
Kur’an, Bizden Nasıl Bir Konuşma Üslûbu İstiyor?
Kur’ân-ı Kerim, bizden nasıl bir konuşma üslûbu istiyor? Kur’ân-ı Kerim’in bize telkîn ettiği konuşma üslûbu şöyledir…
Kur’ân-ı Kerîm’de, söz söyleme âdâbına, yâni nasıl konuşulup nasıl konuşulmayacağı husûsuna büyük ehemmiyet verilmektedir.
KUR’AN, BİZDEN NASIL BİR KONUŞMA ÜSLÛBU İSTİYOR?
Kur’ân-ı Kerîm, bizleri evvelâ güzel ve düzgün ifâdeler kullanmaya dâvet ediyor. İnsanlara “kavl-i hasen”[1], yani en güzel sözü söylemeyi emrediyor.
Anne-babaya karşı “öf” bile deme, onlara; قَوْلاً كَرِيماً (kavlen kerîmâ)[2], yani ikramkâr ve iltifatkâr söz söyle, buyuruyor.
Fakir-fukarâya, muhtaç ve mahrumlara verecek bir şey bulamıyorsan, hiç olmazsa onlara karşı, قَوْلاً مَيْسُوراً (kavlen meysûrâ)[3], yani gönül alıcı, rûhu dinlendirici, tesellî edici bir söz söyle, buyuruyor.
Başa kakmak ve gönül incitmek sûretiyle ecri zâyî edilen bir sadakadansa قَوْلٌ مَعْرُوفٌ (kavlün ma’rûfun)[4], yani tatlı bir söz daha hayırlıdır, buyuruyor.
Kanadı kırık bir kuş gibi himâyeye muhtaç yetimlere, yakın akrabâya, yoksullara karşı yine قَوْلاً مَعْرُوفاً (kavlen ma’rûfâ)[5], yani güzel söz ve tatlı dille konuş, buyuruyor.
Kalbinde mânevî hastalık bulunan kimselere karşı herhangi bir töhmete, fitneye veya yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için yine قَوْلاً مَعْرُوفاً (kavlen ma’rûfâ)[6], yani yerinde ve uygun bir söz söyleyin, buyuruyor.
Zâlimlerin kalbini yumuşatmak için قَوْلاً لَيِّناً (kavlen leyyinâ)[7], yani yumuşak söz söyleyin, buyuruyor. Tebliğde sert ve haşin hitapların, menfî bir tesir hâsıl edeceğini telkîn ediyor. Bu yüzden tatlı dille, güler yüzle, nefret ettirmeden, bilâkis müjdeleyen ve muhabbeti artıran bir üslûb ile konuşmayı öğütlüyor.
Yine tebliğ esnâsında قَوْلاً بَلِيغاً (kavlen belîgâ)[8], yani gönüllere işleyecek tesirli ve belîğ bir söz söyleyin, buyuruyor. Böylece sözümüzün tesirli olabilmesi ve gönüllere ulaşabilmesi için kalpten gelmesi gerektiğini, aksi hâlde sırf dilden çıkan ifâdelerin bir kulaktan girip diğerinden çıkacağını telkîn ediyor. Tıpkı kaldırım kenarlarında açan çiçekler gibi, gönülden gelmeyen sözlerin de tesir bakımından gayet kısa ömürlü olacağını ihtâr ediyor.
Ayrıca tebliğ veya irşâdın sıradan sözlerle değil; belîğ, yani rûha tesir edecek, güzel, hikmetli, edebî ve titizlikle seçilmiş özlü ifâdelerle yapılması da ilâhî emirler cümlesindendir. Nitekim âyet-i kerîmede buyrulur:
“(Rasûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle dâvet et!..” (en-Nahl, 125)
Ruhlar hikmete meclûbdur. Hikmetli söz, rûhun gıdâsıdır. Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- buyurur ki:
“Nükteli ve hikmetli söz ve davranışlarla ruhlarınızı dinlendirin. Zira bedenlerin yorulduğu gibi ruhlar da yorulur.”
Yani mü’minin dili, ilâhî hakîkatlerin bediî ve rûhânî güzelliklerini sergileyen bir hikmet pınarı olmalıdır.
Yine Kur’ân-ı Kerîm, kendimiz için doğruluk, adâlet ve hakkâniyetle muâmele görmek istiyorsak, işlerimizin ve hâllerimizin düzelip Allâh’ın bizi affetmesini diliyorsak, bizim de her hususta doğru, samimî, âdil ve hak-şinas olmamızı emrederek قَوْلاً سَدِيداً (kavlen sedîdâ)[9], yani doğru söz söyleyin, buyuruyor.
Nitekim doğru sözlü olmak ve hiç kimseyi aslâ aldatmamak, Müslümanlığımızın olmazsa olmaz bir şartıdır. Müslüman, acı da olsa, kendi aleyhine bile olsa, doğruyu söyler. Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şakalarında bile hakîkat dışı bir ifâde kullanmamışlardır. Zira O’nun doğruluk şuuru öyle bir kalbî rikkat hâline gelmişti ki, bir kadının çocuğunu çağırırken:
“−Gel bak sana ne vereceğim!” demesi üzerine hemen kadına, ona ne vereceğini sormuş, kadın da birkaç hurma vereceğini söyleyince:
“−Şâyet ona bir şey vermeyecek olsaydın, sana bir yalan günâhı yazılırdı.” buyurmuşlardır. (Ebû Dâvud, Edeb, 80/4991; Ahmed, III, 447)
İşte hidâyet rehberimiz Kur’ân-ı Kerîm nice âyetiyle biz mü’minleri doğru, düzgün, münâsip, yumuşak ve tatlı ifâdelerle konuşmaya dâvet etmekte, bunların zıddı olan konuşmalardan da sakındırmaktadır.
Dipnotlar:
[1] el-Bakara, 83; el-İsrâ, 53. [2] el-İsrâ, 23. [3] el-İsrâ, 28. [4] el-Bakara, 263. [5] en-Nisâ 5, 8. [6] el-Ahzâb, 32. [7] Tâhâ, 44. [8] en-Nisâ, 63. [9] en-Nisâ, 9; el-Ahzâb, 70.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından 1, Erkam Yayınları
YORUMLAR