Küçüklere Sevgimizi Nasıl Gösteririz?

Küçüklerimizi nasıl sevmeliyiz? Severken nelere dikkat etmeliyiz?

Kırda açan küçük bir çiçek bize mutluluk verir. Küçük bir köpek veya kedi yavrusu gördüğümüzde sevmek isteriz. Yeni doğmuş bir bebeği herkes görmek, koklamak ve sevmek ister. Çünkü küçükler sevimlidir!  Sabrı, anlayışı ve hoşgörüyü hak ederler.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.)’ küçük çocukları çok severdi. Bir çocuk gördüğünde, yüzünü neşe ve muhabbet kaplardı. Küçük bir bebek gördüğünde onu kollarına alır, okşar, öperdi. Oynayan çocuklar gördüğünde ise onların yanına gelirdi. Onlara selam vererek oyunlarına katılırdı. Bazen onlarla şakalaşır bazen de hediyeler verirdi.

KÜÇÜKLERE SEVGİMİZİ NASIL GÖSTERİRİZ?

  • Küçüklerimize hep şefkat ve merhametle davranırız.
  • Küçüklerin hatalarını hoş görür, onlara karşı daima bağışlayıcı oluruz.
  • Mümkün oldukça oyun ve eğlencelerimize onları da katarız. Oyunlarına katılırız.
  • Eşyalarımızı ve oyuncaklarımızı onlarla paylaşırız. Onlara hediyeler veririz.
  • Onlara doğru olan davranışları hoş sözlerle anlatırız. Doğru davranışlarda örnek oluruz.
  • Onları ibadete teşvik eder, namazlarımızı birlikte kılarız.
  • Onlara derslerinde ve eğitim faaliyetlerinde yardımcı oluruz.
  • Yardıma ihtiyaç duyduklarında hemen koşarız.

Abdullah bin Abbas – radiyallahü anh - anlatıyor:

– Ben henüz çocuktum. Allah Rasûlü’nü ne zaman namaz kılarken görsem hemen gider yanı başında namaza dururdum. Oysa o sıralar namaz kılmayı henüz bilmezdim. Bir gece, Allah Resulü’nün hanımı, teyzem Meymûne’nin evinde kalmıştım. O gece Allah Rasûlü de evdeydi. Birlikte yatsı namazını cemaatle kıldık. Sonra kendisi bir müddet istirahat etti ve gece tekrar kalktı. Teyzem de uyanmıştı. Onlar beni uyuyor zannetmişlerdi fakat ben onların konuşmalarını duyuyordum. Allah Rasûlü bana bakarak:

– “Yavrucak uyumuş.” dedi. Ben de hemen gülümseyerek:

– Ben de kalkıyorum, dedim. Kalktım ve onlar gibi abdest aldım. Allah Rasulü beni sağ tarafına geçirdi. Teyzem de arkadaydı. Birlikte namazımızı kıldık. O gece kıldığım namazı ve ondan aldığım heyecanı ve lezzeti hiç unutmadım. (Buhâri, İlim, 41)

UCUZA GİTTİM!

Mahmud Bin Rebi Allah Rasulünü çocukluk yaşlarında tanımıştı. O unutamadığı bir hatırasını şöyle anlatıyor.

 Bir gün arkadaşlarımızla Medîne’de oyun oynuyorduk yine… Bir baktık ki Allah Rasûlü bize doğru geliyor…

Hemen, bütün çocuklar,  etrafını çevirip bir halka içine aldık Efendimizi. Rahmet Peygamberi bize merhamet ve şefkatten gülümseyen gözlerle bakıyordu. Onun sonsuz müsamahasından cesaretle dedik ki:

– Sizi esir aldık Ey Allah’ın Rasûlü… Bizim esirimizsiniz artık!

Birden neşelendi. Oyunumuza katılıp telaşlı bir hâl ile:

– Eyvah! Şimdi ben esir alındım demek… Peki ne yapacaksınız bana!

– Elimizden ancak bir şartla kurtulabilirsiniz, deyince biz:

– Kurtulmam için ne gerekiyorsa, söyleyin yapayım, dedi.

– Bize ancak kurtuluş fidyesi vererek elimizden kurtulabilirsiniz, dedik biz de.

– Fakat üzerimde fazla bir şey yok kii!, deyince

– Siz ne verebiliyorsanız verin, biz o kadarına da razıyız, dedik.

Hazret-i Bilal’i evine gönderip bir miktar hurma getirtti. Biz hurmaları alınca da Peygamberimizi serbest bıraktık. Peygamberimiz gülümseyerek:

– Az bir fiyata köle pazarında satılan kardeşim Yusuf Peygamber gibi ben de pek ucuza gittim, tüh, deyip o da şakacıktan hayıflana hayıflana yanımızdan ayrıldı.

Kaynak: Faruk KANGER Lokman HELVACI, ADABI MUAŞERET

İslam ve İhsan

“KÜÇÜKLERİMİZE ACIMAYAN, BÜYÜKLERİMİZİN ŞEREFİNİ TANIMAYAN BİZDEN DEĞİLDİR” HADİSİ

“Küçüklerimize Acımayan, Büyüklerimizin Şerefini Tanımayan Bizden Değildir” Hadisi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.