Kur'ân-ı Kerim'in Özellikleri
Kur’ân-ı Kerîm, Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllahu aleyhi ve sellem-’e inzâl edilmiştir. Pekçok yönüyle mûcizedir. Kısım kısım indikçe hemen yazıya geçirilmiş ve ezberlenmiştir.
KUR'ÂN-I KERİM VAHYEDİLDİĞİNDE YAZILMIŞ VE EZBERLENMİŞTİR
İlk inen âyetler, “kalem”in ve “yazdığı satırlar”ın medh ü senâsına hasredilmiş ve nüzûl süreci boyunca “yazılmış olan bilgiler” mânâsına gelen “Kitâb” kelimesi üzerinde ısrarla durulmuştur.[1] Bu sebeple Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem-, Kur’ân’ı muhâfaza etmek için, ezberlenmesinin yanında yazılmasına da büyük bir ehemmiyet vermiştir.[2]
KUR'ÂN-I KERİM NASIL MUHAFAZA EDİLMİŞTİR?
Kur’ân-ı Kerîm’in, müslümanların sıkça kıldığı namazlarda okunması şart kılınmış, namaz hâricinde okunup dinlenilmesi de ibadet kabul edilmiş ve onu okuyanlar için her harfine on sevap verileceği müjdelenmiştir.[3] Bunlara ilâveten Kur’ân-ı Kerîm, bütün müslümanların toplandığı Cuma hutbelerinde, sohbet meclislerinde ve birebir görüşmelerde de devamlı okunmuştur.[4] Bu durum onun en güzel şekilde muhâfaza edilerek bizlere tevâtürle nakledilmesini sağlamıştır.
Kur’ân-ı Kerîm’in tilâvetiyle ibadet ediliyor olması, onun müslümanların hayatı ile iç içe olmasını ve günlük hayatın her safhasında yer almasını sağlamıştır. Böylece mü’minler, Allâh’ın kelâmıyla dâimâ birlikte olma şerefine nâil olmuşlardır. Yani Kur’ân-ı Kerîm, müslümanların hayatında dâimâ merkezî bir yere sahip olmuştur.
Kur’ân-ı Kerîm’in muhafazası için yazı ve ezbere ilâveten üçüncü bir usûl daha tatbik edilerek:
“İyi yetişmiş ve icâzet almış bir üstad huzûrunda tâlim görmek” şart koşulmuştur.[5]
Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle vaad buyurmuştur:
“O Zikr’i (Kur’ân’ı) Biz indirdik, onun koruyucusu da elbette Biz’iz!” (el-Hicr, 9)
KUR'ÂN-I KERİM NASIL İNMİŞTİR?
Kur’ân-ı Kerîm, muhtelif hâdiseler ve ihtiyaçlar üzerine kısım kısım inmiştir. Peygamber Efendimiz’e bir vahiy geldiğinde, onu Kur’ân-ı Kerîm’in neresine koyacağı da bildiriliyordu. Efendimiz’in vefatı yaklaşıp vahiy sona erdiğinde Kur’ân-ı Kerîm de, muhteşem bir bütünlük ve insicam arz eden bir kitap hâlinde tamamlanmış oldu.
Kur’ân-ı Kerîm’in tertîbi ve mevzûları işleyişi, insanların kaleme aldığı eserlerin hiçbirine benzemez. Onun tamamen kendine mahsus bir yapısı vardır. Kur’ân-ı Kerîm sûrelere, sûreler de âyetlere ayrılarak, okuyup anlaşılması ve ezberlenmesi kolaylaştırılmıştır. Bu kolaylıkta, Kur’ân’ın mûcizevî belâğat, fesâhat ve insicâmının da tesiri vardır.
Kur’ân-ı Kerîm’in muhtevâsını oluşturan mevzûlar, başından sonuna kadar yayılmıştır. Bu tertip şekli, tekrarların da katkısıyla Kur’ân’ı okuyan veya dinleyenlerin aynı anda birden çok mevzûyu gözden geçirmeleri, birçok irşad ve îkâza muhâtap olmaları ve çeşitlilik arz eden kendi hayatları ile Kur’ân’ın bu yapısı arasında paralellik görmeleri gibi muhtelif yönlerden daha tesirli, eğitici ve faydalıdır.
Kur’ân-ı Kerîm’de farklı uzunluklarda 114 sûre bulunmaktadır. Her sûrenin âyet sayısı farklıdır.
Dipnotlar: [1] el-Alâk, 1-5; el-Kalem, 1; el-Bakara, 2; ez-Zuhruf, 2; ed-Duhân, 2. [2] Müslümanların, Kur’ân-ı Kerîm’i muhâfaza edip bugüne kadar naklederken kullandığı usûl ve metodların ne kadar sağlam olduğunu görmek için şu eserlere müracaat edilebilir: Prof. Dr. M. M. el-A’zamî, The History of the Qur’anic Text from Revelation to Compilation: A Comparative Study with the Old and New Testaments, Leicester: UK Islamic Academy, 2003 (Kur’an Tarihi: Eski ve Yeni Ahit ile Karşılaştırmalı bir Araştırma, İstanbul 2006); Prof. Dr. M. Hamidullah, Kur’ân-ı Kerîm Tarihi, İstanbul 2000 (Le Saint Coran’ın giriş kısmı). [3] Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 16. [4] Bkz. Müslim, Cuma 49-52, Müsâfirîn 142; Ebû Dâvûd, Büyû 36/3416; İbn-i Mâce, Salât 178; Ahmed, III, 432, IV, 9; İbn-i Hacer, İsâbe, no: 2546 [Râfî’ bin Mâlik mad.]; İbn-i İshâk, Sîret, s. 128… [5] Kur’ân-ı Kerîm’in ezberlenerek muhâfaza edilmesinin yanında yazılı olarak da bize kadar geldiğini gösteren pek çok delilden ikisi şöyledir:
1) Türkiye’nin eski Diyanet İşleri Başkanı Dr. Tayyar Altıkulaç, 10 yıllık çalışma neticesinde orijinal 4 mushaf ile günümüz Kur’ân-ı Kerîm’ini kelime kelime ve harf harf kontrol ederek, aralarında herhangi bir farkın olmadığını ispat etmiştir. Orijinali Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan ve Peygamber Efendimiz’in ashâbından Halife Hazret-i Osman’a izafe edilen Mushaf-ı Şerif’in IRCICA tarafından hazırlanan husûsî faksimile (tıpkıbasım) nüshası ile bugün dünyanın her yerinde okunmakta olan Kur’ân-ı Kerîm’i kelime kelime, harf harf, hattâ diş diş kontrol ettiğini ve arada herhangi bir farkın olmadığını tespit ettiğini anlatan Altıkulaç, aynı çalışmayı Kâhire’de bulunan ve yine Hazret-i Osman’a ait olduğu söylenen el-Meşhedü’l-Hüseynî mushafı üzerinde de yaptığını kaydetti. Taşkent, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde bulunan mushaflar üzerinde de aynı çalışmayı yürüttüğünü ifâde eden Altıkulaç şöyle dedi:
“–Bunlar hep ayrı ayrı coğrafyalarda henüz hicretin birinci asrı içinde yazılmış mushaflar. Mushaflar birbirleriyle tam bir benzerlik içinde oldukları gibi, dünyanın her yerinde okunan Kur’ân-ı Kerîm’lerle de aynı benzerliği gösteriyorlar. Küçük, basit, esasla alâkası olmayan bâzı imlâ farklılıkları var ama esası ilgilendiren hiçbir şey yok. Ne fazla, ne eksik! Bunu, müslümanlar için çok mühim bir sonuç olarak değerlendiriyorum.” (http://www.habervaktim.com, 14.08.2010)
2) İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde 5 Eylül 2010 tarihinde “1400. yılında Kur’ân-ı Kerîm Sergisi” ismiyle bir sergi açıldı. Burada Kur’ân-ı Kerîm’in ceylan derisi üzerine yazılmış ilk nüshaları sergilendi. (http://www.habervaktim.com, 16.08.2010)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Din İslam, Erkam Yayınları