Kulluğumuz Her Şeyimiz

Biz kuluz, kulluğumuz her şeyimiz hatta varlık nedenimizdir. Bunu biz belirlemedik. Bizi var eden belirledi.

Rabbimizin bizi yaratma nedeni bellidir. Ona kul olmamızı murad etmektedir. Çölde yarattığından da şehirlerde yaşattığından da kulluk istiyor. Eski çağlarda yarattığı ile yeni çağlarda yarattığı arasında kulluk için yaratılmış olmak aynıdır. Peygamberlerden birinin çocuğu olandan da onu istedi, babasının adı bilinmeyen bir insandan da onu istedi. Kul olmak, bütün insanların eşit paydasıdır. Kul olmak ve kulluğun hakkını vermek kimsenin istisna edilmediği büyük gerçektir. Yer ve zaman farkı olmadan bütün insanlar Allah’ın kulu olarak yaşamak neyi gerektiriyorsa onu yaptıklarında bu dünyada yaratılmanın için doldurmuş olacaklardır.

KULLUĞUN ŞEKLİ

Bizi kul olarak yaratan Rabbimizin bizden görmek istediği kulluğun niteliği de onun istediği şekilde olduğunda ona kulluk denebilir. Kul olarak bizim bir kulluk etme şekli belirlememizi sadece boş iş olarak görürüz. Kulluk etmesi gereken biz, kulluğun standartlarını ve ayrıntılarını da belirleyen biz olabilir miyiz? Elbette bunun ‘asla’dan başka bir cevabı yoktur. Bizden önceki ümmetler böyle bir yanlış işe giriştikleri için şimdi tahrif edilmiş bir dinin mensupları olarak kaldılar. Kulluğun şeklini ancak kulluğu emreden belirler. Tabii olan budur.

Rabbimiz gönderdiği kitabı Kur’an ve o Kur’an’ın açıklayıcısı olan Peygamber aleyhisselamın hedisleri ile nasıl bir kulluk istediğini de bize belirtmiştir. Bu anlamda kitabımız Kur’an’ımızın önümüze koyduğu bütün emirler ve yasaklar bizden istenenlerin listesidir. Peygamber aleyhisselam efendimizin emirleri, yasakları, bize ulaştırılan yaşam tarzına dair bilgileri yine o kulluğumuzun ne olacağı, nasıl yürütüleceğine dair bilgiler bütünüdür. Biz mümin olarak bizden beklenenlerin ayrıntılarını bu kaynaklardan öğrenip yaşamakla mükellefiz.

Çölde vakti gelince namaz kılmamızın anlamı budur. Şehrin göbeğinde yüksek binalardan asansörle inip camide namaza gitmemizin anlamı da budur. Uçakta yolculuk ederken ima ile de olsa namazı öne almamız, hastanede yoğun bakım ünitesinde bile namaz endişesi ile kıvranmamız da bundandır. Yolculuğumuzu, işimizi, toplantımızı, düğünümüzü namaz vaktine göre belirlemeyi böyle bir anlayışla yaparız. Biliriz ki namaz, bütün zamanların ve bütün mekânların üstündedir. Zira namaz Rabbimizin emridir. Rabbimizin emri de onun yarattığı her zaman ve her mekânda tektir ve ilktir.

GÖZÜMÜZDE TÜTEN HEYECAN

Oruç için de kural böyledir şüphesiz. Hacca da böyle bakarak mümin olmanın hazzını yaşarız. Kurban bayramında bir hayvanı bıçaklarken etten, yağdan önce kulluktur gözümüzde tüten heyecanın adı. Ya da öyle olmalıdır.

Sadaka verirken sadakamızı caminin önündeki isteyene de versek, dünyanın en uzak diyarına da göndersek bizden onu alan o verdiğimiz kişi değildir. Bize sadakayı emreden Rabbimize verdiğimizi bilir, o vermekle haz duyarız. İmanımız budur, böyledir.

Biz kuluz, kulluğumuz her şeyimiz hatta varlık nedenimizdir. Bunu biz belirlemedik. Bizi var eden belirledi.

Önümüzdeki yasakları da bu gözle görürüz. Alkol bedenimize zarar vermese de biz alkolsüz bir hayatın kullarıyız. Faiz son nefesimiz için gerekli bir lokmamız da olsa gözümüzde çirkindir. Haramları zehir bilir, zehir gibi görürüz. Hayatımızda haram olamaz, olamaz diye mücadele ederiz. Haramlar tatlı da olsa acı da olsa biz böyle inanır, böyle yaşamaya direniriz. Biz kuluz, kulluğumuzun şeklini bizi yaratan belirlemiştir. Ona itaat eder, ondan bekleriz hayrı.

KULLUK DAVAMIZIN İÇİ

Elimizdeki kitabımız Kur’an’ımız bize ne emretti ise, neyi de yasakladı ise, Peygamber aleyhisselam efendimiz de bize ne gösterdi ise o bizim için hayattır. O emirler ve yasaklara uymak bizim hayat gayemiz, mücadele meydanımızdır. Adı ne olursa olsun menşei Kur’an’ımız ve Peygamber aleyhisselam efendimiz olan her şey bizim kulluğumuzun içidir, özüdür. Onu yerine getirme mücadelemizin adı cihaddır. Adı farz ise farz, Sünnet ise Sünnet tarzından cihaddır. Biz de cihat ümmetiyiz, cihat ile mükellefiz.

Gaye kulluk olduktan sonra, kulluğa dair her emir ve her yasak bir yer doldurup bizim adımıza kaydediliyor olduktan sonra kulluğun büyüğü veya küçüğü nasıl belirlenir? Emredeni Allah olan her iş bizim için bir birikim ise damlaya damlaya göl olur gibi küçüğü büyüğü diye tasnif etmeden toplu bir heyecanla çırpınarak Rabbimizin rahmetine kavuşur, kulluk muvaffakiyetimizi tescil ettiririz. Evet, liste üzerinden kimi büyük kimi küçük olarak bize bildirilse de biz, bulunduğumuz zamanda, elimizdeki bütün fırsatları değerlendirmenin ötesinde bir çare bulamayız bu kulluk davamızın içini doldurmakta.

Kaynak: Nureddin Yıldız, Altınoluk Dergisi, Ağustos 2015, 354. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.