Kur’an-ı Kerim’in Hikmet ve Bereketleri

Kur’ân-ı Kerîm’in sayısız hikmet ve bereketlerinden birkaçı...

Kur’ân, insana, dış âlemdeki zarâfet ve kudret akışlarını seyrettirerek onun iç dünyâsını uyandırır. Kulu, bu güzel kâinat karşısında, hisli bir yürekle ürpertir. Allâh ve Rasûlü’nün muhabbet iklîmine götürür.

İki cihan saâdetinin rehberi olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisine ilticâ edenin hayâtını ulvî ölçülerle tanzim edip onu, muvâzeneli ve huzurlu bir hayâtın saâdet bahçesinde gezdirir.

Kâinat ve onun içindeki her zerre, muazzam bir denge kânununa tabî iken, Kur’ân’a sarılmayıp aslî haysiyet ve muvâzenesini kaybeden insan, kendisini cüceleştirmiş ve hüsran çukurlarına yuvarlamış olur. Çünkü insanın rûh ve bedenindeki ölçü ve denge, Kur’ân-ı Kerîm füyûzâtının bir eseridir.

Kur’ân-ı Kerîm, gönül insanı için derin bir tefekkür deryâsıdır. Her idrâk sâhibi için zaman ve mekân içindeki ilâhî saltanatı tefekkür etmek ve hikmet dolu kıssalardan hisseler alarak kemâle erebilmek şarttır ki, bu da ancak Kur’ân-ı Kerîm’in bir rahmet tecellîsidir.

Görünmez ve bilinmez binbir âlemin esrâr haritasını gözler önüne sererek gayb âleminin ufuklarından hakîkat pırıltıları sunması da, yine Kur’ân’a mahsus bir sır tecellîsidir.

Kur’ân-ı Kerîm, insanı doğruya, güzel ahlâka, ibâdete, ilme, âhiret saâdetine davet eden bir öğütler mecmuasıdır. Öyle ki, bunları lâyıkıyla idrâk etmek de, Rabbin lutfettiği firâset sâyesinde mümkündür.

Kur’ân, bütün insanlığı hidâyete dâvet eder. Canlı bir Kur’ân tefsîri mâhiyetindeki yaşayışıyla Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de hidâyet rehberidir. Yâni Kur’ân-ı Kerîm ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir bakıma beşeriyetin inkâr ve gaflet marazlarının yegâne şifâsını barındıran ulvî birer eczâne hükmündedirler. Bundan dolayı kıyamet kopmadan önce gelecek son ferdine kadar bütün beşeriyet, ümmet-i Muhammed’dir. Bunların bir kısmı O’nun yüce dâvetine icâbet ettiğinden “ümmet-i icâbe” diye isimlendirilir ki, asıl ümmet-i Muhammed’i teşkîl edenler bunlardır. Diğerleri ise, “ümmet-i gayr-i icâbe”dirler.

Bütün insanlığın saâdet ve huzurunun kaynağı, ancak Kur’ân ile duygulanma, onun feyizli iklîmine girebilme, onun ahkâmı ile amel etme ve onun ahlâkı ile ahlâklanmaya bağlıdır. Dolayısıyla Kur’ân’dan uzak her hayat, bir ebediyet intihârı demektir.

Rûh, hayat, ölüm, diriliş, âhiret ve ebediyet gibi beşer idrâkini âciz bırakan en çetrefil muammâlar, en müessir ve tatminkâr bir şekilde ancak Kur’ân-ı Kerîm ile vuzûha kavuşur.

Allâh’ın sonsuz ilim ve kelâmının bir tecellîsi olan Kur’ân’da, târifi mümkün olmayan eşsiz bir itmi’nân, vicdan huzuru ve insicam vardır. Yine târih şâhittir ki, ilâhî dâvetin kandilleri mevkiinde olan peygamberlerden her biri, kendisinden evvelkileri te’yîd ve tasdîk ettiği hâlde, filozoflar, aklın çıkmaz sokaklarında ve sapık felsefelerin girdaplarında bulunduklarından, dâimâ seleflerini tekzîb edegelmiştir. Hayat ve kâinâtın sonsuz mânâsını kavrama adına târih boyunca aklın sınırlı imkânlarıyla ortaya konulmuş olan beşerî ilimler de, yığın yığın ihtilâflar içinde yüzmektedir.

Bu sebepledir ki, Kur’ân-ı Kerîm ile yoğrulan mü’minlerin gönülleri, ilâhî hakîkatlerin birer hazîneleri olurken, filozofların âciz idrâkleriyle ortaya koydukları beşerî görüşlerin tâbîleri de, karanlıkta el yordamıyla yolunu bulmaya çalışan ebediyet yoksulları hâline gelmişlerdir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi-3, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.