Kumar Neden Haramdır?

İnsanın, hiçbir meşakkate katlanmadan, kolay yoldan çok kazanma hırsının bir neticesi olan kumar, en tehlikeli haramlardan biridir. Peki bizler kendimizi bu haramdan nasıl sakınacağız? İslam'ın bu konuda ki hükmü nedir?

Şunu asla unutmamalıdır ki dizginlenemeyen hırs, sahibini dâimâ felâkete sürükler.

Kumar öyle bir bataklıktır ki, bu oyunda kazanan yoktur. Zira haramdan hiçbir zaman hayır gelmez. Sûretâ kazanmış görünen insanlar bile parasını aldıkları insanların ve âilelerin perişanlığına sebep oldukları için büyük bir vebâl yüklenirler.

Allâh’ın kendisine bahşettiği maddî imkânlar ile hayır işleyeceği yerde kumar oynayan insan, hem Allâh’a isyan etmiş olur hem de kendisiyle birlikte birçok âileyi perişan eder.

Bugün toplumumuzda kumar, neredeyse meşrûlaştırılmış ve akla durgunluk verecek kadar yaygınlaştırılmıştır. Birtakım kumar çeşitleri âdeta bir eğlence ve oyalanma sûretinde, hattâ bâzen kumar olduğu bile bilinmeksizin icrâ edilmeye başlanmış, bu habis illetin mânevî ağırlığı hissedilmez olmuştur. Hâlbuki Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, kumarın sözünü etmeyi bile çok ağır bir cürüm olarak görmüş ve buna mâni olmak sadedinde şöyle buyurmuştur:

“…Kim arkadaşına; «Gel, seninle kumar oynayalım.» derse, bu sözüne kefâret olmak üzere (oynayacağı kumar parası­nı) fakirlere sadaka versin!” (Buhârî, Edeb, 74)

Kumar, günümüzde o kadar kolaylaştırılmış ve kontrolden çıkmıştır ki, çocuklara kadar intikâl etmiştir. Bu durum, istikbal adına çok büyük bir tehlike arz etmektedir. Zira kumar sâyesinde kolay yoldan kazanmaya heveslenen çocuklar, büyüdüklerinde girecekleri her işte zahmetsizce kazanmanın çârelerini ararlar. Buna şartlanan bir genç, hayata atıldığında ticaret yapıyorsa hemen zengin olmanın, siyâsete atılmışsa hızla mesâfe kat etmenin, üniversiteye intisâb etmişse en kısa yoldan bütün pâyeleri elde etmenin çârelerine bakar. En kötüsü de, bu çârelerin meşrû olup olmadığı yolundaki hassâsiyetini de kaybederek çeşitli haksızlık ve günahlara sürüklenir. Hedefine varamadığında ise huzursuzluk ve bedbinliğe düşer.

Velhâsıl, bugün toplumumuzun îman ve ahlâk sahasında yaşadığı erozyonun en acı neticelerinin başında “kumar illeti” gelmektedir. O derecede ki, kumar âdeta meşrûlaştırılmak istenmektedir. Bu da, amel bozukluğundan öteye, îmâna zarar vermektedir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik , Erkam Yayınları

KUMAR NEDİR? İSLAM'A GÖRE KUMAR OYNAMANIN HÜKMÜ

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.