Kömür Olmak Da Var Elmas Olmak Da

Kömür olup ışığı yutmak da var bu dünyada, elmas olup ışıklar saçmak da... 

Allah Teâlâ, sevip râzı olduğu kullarının ölçülerini bizlere pek çok âyet ile bildirmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir:

“Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.” (Âl-i İmrân, 134)

 “Onlar, çirkin bir şey yaptıkları veya kendilerine kötülük ettikleri zaman Allâh’ı hatırlarlar da hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki? Onlar, yaptıklarında bile bile ısrar etmezler!” (Âl-i İmrân, 135)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- müttakî, yani takvâ sahibi bir kul olmaktan uzaklaştıran sebepleri açıklarken:

“Kul bir hata işlediği zaman, kalbine siyah bir nokta vurulur. Şayet günahtan vazgeçer, istiğfâr ve tevbe ederse kalbi cilalanır. Böyle yapmaz da tekrar hatalara yönelirse, siyah nokta artırılır ve neticede bütün kalbini kaplar.” buyurmuştur. (Tirmizî, Tefsîr, 83; İbn-i Mâce, Zühd, 29)

KALBİN CİLASI

Başka bir hadîs-i şerîfte ise bu kalp hastalığının tedavi yolunu şöyle haber verir:

“-Demirin paslandığı gibi kalpler de paslanır.” Ashâb-ı kirâm:

“-Yâ Resûlâllah! Onun cilâsı nedir?” diye sorduklarında ise:

“-Allâh’ın Kitabı’nı çokça tilâvet etmek ve Allâh’ı çok çok zikretmektir.” cevabını vermiştir. (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 241)

Anlatılan soyut/mücerred hakikatin daha iyi anlaşılması için Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kalp pasını, herkesin görebildiği bir misale, demirin paslanmasına benzetmiştir.

İNSANLAR TOPRAK MİSALİ ÇEŞİT ÇEŞİT

Demir topraktan çıkar, insanoğlu da topraktan yaratılmıştır. İnsanlar toprak misali çeşit çeşit, toprak altından çıkanlar da binbir çeşit… Kömür toprağın altındadır, elmas da… Karbondur ikisi de… Her ne kadar karbon dizilimleri farklı olsa da…

Kömür, daha düşük sıcaklık ve basınç altında daha kısa sürede oluşurken; elmasın oluşması için çok yüksek sıcaklık, basınç ve çok daha uzun süre geçmesinin yanısıra yer kabuğunun daha derinlikleri gereklidir. Tıpkı insanlar gibi...

Hak-hukuk tanımayıp benlik girdabında gittikçe aşağıya kayanlar, riyâ ve gösteriş yarışıyla şeytanın oyuncağı olanlar, yalan ve gıybetle nefsi coşanlar, ilmiyle hiçlik şuuruna ereceğine kibriyle dağları aşanlar, öfkesiyle ağzından ateş saçanlar, ihtiyaçlıya yardım edeceğine yardımların önünde kaya olanlar, israf edip bunu hakkıymış gibi görenler, bir gün öleceğini unutup kömür gibi sığ ve sathî yaşayanlar, benlik kisvesiyle “Oldum!” diyerek ortaya atılanlar…

Bunun tam aksine, âyetlerde belirtildiği üzere Allâh’a karşı gelmekten sakınanlar, iyilik edip bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenler, bir günah işledikleri yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allâh’ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dileyenler, bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenler, sözünde durup kendisinden emin olunanlar, gayba îman edip namaz kılanlar, merhametli ve mütevâzi olanlar, hasedin kadere râzı olmamak olduğunu bilenler, benlikten sıyrılıp hiçliğe ulaşanlar, hiçlikle mutluluğu yudumlayanlar, çocuklarını her iki cihan için hazırlayanlar, ihlâsı hayatının her sahasına yayanlar, yaptıkları iyiliklerle gönüllerde taht kuranlar, ölünce ardından güzel eserler bırakanlar, Allah korkusundan titreyip aşkıyla yananlar, kısaca elmas olanlar…

Kömür olup ışığı yutmak da var bu dünyada, elmas olup ışıklar saçmak da... En basit imtihanlarda kömür gibi dağılmak da var, elmas gibi mukavemet göstermek de... Sabırla kömürden elmasa dönmek de var, kömür gelip kömür gitmek de… Kömür gibi yüzeyde kalmak da var, elmas gibi derinlere dalmak da... Kömür olup vasat olmak da var, elmas olup Yaratan’ın gözdesi olmak da. Yol uzun, yol meşakkatli… Yolda kalmak da var, yolun sonuna hayırla ulaşmak da...

Cenâb-ı Hak, biz kullarını yolda kalıp, kömür olup kararanlardan değil; yolun sonuna tüm ışıltısıyla elmas olarak varanlardan eylesin. Âmin…

Kaynak: Dr. Ayça Toksöz, Şebnem Dergisi, Sayı: 182

 

İslam ve İhsan

İSLAM’DA KALBİN ÖNEMİ

İslam’da Kalbin Önemi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.