdi:

“Şayet bunu kabul edersek, ülkemizde üslûp ve ruh itibarıyla mukallit bir kilise mimarîsi hâkim olur, kendi İslâmî mimarîmiz inkişâf edemez ve şahsiyet kazanamaz!..”

Evet; pazu gücüyle İstanbul’u fethettiğimiz gibi, kendi kıymetlerimizden neş’et eden bir zevk-i selîm ile de onu îmâr etmemiz gerekiyordu.

Elhamdülillâh bugün İstanbul’a baktığımızda; Mimar Sinan’ın, Sedefkâr Ahmed Ağa’nın ve emsâlinin tamamen millî olan, İslâm’ın rûhunu ve Osmanlı’nın mührünü taşıyan birbirinden muhteşem eserlerini, iftiharla temâşâ ediyoruz.

Bunun tam tersini maalesef mâarif sahamızda yaşadık.

Ülkemizi işgal etmek isteyenlere karşı mücâhede ettik. Bayrağımızı indirmek isteyenlere canımız pahasına karşı koyduk. Çanakkale’de 250.000 şehid verdik. Çetin bir Millî Mücadele vererek istiklâlimizi müdafaa ettik.

Lâkin sonrasında gençliğimizi ve nesillerimizi şekillendirecek eğitim anlayışını yine o işgal güçlerinin fikir babalarına teslim ettik!..

İngiliz devlet adamlarından biri, kendi meclislerinde eline Kur’ân-ı Kerîm’i alarak;

“–Bu kitap, müslümanların elinde bulundukça biz onlara hâkim olamayız!” demiş, bu sözleri o yıllarda gazetelere aksetmişti.

Hakikaten;

Yurdumuzu işgale çalışan fakat cephede kaybedenler, bizzat mekteplerimizde evlâtlarımıza hükmetme fırsatı buldular. Bunu memleketin kalkınması ve ilerlemesi için zarûrî bir adım diye kabullendirdiler. Hâlbuki bu noktada da verilen tavizler bir netice vermedi.

BAŞARISIZLIKLARIN SEBEBİ

Bu başarısızlıkların sebebi şudur:

Her kök, her ağaçtan aşı kabul etmez. Muhteşem bir çınar ağacına bodur bir ağacın aşılanamadığı gibi bir medeniyet de rûhen kendisine yabancı olan kültürlerin tesirlerinden çoğu zaman fayda yerine zarar görür.

Bizim medeniyetimiz; Fahr-i Kâinât Efendimiz’in Kur’ân ve Sünnet temelinde inşâ ettiği, İslâm medeniyetidir. Tahsil edilecek ilk ve en mühim kültür; İslâm kültürüdür, Kur’ân ve Sünnet kültürüdür. Zira vahye müstenittir.

İslâm mükemmeldir. Mükemmelin mükemmelidir. Asla yabancı bir kültürden yamaya, proteze ve desteğe ihtiyacı yoktur.

İslâm medeniyeti, insanlık tarihinde bir kere ulaşılabilmiş bir zirvedir. Bunun sebebi; insanın yaratılıştan gelen husûsiyetlerinin, ilâhî ilim, irfan ve hikmetle teçhîz edilmiş olmasıdır. Yani nefsânî problemlerin bertaraf edilerek, gönüllerin hakikî ilim ve irfân ile mezcedilmiş olmasıdır.

Her medeniyet, kendi insan tipini vücuda getirir. O insan tipi de, mensup olduğu medeniyetin sıfat ve karakterleriyle âhenk arz eder.

Necip Fazıl şöyle îkāz eder:

“Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve, olgunlaşmadan çürür!..”

Maalesef kökünü beğenmeyen gaflet ehlinin teşebbüsleriyle; Tanzîmat’tan beri, memleketimizin bilhassa mâarif sahası ruh kökümüze yabancı fikir cereyanlarına teslim edildi.

Mütefekkir Cemil MERİÇ’in ifadesiyle idrâke giydirilen deli gömlekleri mesâbesindeki ideolojiler, memleketimizi kültürel bir istîlâya tâbî tuttular.

Maalesef günümüzde de, tahsil yuvalarında bu fikrî esârete şâhit olunmaktadır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2023 Ay: Ağustos, Sayı: 223

İslam ve İhsan

İSLAM MEDENİYETİNDE 'VAKIF İNSANLAR'

İslam Medeniyetinde 'vakıf İnsanlar'

'İSLAM MEDENİYETİ'NE NASIL ULAŞILIR?

'islam Medeniyeti'ne Nasıl Ulaşılır?

İSLAM KÜLTÜRÜ NEDİR?

İslam Kültürü Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.