Kul Hakkına Giren Davranışlar

İbadet Hayatımız

Kul hakkı denildiğinde sadece, mü’min kardeşimizin bir malını veya parasını haksız olarak almak akla gelmemelidir. Belki bilerek veya bilmeyerek yaptığımız kul hakkıan giren ameller..

Kul hakkının şümûlü çok geniştir. Kul hakkı denildiğinde sadece, mü’min kardeşimizin bir malını veya parasını haksız olarak almak akla gelmemelidir.

KUL HAKKINA GİREN DAVRANIŞLAR

Meselâ;

Trafikte insanların yolunu kesip gecikmelerine sebebiyet vermek, hatalı sollama yaparak yol gasp etmek, ihmalkâr davranışlarla maddî ve bedenî zararlara yol açmak elbette kul hakkıdır.

Komşuluk da kul haklarına çok riâyet gerektirir:

  • Pişirilen yemeğin kokusu veya çıkarılan gürültü komşuyu rahatsız ederse bu bir kul hakkıdır.
  • Pencereden silkelenen bir örtü, komşunun balkonunu veya camını kirletirse bu da bir kul hakkıdır.
  • Çöpleri, kutusuna atmak yerine yol kenarına bırakıp, gelip geçenlere rahatsızlık vermek de bir kul hakkıdır.
  • Yollara, insanların gelip geçeceği yerlere tükürüp öylece bırakmak da bir kul hakkıdır.

Nitekim Peygamberimiz bir gün mescide geldi, kıble tarafında bir tükürük gördü. Bu nezâketsizlik, Efendimiz’e çok tesir etti. Birdenbire rengi, hâli değişiverdi. Bunu fark eden ashâb-ı kiram derhâl tükürüğü kapattı, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ondan sonra oradan geçti. Sîmâsı eski yerine geldi. (Bkz. Müslim, Mesâcid, 53)

  • Esnafın, yayaların yürümesi için olan kaldırımı işgal etmesi; vasıta sahiplerinin, yağmurlu havada dikkat etmeyip, durakta bekleyenlere çamur sıçratmaları ve benzeri akla gelebilecek nice kul hakkı misâli vardır.

Lokantaların, döner, kızartılmış tavuk gibi yiyecekleri teşhir ederek satmaları da bir kul hakkıdır. Almaya gücü yetmeyen mahrumların, içlerini çekerek seyrettikleri bu yiyecekler üzerinde göz hakkı kalacaktır. Bu hak ise, bunları yiyenlere asla şifâ ve afiyet olmayacaktır. Bizim çocukluğumuzda lokantalar mutlaka bir perde çekerler ve yiyecekleri âşikâre satmazlardı.

Halkın mâneviyâtına zarar verecek şeyleri satmak ve böyle işleri yapanlara dükkânını kiraya vermek de hem Cenâb-ı Hakk’a karşı hem topluma karşı işlenen bir cürümdür. Böyle bir kazanç, helâl lokmayı zedeler.

Her lokmanın ise, mâhiyetine göre vücudumuzda maddî bir enerji oluşturduğu gibi rûhumuzda da menfî veya müsbet mânevî bir enerji oluşturduğunu unutmamalı. Bu bakımdan rûhî tekâmülün ilk şartı, helâl lokmadır. Helâl, yani içinde haram şüphesi olmayan tertemiz lokma…

Toplumdaki her meslek ve vazifenin, kendine göre hak ve hukuku vardır.

Her meslekte kul hakkına, âmme hakkına tam riâyet gerekir.

Eğer bir memur yahut işçi, vazifesini bihakkın yerine getirmiyorsa, mesai saatlerine riâyet etmiyorsa, kendisine tevdî edilen eşyayı gerektiği şekilde korumuyorsa vs. aldığı maaşa kısmen haram karıştırmış olur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2023 Ay: Ekim, Sayı: 224