Kul Peygamber
Peygamber Efendimiz’in ve ailesinin yaşadığı infak ve zühd hayatını gösteren anlatan ibretlik kesitler...
Kendisi için hiçbir zaman kifâyet miktarından fazlasını istemeyen Hazret-i Peygamber, muhteşem bir infak hayâtı yaşardı. Fazladan bir malı yanında bulundurmayı istemez, ihtiyaç fazlasını hemen tasadduk ederdi. Nitekim bunu bize bildiren Hazret-i Ömer, bir gün oğlunun yanına girmiş ve sofrasına oturmuştu. Yemeğe, etin yağına ilâveten farklı bir yağ daha katıldığını hissedince:
“Bu iki şey, Resûlullah’ın sofrasında asla bir araya gelmezdi. Allah Rasûlü birini yerse diğerini tasadduk ederdi.” demiş ve yemeği yememiştir. (İbn-i Mâce, Et’ime, 57. Ayrıca bkz. İbn-i Sa’d, I, 406)
Ayşe vâlidemiz buyuruyor ki:
“Resûlullah ekmek ve yağ ile bir günde iki defâ doymadan vefât etti!” (Müslim, Zühd, 29; İbn-i Sa’d, I, 405)
Yine Hazret-i Ayşe şöyle anlatır:
“Babam Ebûbekir’in âilesi bize bir gece koyun paçası göndermişti. Allah Resûlü eti tuttu ben kestim veya ben tutmuştum da O kesmişti.”
Dinleyenlerden birisi:
“–Bunu lâmbasız olarak karanlıkta mı yapıyordunuz?” diye sordu.
Hazret-i Ayşe vâlidemiz şöyle cevap verdi:
“–Yanımızda lâmbaya koyacak kadar yağımız olsaydı şüphesiz onu katık yapar yerdik. Bir ay geçerdi de Muhammed’in (s.a.v.) âilesi yiyecek bir ekmek bulamaz, ocaklarında tencere kaynamazdı.” (Ahmed, VI, 217; İbn-i Sa‘d, I, 405)
Hazret-i Peygamber, infâk etmeyi çok severdi. Hazret-i Bilâl’e:
“Yâ Bilâl! İnfâk et! İnfâk etmekle, Arş’ın sahibinin senin malını azaltacağından korkma!..” buyurmuştur. (Beyhakî, Şuab, II, 172; Heysemî, III, 126)
KUL PEYGAMBER
Allah Resûlü, mal biriktirmeye de aslâ heveskâr değildi. Çünkü tercihini, “kul Peygamberlik”ten yana yapmıştı. Bu hakîkati ifâde etmek üzere şöyle buyurmuşlardır:
“Kul Peygamberlikle melik Peygamberlik arasında muhayyer bırakıldım. Cebrâîl (r.a.) mütevâzı davranmamı bana işâret etti. Ben de kul Peygamber olmayı tercih ettim ve; «Bir gün doyayım bir gün aç kalayım.» dedim.” (Heysemî, IX, 192)
Allah Resûlü diğer bir hadîs-i şerîflerinde de şöyle buyurmuşlardır:
“Rabbim Mekke ovasını benim için altın yapmayı teklif etti. Ben de şöyle dedim:
«–Hayır yâ Rabbî! Ancak bir gün doyayım, bir (veya üç) gün aç kalayım! Acıktığımda Sana tazarrû ve niyazda bulunur, Sen’i zikrederim. Doyduğumda ise Sana şükür ve hamd ederim!” (Tirmizî, Zühd, 35/2362)
Hazret-i Peygamber, evini süsleyen kızı Fâtıma’nın (r.a.) evine girmemiştir.
LA FAHRA NE DEMEK?
Ancak Hazret-i Peygamber, yaşadığı bu yüksek kulluğu ile hiçbir zaman övünmezdi. Allâh’ın kendi üzerindeki nîmetlerini sayar ve; “Lâ fahra!” (övünmek yok!) diyerek büyük bir tevâzûya bürünürdü.[1]
PEYGAMBERİMİZİN VE AİLESİNİN ZÜHD HAYATI
Peygamber Efendimiz’in ve âilesinin yaşadığı zühd hayâtını gösteren şu hâdise ne kadar ibretlidir:
Hazret-i Ali anlatıyor:
Birgün akşam yemeği yiyemeden yatmıştık. Sabah olunca dışarı çıktım. Bir müddet sonra Fâtıma’nın (r.a.) yanına döndüğümde onu mahzun gördüm.
“–Neyin var?” diye sordum. O da:
“–Dün akşam yemek yemedik, sabah da kahvaltı yapmadık, akşama yiyeceğimiz bir şey de yok!” dedi.
Çıktım, bir iş aradım ve biraz yiyecekle et alacak kadar para kazandım. Onları Fâtıma’ya getirdim. O da ekmek yaptı ve yemek pişirdi. Tencere kaynayınca:
“–Gidip babamı da dâvet etsen!” dedi.
Resûlullah’nın yanına vardım, mescidde yatıyor ve:
“Açlıkla arkadaş olmaktan Allâh’a sığınırım!” buyuruyordu.
“–Anam babam Sana fedâ olsun ey Allâh’ın Resûlü! Bizde biraz yemek var, lütfen buyurun!” dedim.
Evimize gelinceye kadar bana yaslanarak yürüdü. İçeri girdiğimizde tencere hâlâ kaynıyordu. Fâtıma’ya (r.a.):
“–Bir kepçe Ayşe’ye ver!” buyurdu. O da bir kaba yemek koydu. Efendimiz:
“–Hafsa’ya da bir kepçe ver!” buyurdu. Fâtıma (r.a.), onun için de bir kaba yemek koydu. Böylece Allah Resûlü’nün bütün hanımlarına yemek gönderildi. Daha sonra Efendimiz:
“–Baban ve zevcen için de bir tabak koy!” buyurdu. Fâtıma da bizim için yemek koydu. Resûlullah:
“–Bir tabak da kendine koy ve ye!” buyurdu. Fâtıma (r.a.) kendisi için de yemek koyduktan sonra tencereyi kaldırdı. Yemeğimiz devamlı bereketleniyor ve artıyordu. Ondan Allâh’ın dilediği kadar uzunca bir süre yedik. (İbn-i Sa’d, I, 186-187)
BİR İKİNCİSİ OLMADI
Hazret-i Ayşe vâlidemiz şöyle buyurur:
“Resûlullah hiçbir zaman sabah kahvaltısından kalan yiyecekleri akşam için, akşam yemeğinden kalanları da sabah için saklamadı. Bir elbiseden iki adet edinmedi. Ne iki gömleği ne iki ridâsı ne iki izârı ne de iki çift ayakkabısı oldu. Evdeyken boş durduğu da hiç görülmemiştir. Ya bir yoksulun ayakkabısını tâmir ederdi veya bir kimsesizin elbisesini dikerdi.” (İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, I, 200)
[1] Dârimî, Mukaddime, 8. Ayrıca bkz. Tirmizî, Menâkıb, 1/3616.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Rahmet Peygamberi, Erkam Yayınları