Kulun Sadakat Testi
İmanın hakikati, kalbin tasdiki ise de dilde ifadesi ve uzuvlarda da eserlerinin görülmesi gerekiyor. Bu durumda “iman ettik” sözünü söyleyen kulun sadakati nasıl test ediliyor?
İnsan kendisine yüklenen misyon, istidat ve kabiliyetleri itibariyle pek yüce bir hazine ise de böyle bir hazineye mâlik olmak değil, o hazineyi ne uğrunda ve nasıl kullandığına bağlı olarak Hak katında değer kazanıyor ya da kaybediyor. Rabbimizin katında değer kazanmanın birinci adımı O’na iman etmekle başlıyor. İman, insanı biyolojik varlığı içinde kendi kalmaktan ve aşağılarda bir hayat sürmekten Arş’a doğru bir terakkiye diğer bir ifadeyle yüceler yücesi Allah ile izzet bulmaya doğru bir pencere açıyor. Her çeşit karanlığı aydınlatan göklerin ve yerin Nûr’u/aydınlatıcısı ile münevver kılıyor. Âlem bir başka âleme dönüşüyor. İnsanın idrak melekesi nice ufuklara açılıyor.
İmandır o cevher ki ilâhî ne büyüktür.
İmansız olan paslı yürek sinede yüktür. (Mehmet Akif Ersoy)
SADAKAT TESTİ
İmanın hakikati, kalbin tasdiki ise de dilde ifadesi ve uzuvlarda da eserlerinin görülmesi gerekiyor. Bu itibarla “iman ettik” sözünün sadakati test edilmesi gerekiyor. Dünya imtihanında beklenen en önemli başarı sonuçlarından biri ve belki de birincisi bu alandır. İlk insandan son insana kadar istisnasız tüm inananlar böylesi bir imtihandan geçiyorlar. Bu durum, Rabbimizin “Andolsun” diyerek kullarına ilan ettiği bir hakikattir:
“İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar? Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette imanlarında sadakat gösterenleri ortaya çıkaracaktır; kezâ O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır.” (Ankebût 2-3)
Herkesin imtihanı kendine özeldir. Kimi canıyla, kimi malıyla, kimi evlâd ü iyaliyle, kimi nimetlerle ve kimi de musibetlerle test edilir. Kimi zaman bunların hepsiyle ve kimi zaman da bir kısmıyla imtihan söz konusu olur.
Hayatın farklı safhalarında imtihanın çeşidi değişebildiği gibi imanın derecesine göre de farklı seviyelerde sınavlara tabi tutulmak mümkündür. Öyle zaman olur ki fert fert imtihana tabi kılınırız, kimi zaman da muhtelif topluluklar halinde farklı sınav çeşitlerine muhatap oluruz. İmtihanın muayyen zaman ve mekânı yoktur; her zaman ve mekân imtihan için müsait bir zaman ve uygun bir mekândır. Zira hayatın kendisi baştan sona bir imtihan sahnesidir.
Önemli olan imtihanda müjdeli bir sonuca erişmektir. Rabbimiz bunun formülünü de kullarının bilgisine sunmuştur. Bu formül, “Biz her şeyimizle Allah’a aidiz ve hep O’na doğru yönelerek O’na erişeceğimizin şuurundayız” anlamında “İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn” (اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ ) diyerek sabırla Hakk’ın nusretini (yardımını) ve rahmetini beklemektir. Bu bekleyiş zordur; fakat burada da müminler birbirlerine sürekli sabır telkini yapacak ve hep birlikte sabredenler olarak Hakk’ın maiyetine (beraberliğine) nail olacaklardır.
Hakk’ın maiyetine eren kullarda hüzne ve korkuya asla yer yoktur. İtmi’nân yani gönlün Hak’ta sebatı ve gelgitler içinde dengeyi kaybetmemesi böyle bir maiyetin semeresidir. Onlar, kendi özlerinde ve hayatlarında tam bir sükûnet, huzur ve Hakk’ın nice ihsan ve ikramlarına nail olarak muvaffak olmanın sürurunu hissedeceklerdir.
İMANDAKİ SADAKATİN İSPATI
Rabbimiz imandaki sadakatin ispatının inançlarında şüpheye düşmemek ve Allah uğrunda mal ve candan vermekle gerçekleşebileceğine şöyle dikkat çeker:
“Müminler ancak, Allah’a ve Rasûlüne iman eden, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda malları ve canlarıyla cihad eden kimselerdir. İşte sâdık olanlar bunlardır.” (Hucurât; 15)
Bu âyette ifade edilen sadakat nişanlarının açılımı, Bakara sûresi 177, Ahzâb sûresi 23, ve Haşr sûresi 8. ayetlerde yapılır. Hepsinin ortak noktası, imandan doğan değerler uğruna maldan ve candan fedakârlıkta bulunabilmektir. Hakk’ın muradını kendi isteklerinin önüne geçirebilmektir. Arzularımızı önceleyerek değil, ilâhî hudutları gözeterek bir hayat sürebilmektir.
Sadakatin önündeki en büyük engel, mal ve canın Allah’a değil, kendimize aitmiş gibi görülmesi, faniliğin göz ardı edilerek Allah’ın huzuruna varılma gerçeğinin unutulmasıdır. Böylesi kimselerin sabretmesi de imtihanda başarılı olması da zordur. Hak yolunda ayağına diken batmasından sızlanan, dünya zevklerinden yüce değerler uğruna vazgeçemeyen kişinin sâdıklardan olma şansı yoktur.
Allah’ın yasakladığı haramlar açıkça işlenirken, kendi menfaatinin zarar göreceğini, insanlar nazarında itibar kaybına uğrayacağını, rahatının bozulacağını düşünerek bir tepki ortaya koyamamak ve hatta kalben bile bu fiili işleyenlere karşı tepki gösterememek imanda sadakatsizliğin açık bir göstergesidir.
Hakk’ın dini horlanırken, bâtıl inanç ve düşünceler açıkça servis edilirken, Hak adına harekete geçmemek, hakikati ifade edebilecek bilgi ve söz gücüne sahipken bunu dile getirmemek, muktedir ve yetkili bir konumda iken konuya bîgane kalmak imanının adamı olamamaktır.
Hak uğrunda gayret gösterenlere yâr ve yardımcı olma imkân ve iktidarı olduğu halde mal ve candan yana fedakârlıktan kaçınmayı tercih edenler, gayret ve cihad zamanı söz konusu olduğunda oturmayı seçenler, sadakat testinde sınıfta kalmışlardır.
MÜMİNİN SADAKATİ
Sadakat ölçeğinde notu yükseltmek, iman uğruna gösterdiğiniz fedakârlıkla ve Hak uğrunda eza ve cefalara katlanabilmeye yönelik sabır katsayınızla doğru orantılıdır. Müminin sadakati, ilâhî emir ve yasaklara uymada gösterdiği sebatla, davası uğrunda kınayanın kınamasına aldırmadan yol yürümesiyle ve her çeşit engellemelere ve ezalara maruz kalsa da imanının gereğini kuşanmasıyla ortaya çıkar.
İmanda sadakati kazanmak kadar korumak ve derinleştirmek de önemlidir. İnsan ve cin şeytanlarının bitmek bilmeyen çeldirici vesveseleri, yaşanılan muhitin aldatıcı cazibe ve görüntüleri, nefsin doyumsuz arzularının tatmin edilme hayalleri gibi daha nice hususlar vardır ki imandaki sadakati zedeleyen ve belki de tuz buz eden tuzaklardır. Bu tuzaklara av olmamanın en emin yolu sâdıklarla beraber olmaktır. İnsan yalnız kalınca sıdk tohumunun gelişip büyümesi bir yana çürüyüp gitmesi de muhtemeldir. Bu sebepledir ki Hakk’ı ve sabrı tavsiye edenlerin arasında bulunmayı felahın ve necatın (kurtuluşun) en önemli vesilesi bilmelidir.
Kaynak: Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, Sayı: 443
YORUMLAR