Kula En Büyük Engel Kendi Nefsidir

Tasavvuf, nefsâniyeti bertaraf etme yoludur. Çünkü nefsâniyet, her zaman ve her yerde kulun karşısına çıkar. Onu Hak yolundan alıkoymak için türlü tuzaklar kurar.

Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri buyurur:

“Nefsimi ilâhî vuslata yolculuk yapmaya dâvet ettim. Bu zor yolculuk hususunda nefsim direndi ve bana güçlük çıkardı. Ben de onu bıkarıp (nefsin süflî arzularını bertaraf edip) Cenâb-ı Hakk’ın huzûruna yalnız başıma yöneldim!” [1]

Âyet-i kerîmede: “…Nefs, aşırı şekilde kötülüğü emreder…” (Yûsuf, 53) buyrulmaktadır. Mânevî terbiye ile olgunlaşmamış, ham ve nâdan bir nefs; hiçbir zaman Hakkʼa yakınlığı istemez. Kulu Rabbine sevdirip yaklaştıracak sâlih amellerden, hizmet ve gayretlerden dâimâ uzak durur. Sefâletini saâdet zanneder. Gününü gün etmek ve üç günlük fânî hayatını keyfince yaşamak arzusuyla, ebedî hayatını ateşe atmaya râzı olur.

HAKKA VUSLAT YOLUNDA EN BÜYÜK ENGEL

Bu sebeple, Hakkʼa vuslat yolunda kula en büyük engel, yine kendi nefsidir. Onun, bitmek tükenmek bilmeyen süflî arzularıdır.

Nitekim bir gün Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleriʼne:

“‒Hakkʼa giden yol nasıldır? Oʼna nasıl ulaşılır?” diye sorulunca, Hazret şu cevabı verir:

“‒Sen yoldan kalktığın vakit, Hakkʼa vâsıl olursun.” [2]

Yani bu yolda kendine en büyük ayak bağı olan nefsinin aşırı isteklerine direnebilirsen, onun tembelliğini, ihmâlkârlığını, zevk u sefâya düşkünlüğünü ve gafletini bertaraf edebilirsen, ilâhî hikmet ve hakîkatlere vâkıf olmaya başlarsın. Süflî arzuların kasvetinden rûhunu kurtardığın vakit; Hakkʼa yakınlığın feyz ve rûhâniyetinden hisseler alır, mârifetullah ufkunda mesafe katedersin…

NEFSİN TUZAKLARINDAN KORUNMANIN ÇARESİ

Bunun içindir ki tasavvuf, nefsâniyeti bertaraf etme yoludur. Çünkü nefsâniyet, her zaman ve her yerde kulun karşısına çıkar. Onu Hak yolundan alıkoymak için türlü tuzaklar kurar.

Bu tuzaklardan korunmanın yegâne çâresi ise, “takvâ” zırhına bürünmektir. Yani nefsinin süflî arzularını bertaraf ederek Hakkʼa yakınlığın gönül feyziyle yaşamaktır. Kendini haramlardan, şüphelilerden, bâtıldan, şerlerden muhafaza etmektir.

Buna muvaffak olduğunda ise, yine nefsine bir pay çıkarmayıp, bütün nîmet ve mazhariyetleri Cenâb-ı Hakkʼın bir lûtfu bilmektir. Hiçbir zaman; “Ben başardım, ben kazandım.” diyerek, kazancını ziyan etmemektir. Bilâkis; “Senʼin lûtfundur yâ Rabbi!” hissiyâtı içinde bulunmaktır.

[1] Ebû Nuaym, Hilye, X, 36.

[2] Prof. Dr. Süleyman Uludağ, Bâyezîd-i Bistâmî, sf. 186; Attâr, Tezkire, s. 199.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Bâyezîd-i Bistâmî, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.