Kul ile Allah Arasındaki Anlaşma

İMAN

Ahit ne demektir? Allah ile kul arasındaki ilk ahitleşme/anlaşma ne zaman ve nasıl olmuştur? Allah’ın kullar, kulların da Allah üzerinde ne hakkı vardır? Hakk’ın vaadi gerçek olduğunu bildiren ayet hangisidir? Dr. Adem Ergül yazdı.

Büyük âriflerimizden Aziz Mahmud Hüdayi bir şiirine “Yâr ile ettiğin ahdi unutma/Gel gönül, dost illerine gidelim” mısralarıyla başlar. “Ahid” kelime olarak, kesin söz verme, bir şeyi taahhüt etme, bir konuda karşılıklı antlaşma yapmak demektir. Bir başka ifadeyle yerine getirilmediği zaman hesap verilmesi gereken bir söz vermenin adıdır.

Kur’ân-ı Kerim’de Rabbimiz, mü’minlerin ahidlerine sadakat gösteren kimseler olması gerektiğine birçok âyette dikkat çeker[1] ve verdiği sözde durmayanların gazab-ı ilâhiye ve lanete düçar olacaklarını haber verir.[2] Biz bu yazıda Rabbimizle olan ahde riâyeti ve buna mukabil Rabbimizin kullarına olan ahdini konu edineceğiz.

BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİL MİYİM?

Allah ile kul arasındaki ilk ahitleşme, elest bezminde “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sualine kulların “Elbette Sen bizim Rabbimizsin” anlamında “Belâ!” diye cevap vermeleriyle başlamıştır.[3] Yüce Mevlâmız bu ahdimizi zaman zaman kullarına hatırlatır:

“Ey Âdemoğulları! Size "Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için apaçık bir düşmandır; bana kulluk edin, dosdoğru yol budur" diye size ahid vermedim mi?” (Yasin, 60-61) 

ALLAH’IN KULLAR, KULLARIN DA ALLAH ÜZERİNDE NE HAKKI VARDIR?

Muâz İbni Cebel radıyallahu anh anlatıyor:

Ben, merkeb üzerinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in terkisinde idim. Hz. Peygamber:

“Ey Muâz! Allah’ın kullar üzerinde, kulların da Allah üzerinde ne hakkı vardır, bilir misin?” buyurdu. Ben:

“Allah ve Resûlü daha iyi bilir”, dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Allah’ın, kulları üzerindeki hakkı, onların sadece Allah’a kulluk etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak tutmamalarıdır. Kulların da Allah üzerindeki hakkı, kendisine hiçbir şeyi ortak tutmayan(lar)a azâb etmemesidir” buyurdu. (Buhârî, Cihâd 46; Müslim Îmân 48)

Evet, Rabbimiz dünyada da ukbada da ahdine sadıktır. Nitekim O, Zât-ı ulûhiyetinin bu sadakati hakkında şöyle buyurur:

“Ahdine sadakat konusunda Allah’tan daha vefâlı kim olabilir?” (Tevbe, 111)

Rabbimiz kullarına verdiği hiçbir sözden asla geri dönmez. Ancak kullar içinde ahdine sadakat gösterenler azdır. Allah Resülü -sallallahu aleyhi ve sellem- ezelde verdiği ahde sadakatini Seyyidü’l-istiğfâr diye bilinen dualarında sabah akşam âdeta yeniler ve te’kid ederdi:

“Allahım! Sen benim Rabbimsin. İbadete lâyık senden başka ilah yoktur. Beni sen yarattın. Ben senin kulunum. Ezelde sana verdiğim sözümde (ahdimde) ve vaadimde gücüm yettiğince durmaktayım. İşlediğim kusurların şerrinden sana sığınırım. Bana lutfettiğin nimetleri yüce huzurunda minnetle anar, günahımı itiraf ederim. Beni affet; şüphe yok ki günahları senden başka affedecek yoktur.” (Buhârî, Daavât 2, 16. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 100–101)

Yalnız Allah’a kul olup O’nun dışında hiçbir varlığa kul olmama ahdi işin temeli olsa da kul ile Allah arasında daha başka ahidler de vardır. Rabbimiz belli davranışlar karşısında kullarına vaadlerde bulunur ki bunlar da bir ahitleşmedir. Kul da Rabbine sözler verir, adak ve adanışlarda bulunacağına dair vaadleri olur. Bunların her birine sadakat gerekir. Bu sebeple bazı âlimlerimiz, Allah’ın kuluna yönelik emir ve yasaklarının da bir tür ahitleşme olduğunu söylerler. Zira bu emir yasaklar yerine getirilirse dünyevî ve uhrevî sonuçlarının neler olacağını da Rabbimiz vaad etmiştir. Meselâ:

“Bana dua edin size icabet edeyim.” (Mü’min, 60)

Rablerine karşı gelmekten sakınanlara gelince onların, altından ırmaklar akan, birbiri üzerine yapılmış odaları olacak. İşte Allah’ın vaadi! Allah sözünden dönmez.”  (Zümer; 20)

“Allah, kendi yolunda çarpışırken öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında cennet vermek üzere satın almıştır. Bu, Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da yer almış gerçek bir vaadidir. Kim Allah’tan daha fazla sözüne (ahdine) bağlı olabilir! O halde yaptığınız bu alışverişten ötürü sevinin. İşte büyük bahtiyarlık da budur."  (Tevbe, 111)

Bu ve benzeri âyetlerden anlıyoruz ki Rabbimiz kullarıyla çok yönlü ahitler yapmıştır. Ve kendisinin asla ahdinden dönmeyeceğini ve ahde sadakat noktasında O’ndan daha vefalı kimsenin olamayacağını da ilan etmiştir. O halde Rabbin vaadlerine erişmenin bir tek yolu vardır; o da Rabbine verdiği ahdine sadakat göstermek. Her bir ahdin karşılığı farklı olabilecektir. Ahidler kimi zaman malla, kimi zaman bedenî fedakârlıklarla ve kimi zaman da canla yerine getirilecektir. Şu âyet Allah yolunda cihada çıkıp da can veren kulların ahidlerine sadakatini ifade eder:

“Müminlerden bir kısmı Allah’a verdikleri sözü (ahidlerini) yerine getirdiler, kimileri onun yolunda can verdiler, kimileri de ecellerini bekliyorlar; onlar (vaadlerini) asla değiştirmediler.”  (Ahzâb; 23)

Şu âlemin imtihan sahnesi olması sebebiyle de ahidlere sadakat öncelikle kullardan beklenmektedir. Zira vaad-i ilâhî bu şekildedir: “Bana olan ahdinizi yerine getirin ki Ben de size olan ahdimi yerine getireyim.” (Bakara 2/40)

Hakk’ın nusreti (yardım ve zafer nimeti) kulların Hakk’ın dinine yardım etmesine bağlanmıştır.[4] İlâhî yardıma nail olmak isteyen bir kul öncelikle bu vazifesini hakkıyla yerine getirip getirmediğine dikkat etmelidir.

HAKK’IN VAADİ GERÇEKTİR

Yine yeryüzüne varis olmak, iman ve sâlih amellere bağlanmıştır. Şayet müminler böylesi bir vaadi ilâhînin ne zaman gerçekleşeceği gibi bir soruya cevap arıyorlarsa, iman ve sâlih amellerde hangi kıvamda olduklarına nazar etmelidirler. Zira vaad-i ilâhî bu şarta bağlanmıştır. Hakk’ın vaadi gerçektir ve asla aksi düşünülemeyecektir. Bu hakikat âyet-i kerimede şöyle beyan buyurulur:

“Allah, içinizden iman edip dünya ve âhiret için sağlam ve iyi işler (sâlih ameller) yapan kimselere vaad etti ki, kendilerinden öncekilere verdiği gibi onlara da yeryüzünde iktidar verecek, onlar için hoşnutluğuna vesile kıldığı dinlerinin yerleşip yayılmasını sağlayacak, şu andaki korkularını güvenliğe çevirecektir; çünkü onlar bana hiçbir şeyi ortak koşmaksızın kulluk etmektedirler. Bütün bunlardan sonra kim inkâra saparsa yoldan çıkmış kimseler işte bunlardır.”  (Nûr 24/55)

Kendi üzerine düşen vazifeyi yapan müminler hem dünyada ve hem de ukbada daima şu hakikati ifade edeceklerdir:

“Cennet ehli cehennem ehline, "Biz rabbimizin bize vaad ettiğini gerçek bulduk; siz de rabbinizin size vaad ettiğini gerçek buldunuz mu?" diye seslenir. "Evet!" derler. Ve aralarından bir münâdî, "Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine olsun!" diye nida eder.”  (A'râf, 44)

Dipnotlar: [1]Mü’minûn 23/8. [2]Ra’d 13/25. [3] A’râf 7/172. [4]Muhammed 47/7.

Kaynak: Âdem Ergül, Altınoluk Dergisi, Sayı: 455