Küçük Yaşayanlar ve Küçük Ölenler

Başka gönüllerde yaşayanlar, âdeta o gönüller tarafından sürekli beslenirler. Hele bu gönüller, Allah adamlarının ve mahzun kimselerin gönülleri ise o zaman kişisel kalitemizin cevheri adeta kristalleşir, eşsiz bir kıymet kazanır.

Malını, imkanını, vaktini, güzel sözünü, güler yüzünü ve bilgisini cömertçe paylaşan kimseler, esasen paylaştıkları varlıklar sayısınca gelişirler ve bereketlenirler. Bu gibi kimselerin etki çemberleri büyüdükçe büyür ve hatta fani hayatlarından asırlar sonra bile söz ve halleriyle tesirleri devam eder.

Prof. Dr. Nazif Gürdoğan beyin anlattığı şu hadise konumuza ne güzel bir örnektir:

Cerrahi yolunun büyüklerinden Rahmetli Muzaffer Özak hoca, Karagümrük’te ilk defa dergâhta tanıdığı “Tosun Bayrak”a:

“- Sen bizim Amerika’daki elimizsin, gider gitmez çalışmaya başla” diye iltifatta bulunur. O güne kadar tasavvuf kültüründen uzak kalan Bayrak:

“- Nasıl olur Efendim, ben daha işin başındayım!” deyince, Özak hoca:

“- Evini, sofranı ve gönlünü dostlarına gece gündüz açık tutarsın olur” der.

Gürdoğan Bey devamla diyor ki, o günden sonra Tosun Bayrak evini, sofrasını ve gönlünü dostlarına açtı ve bugün New York’ta çokuluslu bir sohbet halkası oluşturdu.68

Ahmed er-Rifai Hazretleri der ki:

Şu üç vasfa sahip kimse veli olamaz:

* Ahmak

* Cimri

* Kibirli

İstisnasız tüm veliler, parlak zekâlı, akıllı, dirayetli, cömert ve mutevazi kimselerdir.

Başka gönüllerde yaşayanlar, âdeta o gönüller tarafından sürekli beslenirler. Hele bu gönüller, Allah adamlarının ve mahzun kimselerin gönülleri ise o zaman kişisel kalitemizin cevheri adeta kristalleşir, eşsiz bir kıymet kazanır.

Davası uğruna şehâdet şerbeti içen Seyit Kutup’un şu sözü de ne kadar anlamlıdır:

“Sadece kendisi için yaşayanlar, belki zevk içinde yaşayabilirler; fakat küçük olarak yaşar ve küçük olarak ölürler.”

“MEYVE DERDİNDE OLMAYAN AĞAÇ, ODUNDUR”

Tüm âlemlere yetecek rahmeti gönlünde taşıyan rahmet peygamberinin ümmeti olarak, bizlerin de, en önemli hedeflerinden biri, sadece kendine değil, ulaşabildiği tüm varlığa rahmet damlası olabilecek bir berekete ulaşma gayreti olmalıdır. Aksi halde Üstad Necip Fazıl’ın şu ihtarına muhatap olmak durumunda kalabiliriz: “Meyve derdinde olmayan ağaç, odundur.”

Rabbimizden niyazımız, kendi özümüz olan kalbimize “şerh-i sadır” nimetini lütfederek onu, nadide meyveleriyle kıyamete kadar cömertçe yemiş verecek bereketli bir ağacın kaliteli (selim) bir tohumu kılması ve bâki olan kendi katında kabul buyurmasıdır.

Dipnot:

68) Yeni Şafak, 18 Ekim 1999.

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Göklere Yolculuk Var, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.