Kur’ân-ı Kerîm Hizmetlerinin Kıymet ve Şerefi
Kuran Kerim hizmetlerinin kıymeti ve fazileti nedir? Kuran'a hizmet şerefinden nasip alarak Hak katında kıymetli olan insanlar arasına katılabilmek yapmamız gerekenler neler?
Kur’ân öğreten ve öğrenen mü’minlere şeref olarak Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanma yoluna girmiş olmaları yeter. Onların bu gayretleri değerli meleklerle seçilmiş rasüllerin faaliyetlerine benzemektedir. Şöyle bir düşünelim: Kur’ân’ın ilk mallimi Rahmân olan Allah Teâlâ’dır.[1] İkinci muallim, meleklerin en efdali, en kuvvetlisi ve en değerlisi olan Cebrâil (a.s)’dır. Cenâb-ı Hak onu Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e Kur’ân’ı öğretmesi için göndermiştir.[2] Yine bu arada Allah’tan rasüllerine vahiy getiren, elçilik yapan diğer kıymetli, şerefli, faziletli, güzel ahlâklı ve seçkin Sefere melekleri yer alır.[3] Bunlardan sonra da Kitab’ı ve hikmeti öğretme vazifesini Allah Rasûlü (s.a.v) üstlenmiştir.[4] İşte Kur’ân hizmetlerine koşan insanlar, Allah’ın, Rasûlü’nün ve en şerefli meleklerinin meşgul olduğu bir işle uğraşmaktadırlar. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.v):
“Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir”, “Şüphesiz ki sizin en faziletliniz Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir” buyurmuşlardır.[5]
Kur’ân’ı hem öğrenen hem öğreten mü’min daha faziletlidir. Çünkü o hem kemâle yürüyor, hem de insanları kemâle erdirmeye gayret ediyor demektir. Böyle bir insan şu âyette medhedilen müslümanların başında gelmektedir:
“Allah’a dâvet eden, sâlih amel işleyen ve «Şüphesiz ben Müslümanlardanım» diyenden daha güzel sözlü kimdir?” (Fussilet 41/33)
Zira Kur’ân öğretmek, Allah’a çağırmanın en faziletli yoludur.
Bu müjdeye nâil olmak isteyen Ebû Abdurrahmân es-Sülemî (ö. 73/692 [?]), Hz. Osman’ın hilâfetinde Kûfe mescidinde Kur’ân ve kıraat okutmaya başlamış, Haccâc’ın günlerine kadar kırk sene bu hizmetine devam etmiştir. “Beni şu yerimde oturtan bu hadistir” diyerek yukarıdaki hadis-i şerifi nakledermiş.[6]
CİHAD ETMİŞ GİBİ SEVAP KAZANDIRAN AMEL
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) bu hizmetlere koşan mü’minlerin cihâd etmiş gibi sevap kazanacağını beyan buyurmuşlardır:
“Kim benim bu Mescidim’e bir ilim öğrenmek veya öğretmek için gelirse o Allah yolunda cihâd eden kişi mesâbesindedir. Kim de bunun dışında bir maksatla gelirse o da başkasının malına bakan kimse gibidir.”[7]
Kur’ân öğreten kimselere bunun sevabı vefatlarından sonra da gider. Öğrettikleri kimseler veya onların öğrettiği diğer insanlar Kur’ân’ı okuyup onunla amel ettikçe bu bilgileri öğreten herkes bunun sevabından hissesini alır. Allah Rasûlü (s.a.v) bunu şöyle haber vermişlerdir:
“Vefâtından sonra mü’mine sevabı ulaşan amel ve haseneleri arasında şunlar da vardır: Öğretip neşrettiği ilim, geri bıraktığı sâlih evlâd, miras bıraktığı Mushaf, binâ ettiği mescid, yolcular için binâ ettiği ev, akıttığı nehir, sıhhatinde ve hayatında malından çıkarıp verdiği sadaka. Bunların sevabı, vefatından sonra da ona ulaşır.”[8] Diğer rivayette bunlara “açtığı su kuyusu” ile “diktiği meyve ağacı” da ilave edilmiştir.[9]
Kur’ân-ı Kerîm’e hizmetin kıymet, şeref ve azametini daha iyi idrâk edebilmek için asr-ı saâdette yaşanan şu hâdiseye nazar edelim:
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), bir talep üzerine Ri‘l, Zekvân, Usayye ve Benû Lihyân kabîlelerine Ensâr-ı Kirâm’dan, kendilerine “kurrâ” denilen yetmiş kadar Kur’ân muallimi göndermişlerdi. Bunlar, Bi’r-i Maûne denilen yere vardıklarında, bu kabilelerin ihânetine uğrayarak şehid edildiler. Rasûlullah (s.a.v)’e bu haber ulaşınca çok üzüldüler. Hiçbir şeye bu kadar üzüldükleri görülmedi. Tam bir ay o kâtillere bedduâda bulundular.[10]
Enes (r.a) bu hâdiseyi şöyle anlatır:
Birtakım kimseler Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’e gelerek, “Bize Kur’ân’ı ve Sünnet’i öğretecek insanlar gönderseniz” dediler. Rasûl-i Ekrem (s.a.v), içlerinde dayım Harâm’ın da bulunduğu, ensardan kendilerine kurrâ denilen yetmiş kişiyi onlara gönderdi. Bunlar Kur’ân okuyor, geceleri onu aralarında müzâkere edip öğreniyorlardı. Gündüzleri ise su getirip mescide koyuyorlar, odun toplayıp onu satıyorlar, bedeliyle de Suffe ehline ve fakirlere yiyecek satın alıyorlardı. İşte Nebî (s.a.v) onlara bu kişileri göndermişti. Fakat gidecekleri yere varmadan önlerine çıktılar ve onları öldürdüler. Onlar: “Allahım! Bizim sana kavuştuğumuzu, senden râzı olduğumuzu ve senin de bizden râzı olduğunu Peygamberimiz’e ulaştır” dediler.
Bir adam Enes’in dayısı Harâm’a arkasından yaklaşıp mızrağını sapladı, hatta vücûdunun bir tarafından öbür tarafına geçirdi. Bunun üzerine Harâm: “Kâbe’nin Rabbi’ne yemin ederim ki, kazandım” dedi. Bu hâdise üzerine Rasûlullah (s.a.v):
“–Şüphesiz ki din kardeşleriniz öldürüldüler. Onlar: «Allahım! Bizim sana kavuştuğumuzu, senden râzı olduğumuzu ve senin de bizden râzı olduğunu Peygamberimiz’e ulaştır» dediler” buyurdular.[11]
Kendisini binbir türlü ezâ ve cefâ eden insanlara bile bedduâ etmeyen Rahmet ve Şefkat Peygamberi’nin Kur’ân muallimlerine ihânet eden kimselere bedduâ etmesi, Kur’ân’a ihlâsla hizmet edenlerin, Allah Rasûlü’nün nazarında ne şerefli bir mevkie sahip olduğunu açıkça göstermektedir. Bu durum aynı zamanda Kur’ân hizmetlerine mânî olanların ne büyük bir cürüm işlediklerinin de bir göstergesidir.
Hz. Ali (r.a) de onların değerini bilirdi. Bir defasında o, Kûfe Mescidi’nden seslerin yükseldiğini duyunca ne olduğunu sormuştu. Kendisine:
“–Birtakım kişiler Kur’ân okuyor ve öğreniyorlar” denildi. Hz. Ali (r.a):
“–Ne mutlu onlara! Onlar Rasûlullah (s.a.v) nezdinde insanların en sevgilileri idi” dedi.[12]
İmam Ebû Hanîfe, oğlu Hammâd Fâtiha Sûresi’ni öğrendiğinde, hocasına beş yüz dirhem vermişti. O zamanlar bir koç, bir dirheme satın alınıyordu. Hocası bu cömertliği fazla buldu. Çünkü çocuk yalnızca Fâtiha Sûresi’ni öğrenmişti. Bunun üzerine Ebû Hanîfe Hazretleri şöyle dedi:
“–Yavruma öğrettiğin sûreyi küçük görme! Eğer yanımda bundan daha fazlası olsaydı, Kur’ân’a hakkıyla hürmet edebilmek için onu sana hediye ederdim.”[13]
Yedi kıraat imamından biri olan Nâfi (r.a) (ö. 169/785), kendisine uzun ömür ihsân edilen insanlardan biri olduğundan yetmiş seneden fazla insanlara Kur’ân ve kıraat okutmuştu.[14] Talebelerinden biri şöyle anlatır: Nâfi konuştuğunda ağzından misk kokusu gelirdi. Kendisine, “Okumak için her oturduğunda güzel koku mu sürünüyorsun?” dedim. “Hayır, koku kullanmıyorum. Bir defasında Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’i rüyamda gördüm. Benim ağzımdan Kur’ân okuyordu. O günden beri bu güzel kokuyu duyuyorum” dedi.[15]
Selahaddîn-i Eyyûbî (ö. 589/1193) kışlada dolaşırken babasının önünde Kur’ân okuyan bir çocuğa rastlamıştı. Çocuğun okuyuşunu beğendi ve ona yaklaşarak kendi yiyeceğinden bir parça verdi. Ayrıca kendisine âit olan tarlanın bir kısmını o çocuk ve babası için vakfetti.[16]
Bütün bu rivayetler Kur’ân eğitiminin ne büyük şeref ve kıymeti hâiz olduğunu gösteriyor. Bu şereften nasip alarak Hak katında kıymetli olan insanlar arasına katılabilmek için gayret etmek gerekir.
Dipnotlar:
[1] er-Rahmân 55/2.
[2] en-Necm 53/5.
[3] Abese 80/15-16; Taberî, Câmiu’l-beyân, 24: 221-222; İbn Kesîr, Tefsîr, 8: 321.
[4] el-Bakara 2/129, 151; Âl-i İmrân 3/164; el-Cum‘a 62/2.
[5] Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 21; Ebû Dâvud, Vitr, 14; Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 15; İbn Mâce, Mukaddime, 16; Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 2; Ahmed, 1: 153.
[6] Bkz. İbn Ebî Şeybe, Musannef, 6: 155/30302; Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 21; Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 15/2907.
[7] İbn Mâce, Mukaddime, 17. Bkz. İbn Ebî Şeybe, Musannef, 2: 148/7517; Ahmed, 2: 418.
[8] İbn Mâce, Mukaddime, 20.
[9] Beyhakî, Şuab, 3: 248; Heysemî, 1: 167
[10] Buhârî, Meğâzî, 28.
[11] Buhârî, Cihâd, 9; Müslim, İmâre, 147.
[12] Heysemî, 7: 162.
[13] Ebû Gudde, Fethu Bâbi’l-İnâye: 19; Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi: 119-120.
[14] Ebû Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed ez-Zehebî, Ma’rifetü’l-kurrâi’l-kibâr ale’t-tabakâti ve’l-a’sâr (Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1417/1997), s. 64; Tayyar Altıkulaç, “Nâfi’ b. Abdurrahman”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/nafi-b-abdurrahman (05.03.2019).
[15] Zehebî, Ma‘rifetü’l-kurrâ, s. 64.
[16] Bundârî, Ebü’l-Feth Ali, en-Nevâdiru’s-Sultâniye (Sîretü Salâhuddîn), s. 9; Muhammed Nûr Süveyd, a.g.e: 120.
Kaynak: Doç. Dr. Murat Kaya, Kitabımız Kur’ân Muhtevâsı ve Fazîletleri, Erkam Yayınları