Koronavirüs Sonrası Yeni Jeopolitik Düzen
Koronavirüs sonrası yeni jeopolitik düzen nasıl olacak? Dünyayı esir alan koronavirüs salgınının küresel etkileri ve izleri neler? Koronavirüs sonrası yeni dünya düzeni nasıl kurulacak? Kriterler neler? Altınoluk dergisi Mayıs 2020 sayısında yayınlanan dünya gündemi köşesini sizler için islamveihsan'a taşıdık...
Dünyayı esir alan koronavirüs salgınının neden olduğu tecrit günlerinin er ya da geç son bulacağı muhakkak. Virüs tehdidi bir şekilde ortadan kalkacak da sonrasında dünya, nasıl bir dünya olacak? Kimilerine göre dünya o eski dünya olmayacak artık. O derece ki bundan sonra “her şey korona öncesi ve korono sonrası” diye anılacak. Peki, ekonomik yansımalarından jeopolitik sonuçlarına varıncaya kadar koronavirüs sonrası nasıl bir dünya bekliyor bizleri?
Koronavirüs için “2. Dünya Savaşı’ndan sonraki karşılaşılan en büyük kriz” ifadesini kullandı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Yine Erdoğan’ın tespiti ve beklentisiyle vurgulanacak olunursa koronavirüs salgınının ortaya çıkardığı sonuçlar yeni bir dünyanın kurulmasına yol açacak.
Her ne kadar çıktığı yer Çin olsa da koronavirüs en büyük darbeyi hazırlıksız yakalanan ABD ve diğer Batı dünyasına indirdi. ABD yönetimi koronavirüs ile mücadelede amiyane ifadeyle inanılmaz çuvalladı. Dünyanın “süper gücü” virüs nedeniyle en büyük can kaybının yaşandığı ülke oldu. Sağlık sistemi çöken, doktorlarına ekipman tedarik edemeyen süper güç, ölülerini bile toplu mezarlara gömmek zorunda kaldı. Amerika’nın içine düştüğü bu acziyet “süper gücün” küresel hegemonyasında artık sona gelindiğini gösteren bir diğer işaret olarak okundu.
Mesela, Foreign Affairs dergisinde Richard Haas tarafından kaleme alınan “Küresel Salgın, Tarihi Yeniden Şekillendirmek Yerine Hızlandıracak” başlıklı makaleye göre Covid-19 Amerikan liderliğinin bariz bir şekilde eksikliğini iyiden iyiye ortaya çıkardı. Makalede “Bu krizin akabindeki dünya ABD’nin gittikçe daha az hükmettiği bir dünya olacaksa bu gidişat yeni değil; en az on yıldır bu zaten belliydi” deniliyordu.
Richard Haas, ABD’nin güç kaybetmesinin yeni bir durum olmadığını belirtiyor. Aslında bu tespit ondan önce de birçok uzman isim tarafından dillendirilmişti. ABD Dışişleri Bakan Yardımcılığı ve Ulusal İstihbarat Konseyi Başkanlığı görevinde bulunan Thomas Fingar, 2008’de ABD yönetimine sunduğu, 15 yıl içinde dünyada gerçekleşebilecek senaryolara ilişkin raporunda, ABD’nin dünya üzerindeki tek egemen görüntüsünün yakında sona ereceğini söylemişti. Hatta bu konuda tarih de veriyordu: 2025. Öyle gözüküyor ki korona sonrası bu süreç daha da hızlanacak.
ABD’NİN YERİNİ ÇİN Mİ ALACAK?
ABD’nin yıkılmaya yüz tutmuş küresel hegemonyasının yerini doldurmaya en yakın aday, virüsü gizlemekle suçlanan ancak çok radikal tedbirlerle de olsa koronavirüs ile mücadelede başarılı bir performans gösteren Çin.
Korona sonrası ABD ile Çin arasındaki küresel çaptaki güç mücadelesinin çok daha şiddetleneceğini öngörmek mümkün. ABD başkanı Donald Trump, Çin’in koronavirüs salgınını gizlemesinden “bilerek sorumlu” olması durumunda bunun sonuçlarıyla karşılaşması gerektiğini söylüyor. Covid-19 için “Çin virüsü” diyerek de koronavirüsün neden olduğu ekonomik yıkımın faturasını Pekin’e çıkartma çalışıyor Trump. ABD lideri bu konuda yalnız da değil. Hıristiyan Evanjelikler, İngilizler ve Almanlar da ihmâlkar ve ketum davranarak salgının yayılmasına yol açtığı suçlamasıyla salgının malî faturasını Çin’in ödemesi gerektiğini savunuyorlar. Hatta Alman Bild gazetesi Almanya’nın 149 milyar Euro için ayrıntılı bir fatura dahi düzenlendiğinden bahsediyor. Velhasıl, koronavirüs meselesi üzerinden Çin ile Batı dünyası arasında ciddi bir hesaplaşma yaşanacağını söylemek mümkün.
ABD ile Çin arasındaki koronavirüs meselesi üzerinden yürüyen ağız dalaşı aslında korona sonrası dünyaya kimin liderlik edeceğiyle ilintili bir kavga. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği’nin, korona sebebiyle yaşanan zorlu süreçte müttefiklerini dahi gözden çıkaran bir siyaset izlemeleri, dünyaya liderlik etme yarışında önemli bir engel olarak karşılarına çıkacak kuşkusuz.
KORONAVİRÜSÜN KÜRESEL EKONOMİYE ETKİLERİ
Koronavirüsün önemli jeopolitik sonuçları olacağı, uluslararası sistemde büyük ölçüde değişimler meydana getireceği beklentisi bir hayli yüksek. Özellikle ekonomik anlamdaki daralmalardan bütün ülkelerin nasiplenecek olmasının ciddi sonuçları olacağı vurgulanıyor.
Mesela Uluslararası Para Fonu IMF, korona salgını nedeniyle dünyayı 1930’lardaki büyük buhran kadar etkili ekonomik durgunluğun beklediğini açıkladı. Avro Bölgesi’nde ekonomik üretim %7,5, küresel olarak ise %3 oranında gerileyecek. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre ise salgın sebebiyle küresel çapta yaklaşık 25 milyon kişi daha işini kaybedecek.
Gelişmiş ülkelerin ekonomileri çok ciddi daralmalar yaşarken ekonomileri zaten kırılgan olan gelişmekte olan ülkeler ise çok daha vahim sınamalarla karşılaşacak. Daralan ekonomiler, işini kaybeden insanlar, yeni iş arayışları, karnını doyurabilecek yerlere gitme arayışı… Tüm bunlar bir anlamda göç ve yeni mülteci akınları demek. Sürekli mülteci veren ülkelere, ekonomileri çöken yeni ülke vatandaşlarının katılması dünyanın önünde zaten çok önemli bir sorun olarak duran mülteci probleminin katlanmasına yol açacak.
KORONAVİRÜS SONRASI ORTADOĞU JEOPOLİTİĞİ
Koronavirüs sonrası Ortadoğu coğrafyasında yaşanmakta olan güç mücadelesinde önemli bir değişiklik beklenmiyor. Bu noktada jeostratejik rekabetin bir uzlaşmaya doğru gitme ihtimalinin çatışmaya doğru gitme ihtimalinden çok daha az olduğu kanaati daha yaygın bir biçimde dillendiriliyor. Suriye, Yemen, Libya gibi iç savaşların yaşandığı, Mısır ve Sudan gibi ekonomik anlamda zaten sancılı bir süreçten geçen ülkeler koronavirüsün neden olduğu ekonomik ve sosyal yıkımından çok daha fazla etkilenecek.
-Ortadoğu’daki dengeleri etkileyecek en önemli faktör hiç kuşkusuz düşen petrol fiyatları. Özellikle, başta S. Arabistan ve BAE olmak üzere ekonomileri petrole dayalı Körfez ülkeleri bu süreçte oldukça olumsuz etkilenecek. Bu durum, söz konusu ülkelerin bu zamana kadar maddi güçleriyle gerçekleştirdikleri bölgesel müdahalelere de ciddi darbe vuracak kuşkusuz.
-Koronavirüs salgınının Ortadoğu jeopolitiği üzerindeki etkilerine ilişkin, Re’yul Yevm gazetesi yazarlarından gazeteci Abdülbari Atvan’ın ilginç tespitiyle konuyu toparlayalım, diyor ki Atvan: “Korona virüsü çok tehlikeli evet ve bütün dünya ortaklaşa mücadele etmelidir. Ancak bu virüs ABD’nin özellikle de Ortadoğu’daki savaşlarından daha merhametlidir. Ki ABD’nin bu savaşları milyonlarca kişinin ölümüne ve bunun on katı kadar insanın da yerinden olmasına neden oldu. Bu yüzden bu virüsün olumlu tarafı, Amerikan imparatorluğu için sonun başlangıcı ve onun savaşlarından kurtulmak için geri sayımın başlaması olabilir.”
DÜNYA KORONA İLE UĞRAŞIYOR KÖRFEZİN KİRLİ İTTİFAKI TÜRKİYE İLE…
Türkiye ile S. Arabistan arasındaki gerilim her geçen gün bir adım öteye taşınıyor. Sosyal paylaşım sitesi Twitter’in, paylaşımlarında Türkiye’yi hedef gösteren Suudi Arabistan ve Mısır kaynaklı toplam 7 bin 891 hesabı silmesini hazmedemeyen Riyad yönetimi, geçen ay Anadolu Ajansı ve TRT’nin internet sitelerine erişim yasağı getirdi. Türkiye de karşı hamlede bulunarak Suudi finansörlüğünde çıkan bazı yayın kuruluşlarının internet sitesine ‘erişim engeli’ kararı aldı. Böylece ikili ilişkilerde yaşanan soğuk savaş bir adım daha öteye taşınmış oldu.
Türkiye, Suudi Arabistan ilişkileri neden her geçen gün daha da geriliyor? Gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti Ankara-Riyad ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası oldu. Ancak ilişkilerde asıl kırılma noktası ise Arap Baharı sonrası Türkiye ile S. Arabistan’ın ayrı eksenleri desteklemesi oldu. Türkiye, halkların özgürlük taleplerinin yanında yer alırken S. Arabistan, BAE ile birlikte “devrim karşıtı” cephenin başını çekti. Riyad ve Abu Dhabi yönetimleri yanlarına aldıkları Bahreyn ve Mısır’ın darbeci lideri Sisi ile “siyasal İslamcı” yaftasıyla savaş açtığı, şeytanlaştırdığı çevrelerin hâmisi olarak gördükleri Türkiye’ye karşı bir ittifak içerisine girdiler.
Türkiye’nin son dönemde başarılı bölgesel politikaları karşısında yaşadıkları açziyet, bu kirli ittifakı şirazesinden çıkardı. Ülkemizin Katar’a yönelik darbeyi engellemesi yine Katar ve Somali’de üs kurup Sevakin Adası konusunda Sudan ile anlaşması “Şer ekseni ittifakın” hem endişelerini hem de öfkelerini artırdı.
Doğu Akdeniz’deki güç mücadelesinde Türkiye’nin rakipleriyle kol kola girerek sözüm ona cevap vermeye çalıştılar. Libya’da, meşru Libya hükümetine karşı darbeci General Halife Hafter’i desteklemek için bütün imkânlarını seferber ettiler. Ancak Fransa ve Rusya’nın desteğine rağmen Türk SİHA’ları, sahada meşru Libya hükümeti aleyhine olan dengeleri değiştirmeye yetti. Sonuçta bu kirli ittifak medyasıyla, trolleriyle Türkiye karşıtı husumetlerini zirveye taşımış bulunuyorlar. Ancak her şeye rağmen Türkiye, bu coğrafyanın mazlumlarının yanında saf tutan bir ülke olarak değerlendiriliyor Arap sokaklarında. Halkından kopuk söz konusu ülkelerin rejimleri ise bizzat Arap kamuoyu tarafından İsrail’in aşırı sağcı partisine atfen “Arap Likutçular” olarak anılıyorlar.
NE OLACAK ŞU PETROLÜN HALİ?
2013’lerde varili 140 dolara kadar çıkan petrolün, 2020 yılında sudan da ucuz hale geleceğine kim inanırdı? Bırakın sudan ucuz olmayı geçen ay Amerikan şirketleri petrol alana neredeyse üstüne para dahi vermeye razıydılar.
ABD’de çıkan Batı Teksas (WTI) türü petrolünün varil fiyatı 1 doların altına kadar düşerek 21’inci yüzyılın en düşük seviyesi olarak kayda geçti. Koronavirüs salgını nedeniyle talebin azalmasının yanı sıra, petrolü depolayacak yerlerin olmaması bu rekor düşüşün arkasındaki neden olarak gösterildi.
ABD dışında dünyanın geri kalanı ve Türkiye için petrolde gösterge olan Brent petrolde de rekor düzeyde düşüşler yaşandı. Brent petrolde fiyatlar 18 dolara kadar düştü.
Petroldeki bu düşüş sürer mi? Ya da bu seviyede kalır mı? 20-30 dolar bandında kalırsa ne olur? Petrol fiyatlarının kısa ve orta vadede toparlanması açıkçası beklenmiyor. Üretim maliyetleri ise ülkeden ülkeye farklılık arz ettiği için üretici ülkeler açısından ideal fiyat açısından farklı eşikler söz konusu. Üretim maliyetleri ucuz olsa da Suudi Arabistan gibi ekonomileri neredeyse yüzde 80/90 petrole dayalı ülkeler için varili 30 dolar dolayındaki fiyatlar bile oldukça endişe verici. S. Arabistan’ın petrol fiyatlarının düşüklüğünden kaynaklanan gelir kaybına ek olarak ülkenin bir diğer önemli gelir kaynağı olan umre ve hac gelirlerinden de mahrum kalacak olması ise Suudi Arabistan ekonomisi açısından bir başka endişe kaynağı.
Arz talep dengesizliği sürdüğü müddetçe petrol fiyatlarının daha da düşeceği öngörülüyor. Petrol üreticilerinin arzı kısmak için “petrol kuyularını şimdilik kapatalım sonra yine açarız” deme gibi bir şansları yok. Kuyuların kapatılması durumunda tekrar işlevsel hale gelmesi için milyonlarca dolar gerektiği belirtiliyor. Dolayısıyla petrol fiyatlarının hızlıca yükselmesi için koronavirüs sebebiyle anormalleşen hayatın normale dönmesinin yanı sıra Ortadoğu’da petrol arzını tehdit edecek şekilde savaş tamtamlarının yeniden çalması gerekiyor.
KADİR MISIROĞLU’NUN ÖNGÖRÜSÜ GERÇEK Mİ OLUYOR YOKSA?
Merhum tarihçi Kadir Mısıroğlu yıllar önce diyordu ki;
“Çin Yahudi desteğini de arkasına alarak bu asra damgasını vuracak bir “süper güç” olacaktır. Amerika ise orada Yahudilerin çıkaracağı bir fitne sebebiyle eyâletler arası kavgaya sürüklenecek, binnetice üçe-beşe bölünecektir. Süper güç olmaya hazırlanan AB ise sıkı bir sûrette Yahudi takibine mâruzdur ve azamî onbeş-yirmi sene sonra çatırdayıp parçalanmaya mahkûmdur.”
KRİZLE MÜCADELEDE POZİTİF AYRIŞAN ÜLKE OLARAK TÜRKİYE
Türkiye, dünyayı esir alan ve “süper güçleri” dize getiren koronavirüs salgınına karşı en başarılı mücadele veren ülkelerden bir tanesi oldu. Kişi başı milli geliri 40 bin dolar olan ABD, doktorlarına ekipman tedarikinde zorlanırken, hastalığın tespit edilip tanınması için sağlık sigortası olmayan vatandaşından 30 bin dolara varan miktarlar talep etti. Türkiye, hem hastalığın tespit ve tedavisinde oldukça başarılı oldu hem de tüm sağlık hizmetlerini ücretsiz sundu vatandaşlarına. Bunun da ötesinde diğer ülkelere verdiği destek ve gönderdiği yardımlarla krizde kelimenin tam anlamıyla bir başarı hikâyesi yazdı.
Dünyanın içinden geçtiği bu zorlu süreçte, Çin, Suriye’ye iki koli yardım gönderirken Türkiye, sağlık ekipmanı konusunda büyük sıkıntıyı yaşayan tam 40 ülkeye tonlarca ekipman yardımında bulundu. O kırk ülkeden biri de kendi ülkesinin medyası tarafından ‘Avrupa’nın hasta adamı’ ilan ettiği İngiltere idi. Türkiye, gerek salgınla mücadele performansıyla gerekse diğer ülkelere yaptığı yardımlarıyla ortaya koyduğu güçlü ülke imajıyla, koronavirüs sonrası oluşacak yeni küresel düzenin inşasında en etkili aktörlerden biri olacağını göstermiş oldu.
Kaynak: Altınoluk Dergisi Mayıs-2020, Dünya Gündemi, Sayı: 411