Kur’an, Hadis ve İcmada Miras ile İlgili Deliller

İslam hukukuna göre mirasın dayandığı deliller nelerdir? Miras ile ilgili ayet ve hadis-i şerifler.

Miras; kitap, sünnet ve icmâ delillerine dayanır. Bu konuda icmâ (görüş birliği) bulunmadıkça kıyas veya ictihat yoluna gidilmez.

MİRAS İLE İLGİLİ AYETLER

İslâm’ın miras esasları Nisâ ve Enfâl surelerinde toplanmıştır. Hısımların durumuna göre miras ayetlerini şu şekilde sıralayabiliriz:

a) Çocuklar ve Anne-Babanın Mirası

Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:

«Allah size çocuklarınızın miras taksimi hususunda, erkeklerin paylarının kızların iki katı olmasını emir ve tavsiye etmektedir. Eğer bütün çocuklar kız olup ve sayıları ikiden fazla ise, bunların payı ölenin bıraktığı malın üçte ikisidir. Eğer mirasçı bir tek kız ise mirasın yarısı onundur. Eğer ölen ana ve baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa ana ve babanın herbirinin terekeden payı altıda birdir. Şayet ölenin çocuğu bulunmayıp da, mirasçı olarak ana ve babası kalmışsa, ananın payı üçte birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa terekenin altıda biri ananındır. Bu paylar, ölenin borçları ödenip, vasiyeti de yerine getirildikten sonra hak sahiplerine verilir. Baba ve çocuklardan, hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu, siz bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz ki Allah, her şeyi çok iyi bilen, tam hüküm ve hikmet sahibi olandır.”[1]

b) Karı-Kocanın Mirası

«Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa, bıraktıkları mirasın yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa bıraktıkları mirasın dörtte biri sizindir. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirildikten ve varsa borcu ödendikten sonradır. Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın dörtte biri hanımlarınızındır. Şayet çocuklarınız varsa, bıraktığınız mirasın sekizde biri hanımlarınızındır. Bu paylar, yaptığınız vasiyetler yerine getirilip ve varsa borcunuz ödendikten sonra verilir.”[2]

c) Kardeşlerin Mirası

Kelâle adı verilen kardeşlerin mirası, ana bir kardeş veya ana - baba bir yahut baba bir kız kardeş olmak üzere iki statüde toplanmıştır. Kelâlenin mirasçı olmasında ön şart, miras bırakanın baba veya erkek çocuklarının bulunmasıdır.

Ana bir kardeşlerin mirası şöyle belirlenmiştir:

«Eğer ölen bir erkek veya kadın, erkek usûl veya fûrûu bulunmaksızın mirasçı oluyorsa, kendisinin (ana bir) erkek veya (ana bir) kız kardeşi bulunuyorsa, bunlardan herbirinin miras payı terekenin altıda biridir. Eğer bu kardeşler bundan daha çok iseler, bu takdirde kardeşler mirasın üçte birini, kimse zarara uğramaksızın aralarında eşit olarak paylaşırlar. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirilip ve varsa borcu ödendikten sonra verilir. Bunlar, Allah tarafından bir emirdir. Allah her şeyi bilen ve yarattıklarına çok yumuşak davranandır.»[3]

Yukarıdaki miras düzenlemesinin arkasından, aynı âyetlerin devamında, müeyyide niteliğinde şu iki âyet yer alır:

«İşte bunlar, Allâh’ın koyduğu sınırlardır. Kim, Allâh’a ve Rasûlüne itaat ederse, Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada ebedî olarak kalırlar. İşte büyük kurtuluş budur.»[4]

«Kim, Allâh’a ve Rasûlüne isyan eder ve Allâh’ın koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu, ebedi kalacağı cehennem ateşine koyar. Ve onun için alçaltıcı bir azap vardır.»[5]

Ana-baba bir veya yalnız baba bir kız kardeşin mirası ise şöyle düzenlenmiştir.

«Ey Peygamber! Senden fetva isterler. De ki: «Size usûl ve furû bırakmadan ölen kimse hakkında Allah şöyle fetva veriyor. Eğer bir kimse ölür ve onun çocuğu bulunmaz da, sadece bir kız kardeşi bulunursa, bıraktığı mirasın yarısı onundur. Ölen kız kardeş ise ve çocuğu da yoksa erkek kardeşi terekenin hepsini alır. Eğer mirasçılar iki kız kardeş ise, terekenin üçte ikisini alırlar. Eğer kardeşler erkek ve kadın olmak üzere ikiden çok iseler, bir erkeğin payı, iki kadının payı kadardır. Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor. Allah her şeyi çok iyi bilendir.»[6]

İbn Abbas (r. anhümâ) şöyle demiştir: “Başlangıçta miras malı erkek çocuklara aitti. Ana-baba için de vasiyetle mal bırakılması istenmişti.[7] Allah bunu, daha sonra bundan daha güzeli ile neshetti. Erkek çocuğu için iki kız payı, anne-babadan her biri için altıda bir ve üçte bir, karı için sekizde bir ve dörtte bir, koca için ise dörtte bir ve ikide bir miras payı hükmetti.” [8]

Nisâ Sûresi 12 nci ve 176 ncı ayetlerde geçen “kelâle” kelimesinin anlamı üzerinde bazı tereddütler olmuşsa da, Hz. Ebû Bekr’in, bu terimi, “babası ve çocuğu olmaksızın vefat eden kişi” olarak tanımlamasından sonra, bu konuda görüş birliğine varılmış ve icma’ın oluştuğu söylenmiştir. Baba kapsamına, babanın.. babası girdiği gibi, çocuk (veled-evlâd) kapsamına, oğul, kız, oğlun.. oğlu ve kızı da girer.[9]

Diğer yandan Hz. Ömer’in şöyle dediği nakledilmiştir: “Üç şey vardır ki, Rasûlüllah’ın onları tam olarak açıklamış olması benim için dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha sevimli olacaktı. Bunlar; kelâle, riba ve hilafet meseleleridir.” [10]

d) Zevi’l-erhâm’ın Mirası

Âyet veya hadislerde miras payları veya mirasçılık esasları belirlenmiş bulunanların dışında kalan diğer hısımlar için başka bir ayette şu şekilde bir genel düzenleme yapılmıştır:

«Akraba olanlar, Allâh’ın kitabına göre birbirlerine daha yakındırlar. Şüphesiz ki Allah, her şeyi çok iyi bilir.»[11]

Şu âyet de miras haklarından genel olarak söz eder:

«Ana - baba ve hısımların miras olarak bıraktıklarında erkeklerin payı vardır. Kadınların da ana - baba ve hısımların bıraktıklarında payları vardır. Bunlar az olsun çok olsun farz kılınmış bir paydır.»[12]

Mirastan çevredeki bazı muhtaç kimselerin de yararlandırılması konusunda şöyle buyurulur:

«Miras taksim olunurken, varis olmayan akrabalar, yetimler ve yoksullar da hazır bulunursa, mirastan onlara da verin ve onlara güzel söz söyleyin.»[13]

MİRAS İLE İLGİLİ HADİSLER

Hz. Peygamber’den mirasla ilgili çeşitli hadisler nakledilmiştir. Bazıları şunlardır: “Miras paylarını, hak sahiplerine veriniz. Kalan miktar, en yakın erkek hısımındır.” [14] “Müslüman kâfire, kâfir de Müslümana mirasçı olamaz.” [15] “İki farklı dine mensup olanlar birbirine mirasçı olamaz.” [16]

Ubâde b. Sâmit (r.a.)’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Hz. Peygamber, mirastan iki nineye, bunu aralarında paylaşmak üzere mirasa hükmetti.” [17] Hz. Peygamber’in, murisin kızı, oğul kızı ve kız kardeşiyle ilgili bir miras paylaşımı da şöyle olmuştur: “Rasûlüllah (s.a.v.), ölenin kızı için yarım, oğul kızı için üçte ikiye tamamlamak için altıda bir ve geri kalanın kız kardeşe verilmesine hükmetti.” [18]

Mikdâm b. Ma’dikerîb (ö. 87/705) zevi’l-erham’la ilgili şu hadisi nakletmiştir: “Kim bir mal bırakırsa, bu mirasçılarınındır. Ben, mirasçısı olmayanın mirasçısıyım. Gerektiği durumda diyetini öderim ve mirasçısı olurum. Dayı, mirasçısı olmayanın mirasçısıdır. Onun diyetini öder ve ona mirasçı olur.” [19]

Ferâiz ilminin önemi büyüktür. Çünkü hayatta iken yaptığı muamelelerin, ölümünden sonra devamı niteliğindedir. Hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuştur: “Ferâiz ilmini öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz. Çünkü o, ilmin yarısıdır, unutulur ve o, ümmetimden kaldırılan ilimlerin ilki olacaktır.” [20] “Sizin Ferâiz ilmini en çok bileniniz, Zeyd b. Sabit’tir.” [21]

MÜCTEHİDLERİN MİRAS İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ

Bir tane ninenin (mûrisin annesinin annesi veya babasının annesi) tek başına altıda bir pay alacağı, ikiden fazla ninelerin altıda bir hisseyi aralarında eşit olarak paylaşacakları prensibi sahabe ve tâbiîlerin icmâı ile sabittir. Hz. Ebûbekir (ö.13/634)’in halifeliği sırasında bu konu tartışılmış, Hz. Peygamber’den, altıda bir uygulaması nakledilince, bu yönde görüş birliği oluşmuştur.[22]

Dipnotlar:

[1]. Nisâ’, 4/11. [2]. Nisâ’, 4/12. [3]. en-Nisa’ 4/12. [4]. Nisâ’. 4/13. [5]. Nisâ’. 4/14. [6]. Nisâ’, 4/176. [7]. bk. Bakara, 2/180, 240. [8]. Buhârî, Tefsîr, Nisâ, 4/5. [9]. Elmalılı, Tefsîr, III, 1540, 1541. [10]. İbn Mâce, Ferâiz, 5. [11]. Enfâl, 8/75. [12]. Nisâ, 4/7. [13]. Nisâ’, 4/8. [14]. Buhârî, Ferâiz 5, 7, 9, 10; Müslim Ferâiz, 2,3; Tirmizî, Ferâiz, 8. [15]. Buhârî, Hac, 44, Megâzî, 48, Ferâiz, 26; Müslim, Ferâiz, 1. [16]. Ebû Dâvûd, Ferâiz, 10; Tirmizî, Ferâiz, 16; İbn Mâce, Ferâiz, 6; Dârimî, Ferâiz, 29. [17]. Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, Mısır, t.y. VI, 59). Abdullah b. Mes’ud (ö. 32/652). [18]. Şevkânî, age, VI, 58. [19]. Ebû Dâvûd, Ferâiz, 8, Tirmizî, Ferâiz, 12. [20]. Tirmizî, Ferâiz, 2; İbn Mâce, Ferâiz, 1. [21]. Tirmizî, Menâkıb, 32; İbn Mâce, Mukaddime, 11. [22]. Mevsılî, İhtiyâr, Kahire, t.y. V, 90; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, s. 483 vd.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MİRAS VE FERÂİZ NEDİR?

Miras ve Ferâiz Nedir?

MİRAS İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Miras İle İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.