Kudüs Filistin Devletinin Ebedi Başkentidir

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen “Vahyin Kutsadığı Şehir: Kudüs” başlıklı uluslararası toplantının sonuç bildirgesinde “Kudüs, Filistin devletinin ebedi başkentidir” denildi.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen, 25 ülkeden 100'ü aşkın Müslüman ilim adamı ve araştırmacının katıldığı “Vahyin Kutsadığı Şehir: Kudüs” başlıklı uluslararası toplantı Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın sonuç bildirgesini okumasıyla sona erdi.

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, İstanbul Kağıthane’de bulunan Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Konferans Salonunda düzenlenen toplantıda, açılış konferansının ardından “Müslüman Kudüs: Kudüs’ün Müslüman Kimliği”, “Birlikte Yaşama Tecrübesi: Kudüs Örneği” başlıklı iki panel ile üç Açık Kürsü oturumu gerçekleştirildiğini belirtti.

Başkan Erbaş, oturum ve müzakereler sonucunda ortaya çıkan ortak kanaatlerin kamuoyu ile paylaşılmasının uygun görüldüğünü kaydetti. Başkan Erbaş, tüm katılımcılara teşekkür ederek 22 maddeden oluşan sonuç bildirgesini paylaştı.

Başkan Erbaş’ın okuduğu sonuç bildirgesinde şu maddeler yer aldı:

1.  Kudüs, Müslümanların aralarında fark gözetmeksizin iman ettikleri peygamberler şehri; Allah’ın yeryüzünde tevhide adadığı ikinci mabedi Mescid-i Aksa’nın bulunduğu mübarek beldedir.

2.  Mescid-i Aksa, Hz. Peygamber’in yeryüzünde ziyaret edilmesini teşvik ettiği, hayır ve hasenat yapılmasını tavsiye ettiği üç mescitten biridir.

3.  İsra’nın son, Mirac’ın ilk durağı olan Kudüs, tarih boyunca birçok sahabî, tabiûn ve ulemânın yaşadığı ve ziyaret ettiği etrafı bereketli bir beldedir.

4.   Kudüs, İslam medeniyetinin tarihsel bilgi ve değerler hafızasıdır. Zira şehre bugünkü kimliğini kazandıranlar, tartışmasız Müslümanlar olmuştur.

5.  Tarihinde birçok milletin hâkimiyetinde yaşayan Kudüs, en adaletli ve hoşgörülü yıllarını Müslümanların döneminde geçirmiştir. Şehir, Müslümanların adil ve hoşgörülü yönetimlerinde ezan, çan ve hazanın birbirine saygı içerisinde varlığını devam ettirdiği, dünyanın nadir kentlerinden biri olmuştur. Ancak Kudüs bugün bu uyum ve saygıya hasrettir. Vahiyle kutsanan şehir Kudüs’e barış; peygamberlerin dünyaya miras olarak bıraktıkları küresel adalet ve birlikte barış içerisinde yaşama anlayışının tekrar hakim olmasıyla gelecektir.

6.  Müslümanlar kendi hakimiyetlerinde, Kudüs'te diğer dinlerin mensuplarına özgürce yaşama imkanı tanımışlar; onların ibadetlerine ve ziyaretlerine hiçbir zaman engel olmamışlardır. Bu sebeple Kudüs ayrışmanın değil, birleşmenin; kendinden olmayanı dışlamanın değil kucaklamanın  sembol şehri olmuştur.

7.  Kudüs, insanlığın kaynaştığı kutsal bir beldedir. Bütün insanlığı bir noktada toplayan şehir, kutsala saygıyı, ötekine hoşgörüyü ve anlayışı paylaşabildiği ölçüde güzel olmuştur. Kudüs, ancak bu değerleri içselleştirebildiği dönemlerde barışın şehri olarak adlandırılmıştır. Bugün bu güzelliğini kaybeden Kudüs, adına tezat barışla değil, İsrail’in haksız ve adaletsiz eylemleriyle anılır hale gelmiştir.

8.  Kudüs, tarihi boyunca en sancılı dönemleri ve en acı felaketleri, şehre sahip olma hırsıyla diğer inanç gruplarının ötelendiği, dışlandığı ve engellendiği zamanlarda yaşamıştır. Oysa Kudüs’ün bir adı “doğruluk” (sıdk/tsedek), diğer adı “barış” (selâm/şalem) öbür adı ise “kutsiyet”tir (makdis/kodeş). Ancak bu kutlu şehir günümüzde, İsrail’in şiddet ve nefret politikalarıyla bu özelliğini kaybetmiş durumdadır.

9.  İsrail, maalesef uluslararası hukuka ve BM’nin kararlarına rağmen, bir oldu-bittiyle Kudüs’ün işgalini meşrulaştırmak istemektedir. Hukuk ve adalet dışı aldığı pek çok kararla, şehrin diğer dinler için kutsiyetini inkar eden İsrail, bu inkarın bir tezahürü olarak güvenlik bahanesiyle Müslümanların şehre giriş-çıkışlarını ve yerleşmelerini engellemekte; Mescid-i Aksa ve Kubbetü’s-Sahre başta olmak üzere Müslümanların kendi mabetlerinde rahat ibadet etmelerine izin vermemektedir. Bu, uluslararası insan hakları anlaşmalarına, kişi hak ve hürriyetine kesinlikle aykırıdır.

10.  Kudüs’ün statüsünü değiştirme girişimleri, şehrin Müslüman kimliğini de yok etmeye sebep olmaktadır. UNESCO kararlarına rağmen, Harem-i Şerif’in altında yapılan sözde arkeolojik kazılar, bilimsel gayelerden çok ideolojik ve art niyetli çalışmalar olup Müslümanların şehirdeki dini ve kültürel mirasına zarar vermekte, geleceğini tehdit etmektedir.

11.  İsrail, Kudüs’te Müslümanlara ait pek çok yeri de sistematik işgalle yıkmakta, Müslümanların asırlardır hakkı olan oturumlarını iptal etmektedir. Bu durum, en basit ifadesiyle bir insan hakkı ihlalidir ve asla kabul edilemez. Kudüs ve çevresinde Müslüman varlığını yok etmeye yönelik Yahudi yerleşim birimlerinin inşasının bir an evvel durdurulması gerekmektedir.

12.  Uluslararası kamuoyunun iradesi, BM’nin de değişik kararlarında vurgulandığı üzere, Kudüs’te hem Müslümanların hem de Hıristiyanların hassasiyetleri mutlaka gözetilmelidir.

13.  Yahudi din adamları, özellikle de politikacılar popülizmden vazgeçerek Kudüs’ün Müslüman kimliğine yönelik inkâr merkezli kışkırtıcı açıklama ve eylemlere bir an evvel son vermelidir.

14.   Antisemitizm ve ötekileştirmeden yakınan Yahudilerden, İsrail’in Kudüs’e ve Müslümanlara yönelik haksız ve saygısız tutumları karşısında sessizliğini bozarak Müslümanların şehirle olan dinî, tarihî ve sosyo-kültürel bağlarını yüksek sesle dile getirmeleri beklenmektedir.

15.  İslam dünyası Kudüs meselesinin, sadece Filistinliler’in ya da Arapların değil, bütün Müslümanların ortak meselesi ve Kudüs’ün, Filistin devletinin ebedi başkenti olduğu gerçeğini her vesileyle dile getirmelidir.

16.  Filistin davasının yeni nesillere doğru bir şekilde aktarılması için Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa’yla ilgili dini ve tarihi bilgilerin eğitim ve öğretim müfredatlarına dahil edilmesi gerekmektedir.

17.  İslam dünyasında siyasî ve ekonomik menfaatlerini, küresel güçlerin emelleriyle birleştirerek Kudüs’ün Müslümanlara ait bir şehir olduğunu gölgeleme çabalarının varlığı bir vakıadır. Bu kesimler, gaflet ya da hıyanetten sıyrılarak kayıtsız ve şartsız, şehrin asırlardır Müslümanlara ait bir kent olduğunu yüksek sesle ve cesaretle dile getirmelidir.

18.  Tüm dünya Müslümanları Filistin davası farkındalığını artırarak Kudüs ziyaretlerini çoğaltmalı, Mescid-i Aksa ziyaretini de hac ve umre ibadetlerinin bir parçası haline getirmelidir.

19.  Müslümanların Kudüs’teki tarihi eserlerini araştıran kurum ve kuruluşlarının, keza Kudüs davasını savunmak üzere hizmet yürüten medya kuruluşlarının desteklenmesi gerekmektedir. Bu çerçevede başta Türkiye olmak üzere çeşitli ülkelerde Kudüs enstitüleri, araştırma merkezleri, Kudüs kürsüleri kurulmalı, farklı dillerde nitelikli akademik ve bilimsel yayınlar yapılmalı, arşiv belgelerine dayanarak temelsiz iddialar çürütülmelidir.

20.  Müslüman ülkelerin dini kurumları ve sivil toplum kuruluşları toplumdaki Kudüs bilincini güçlendirecek farklı etkinlikler yapmaya devam etmelidir. Bu amaçla Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı tanıtan film, belgesel ve benzeri görsel çalışmalar yapılmalıdır. Keza Mescid-i Aksa alanındaki tüm mimari eserleri farklı dillerde tanıtan dijital, sesli rehber hazırlanmasına öncülük edilmelidir. Ayrıca din hizmetlerinde bulunan görevliler tarafından Kudüs ziyareti teşvik edilmeli, böylece Kudüs’le olan dini, tarihi ve kültürel bağlarımız toplumun her kesimine yansıtılmalıdır.

21.  Miraç gecesi münasebetiyle geniş kapsamlı etkinlikler düzenlenmeli ve her yıl en az bir uluslararası Kudüs sempozyumu gerçekleştirilmelidir.

22.  İslam İşbirliği Teşkilatının Kudüs konusunda almış olduğu ortak karar ile ABD tarafından teşebbüs edilen Kudüs’ün İsrail’in başkenti yapılma tasarısının BM Genel Kurulu'nda 9 a karşı 128 oyla reddedilmesi Kudüs’le ilgili geleceğe yönelik umutları artırmıştır. Şer amaçlı bu teşebbüs, Allah’ın izniyle hayra dönüşmekte ve İslam Ümmetinin vahdetine vesile olmaktadır. Bu noktadan sonra İslam ümmetine düşen, etnik ve mezhebe dayalı kısır çekişmelerden uzaklaşarak Müslümanların meselelerini, hissi söylemlerden arındırıp, dış güçlerin müdahalelerine açık hale gelmeden birlik ve beraberlik ruhu içinde ele almaktır.

Kaynak: diyanet.gov.tr

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.