“Kullarım Sana Beni Sorduğunda...”

Hadisi şerifi nasıl anlamalı ve amel etmeliyiz? Kulun doğru yolu, istikamet bulmasının formülü nedir?

Çölden gelen bir bedevî Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e şöyle sordu:

“–Rabbimiz bize yakın mıdır? Yakın ise O’na içten sessizce yalvaralım. Yoksa uzak mıdır? Öyleyse O’na yüksek sesle nidâ edelim.”

Bu suâle cevap olarak Allah Teâlâ, şu âyet-i kerîmeyi inzal buyurdu:

(Ey Habîbim!) Kullarım Sana Ben’i sorduğunda (Sen kullarıma söyle):

Ben çok yakınım.

Bana duâ ettikleri vakit, duâ edenin dileğine karşılık veririm.

O hâlde (kullarım da) Ben’im davetime uysunlar (şerîati takvâ ile yaşasınlar) ve Bana (aşk ile) inansınlar ki doğru yolu bulsunlar.” (el-Bakara, 186, [Taberî, Câmiu’l-beyân, II, 215])

Yani Rabbimiz’in duâlarımıza icâbet etmesi için, Cenâb-ı Hakk’ın bize gönderdiği kulluk davetine icâbet etmemiz şarttır. Şerîatin yani Rabbimiz’in bizlerden istediği kulluk ahkâmının muhtevâsında yaşamamız şarttır.

Bu âyet-i kerîme, Ramazan orucunu emreden âyetlerin hemen akabinde yer almaktadır. Âdetâ Rabbimiz’in kulluk davetine icâbet etmeye başlamak için Ramazân-ı şerîfin en güzel bir iklimi meydana getirdiğine işaret vardır.

Ramazân-ı şerif;

  • Kur’ân-ı Kerim ile hemhâl olma mevsimidir.
  • Rasûlullah Efendimiz ile, O’nun sünnetiyle hemhâl olma zamanıdır.

Ramazân’ın kıymetini bize hissettirecek bir tefekkür de şudur:

Geçen sene Ramazân-ı şerîfi beraberce idrâk ettiğimiz birçok arkadaşlarımız, dostlarımız, akrabalarımız ve ahbaplarımız vardı ki onlar bugün hayatta değil. Onlar bu Ramazân’a kavuşamadılar.

Bizim de bir dahaki Ramazân-ı şerîfi idrâk edip edemeyeceğimiz meçhul. Bu Ramazan, içimizden bazılarının son Ramazân’ı olabilir. Öyleyse bu rahmet mevsimini rûhâniyetle ihyâ etmeliyiz. Ramazân’ı, Rasûlullah Efendimiz ve sahâbe efendilerimizin ihyâ ettikleri şuurdan hisse alacak şekilde değerlendirmeye gayret etmeliyiz.

Cenâb-ı Hak; her besmelede, her Fâtiha’da ve birçok vesileyle, bize Zâtını en ziyade «Rahmân ve Rahîm» isimleriyle tanıtmaktadır.

Rahmân ve Rahîm esmâsı Kur’ân-ı Kerim’de 99 yerde geçmektedir. Rahmân, bütün mahlûkāta şâmil bir rahmet iken; Rahîm, mü’minlere mahsustur. Ramazân-ı şerif de, rahmet tecellîlerinin tuğyân ettiği bir mevsimdir.

Cenâb-ı Hak, Rasûlullah Efendimiz’i de «Âlemlere Rahmet» olarak göndermiştir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2022 Ay: Nisan, Sayı: 206

İslam ve İhsan

SIRAT-I MÜSTAKİM NEDİR?

Sırat-ı Müstakim Nedir?

SIRÂT-I MÜSTAKÎM ÜZERE YAŞAMAK

Sırât-ı Müstakîm Üzere Yaşamak

SIRAT-I MÜSTAKİMİN EN GÜZEL TARİFİ

Sırat-ı Müstakimin En Güzel Tarifi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.