Kudüs'te İsrail'in Yıktığı Meğaribe Mahallesi Filistinlilerin Hatıralarında Yaşıyor

Meğaribe Mahallesi'nin eski sakinlerinden Saide Rızk el-Hatib, "Dünyanın hemen her bölgesinden Müslümanlar, cuma günleri ve Kadir Gecesi burada toplanırdı." dedi.

Filistinliler, işgal altındaki Doğu Kudüs'te yıllar önce İsrail tarafından yıkılan Meğaribe Mahallesi'ni anılarında yaşatıyor.

İsrail'in 1967'deki Altı Gün Savaşı’nın ardından yıktığı 800 yıllık Meğaribe Mahallesi, Filistinlilerin işgal öncesi Kudüs dönemine ilişkin sembollerinden biriydi.

Kudüs fatihi Selahaddin Eyyubi'nin oğlu Melik el-Efdal tarafından vakıf arazisine dönüştürülen ve Kudüs'ün fethine katılan Faslı mücahitlerin yerleştirildiği bölge tarihi açıdan da büyük önem taşıyordu.

Filistin Merkez İstatistik Bürosu verilerine göre, İsrail tarafından yıkılan mahallede Eyyubi, Memlûk ve Osmanlı dönemlerine ait 135 tarihi eser bulunuyordu.

Dünyanın farklı bölgelerinden Müslümanlar toplanırdı

Meğaribe Mahallesi'nin eski sakinlerinden 72 yaşındaki Saide Rızk el-Hatib, AA muhabirine, İsrail'in yıktığı mahalleye ilişkin anılarını anlattı.

Meğaribe'yi tüm Kudüs halkına hizmet veren bir şehir gibi gördüğünü söyleyen Hatib, "Okullar, anaokulları, klinikler gibi çeşitli kurumlar vardı. İçinde bir Ürdün karakolu ve bölgede yaşayanlar vardı." dedi.

Mescid-i Aksa yakınında bulunan mahallenin bir çekim merkezi olduğunu belirten Filistinli kadın, şunları söyledi:

"Ürdün, Tunus, Irak, Libya, Cezayir ve Suriye dahil birçok yerden insanlar buraya gelirdi. Meğaribe Mahallesi, 1967'ye kadar başka ülkelerden Kudüs'e gelen tüm Müslümanların uğrak yeriydi. Dünyanın hemen her bölgesinden Müslümanlar, cuma günleri ve Kadir Gecesi burada toplanırdı."

Altı Gün Savaşı'nda yaşananlar

İsrail'in Altı Gün Savaşı'nda Kudüs dahil Batı Şeria bölgesini işgalini anımsatan Hatib, savaş başladığında Ramallah'ta hemşirelik eğitimi gördüğünü ifade etti.

Hatib, "Hastane penceresinden dışarı baktığımda Arap (ülkelerinin) tanklarını gördüm. Hemşire elbisemi değiştirdim ve dışarı koştum. Askerler beni gördüğünde 'Nereye gidiyorsun? Savaş var.' dedi. Ben de onlara annemin yanında olmak için Kudüs'e gideceğimi söyledim." dedi.

Yolda gördüğü bir arabanın sürücüsünden kendisini Kudüs'e götürmesini istediğini söyleyen Hatib, sürücünün ise kendisine "Oraya ölmek için mi gitmek istiyorsun?" diye cevap verdiğini aktardı.

Hatib ise sürücüye, "Beni Kudüs'e götür. Allah takdir etmişse ölürüz. Eğer başarırsak, beni Kudüs'e getirmiş olacaksın." dediğini ifade etti.

Arabanın kendisini Kudüs'teki Selahaddin Caddesi'nde bulunan postane binasına kadar götürdüğünü belirten Hatib, bölgedeki çatışmayı şöyle anlattı:

"Yağmur gibi mermi yağıyordu. Bab-ı Sahira'ya, oradan Mescid-i Aksa'ya ve Meğaribe Mahallesi'ne geçmeye çalıştım. Ateş kesilene kadar bekledim. Bab-ı Sahira'dan girerek Mescid-i Aksa'ya ulaştım ve Meğaribe Mahallesi'ne varıncaya kadar koştum."

İşgal ve yıkım

Evinin yakınına geldiğinde top patlaması duyduğunu söyleyen Hatib, "Annemin şehit olduğunu düşünerek çığlık attım. Ancak, öğle namazını kılan annemin yüksek sesle 'Allahu Ekber' demesiyle hayatta olduğunu anladım." diye konuştu.

Hatib, bölgede yaşayan ailelerin savaş süresince Mescid-i Aksa surlarının yakınındaki bir yerde saklandığını belirterek, "Altı gün boyunca bir bölgede kaldık. Bu süre zarfında İsrail ordusu bölgenin erkeklerini topladı, onların kol saatlerini ve paralarını aldı." dedi.

Çatışmaların ardından halkın kayıplarını aramak için dışarı çıktığını kaydeden Hatib, karşılaştığı manzarayı unutamadığını söyledi.

İsrail'in Altı Gün Savaşı sonrasında Meğaribe Mahallesi'ni yıktığını belirten Hatib, "Evler, okullar, klinikler ve dükkanlar yıkıldı. Meğaribe Mahallesi, Mescid-i Aksa'ya yakın olduğu için bu yıkım büyük bir kayıp oldu. Üzgünüm, kederliyim ve kalbim kırık. Meğaribe Mahallesi tamamen yıkıldı." ifadelerini kullandı.

Yıkılan Meğaribe Mahallesi'nin bulunduğu bölge Filistinlilerin "Burak Meydanı", Yahudilerin ise "Ağlama Meydanı" olarak adlandırdığı ve Yahudilerin dini ve kültürel etkinliklerinin düzenlendiği bir alana dönüştü.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.