Kuran-ı Kerim Hakkında Bilgi
İlâhî kitaplar, Cenâb-ı Hakk’ın kullarına gönderdiği bir mektup gibidir. Kur’ân-ı Kerîm Âlemlerin Efendisi Hazret-i Muhammed -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’e nâzil olmuştur. İlâhî kitapların sonuncusu olan Kur’ân-ı Kerîm, önceki bütün kitapları neshetmiştir.
Cenâb-ı Hakk, ilk insan ve ilk peygamber Âdem -aleyhisselâm-’dan itibaren beşeriyyete emir ve nehiylerini evvel zamanlarda suhuflar hâlinde göndermiş, sonra nesiller çoğalıp ictimâî mes’eleler arttıkça da katından büyük kitaplar irsâl eylemiştir. Bunlar dört tanedir. Zebur, Tevrat, İncil ve Kur’ân. Suhuf ve kitapların hepsi kendi döneminin hak kitaplarıdır. Dolayısıyla kitaplara îmân, onların Allâh’tan indirildiği aslî şeklinedir.
Suhufların onu Âdem -aleyhisselâm-’a, ellisi Şit -aleyhisselâm-’a, otuzu İdris -aleyhisselâm-’a, son onu da İbrahim -aleyhisselâm-’a gönderilmiştir. Büyük kitaplardan da mâlum olduğu üzere Tevrât Mûsâ -aleyhisselâm-’a, Zebûr Dâvûd -aleyhisselâm-’a, İncîl Îsâ -aleyhisselâm-’a ve son olarak da Kur’ân-ı Kerîm Âlemlerin Efendisi Hazret-i Muhammed -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’e nâzil olmuştur.
İlâhî kitaplar, Cenâb-ı Hakk’ın kullarına gönderdiği bir mektup gibidir. Beşerin hayatını düzenleyen ve ebedî seâdetinin reçetesini takdîm eden bu kitaplar Cenâb-ı Hakk’ın kelâm sıfatının beşer kelâmı ve idrâkine in’ikâsıdır. Dolayısıyla her biri verdiği mesajların yanında apayrı bir kelâm mûcizesidir.
İlâhî kitapların sonuncusu olan Kur’ân-ı Kerîm, önceki bütün kitapları neshetmiştir. Esasen akıp giden zamanın seyri içinde hem değişen ve gelişen beşerî ihtiyaç hem de gaflet ve nefsâniyet erbâbının o kitaplara müdâhalesi ve tahrîfleri de bunu gerekli kılmıştır. Bununla birlikte her gelen suhuf ve kitapta öz, yânî îtikâdî mes’eleler aynıdır.
Şâir, bunu hulâsaten ne güzel ifâde eder:
Dört kitabın mânâsı
Lâ ilâhe illâllâh...
Allâh Teâlâ buyurur:
“(Ey Rasûlüm!) Biz her ümmete, usûlüne göre ibâdet ettikleri bir yol (şerîat) yaptık. Onun için (dîn) iş(in)de seninle aslâ çekişmesinler...” (el-Hac, 67)
Semâvî kitapların en büyük husûsiyeti hiç şüphesiz ilâhî vahye istinâd etmeleridir. Ancak bugün bu vasıf sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsus husûsiyet olarak karşımıza çıkar. Zîrâ diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra büyük bir beşerî tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve nihâyet bir insanın kaleme aldığı kitaplar hüviyetine bürünmüştür. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de bu durum olmuştur. Bununla birlikte son olarak inzâl olunan Kur’ân-ı Kerîm, ilâhî kitapların «hıtâmuhû misk» kabîlinden hepsini şâmil ve en mükemmelidir. Son olmak itibarıyla da bizzât ilâhî muhâfaza altındadır. O, kıyâmete kadar kendisini ilâhî ifâdeyle şöyle takdîm eder:
“Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddiânızda doğru iseniz Allâh’tan gayrı şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın.” (el-Bakara, 23)
KURAN-I KERİM KURTULUŞ REÇETESİ
Bu ilâhî te’yîdle Kur’ân-ı Kerîm, bütün asırlara meydan okuyarak bir beyân mûcizesi hâlinde devam etmektedir. Onda bize bir kurtuluş reçetesi mâhiyetinde takdîm edilen temel hususlar kısaca şunlardır:
1. Âmentü (îmân esasları) ve amel-i sâlihler,
2. İnsanın sûret yapısıyla alâkalı olarak yaratılış safhaları; dünyâya gelişi, yaşayıp ölmesi vs. ve sîret yapısıyla alâkalı olarak da nefse âit ham vasıflar ile rûha âit kâmil hasletler ve insanın ham vasıftan kâmil vasfa yükselebilmesi için nefis tezkiyesi ile kalb tasfiyesi,
3. Kâinât manzûmesi; yedi kat semâvât, güneş, ay, yıldızlar, tabiat hâdiseleri, gölgenin uzaması-kısalması, yağmur, gece gündüz deverânı, yer ile gök arasında yaşayan varlıklar ve husûsiyetleri,
4. Târihî bilgiler; milletlerin müsbet ve menfî hâllerinin dünyâ ve âhıretteki durumları, ilâhî intikâm tecellîleri, peygamberler ve kavimlerinin kıssalarındaki sayısız hisseler, geçmişten ibretler,
5. Bir taraftan ezel, diğer taraftan ebed iklîmine uzanan engin bir tefekkür ve tezekkür deryâsı...
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam İman İbadet, Erkam Yayınları