Kur’an İslam’ı Nedir?
Kur’an’a sığınmak, Allah’a sığınmaktır, teslim olmaktır. Dünyayı Allah için görür, Allah’ın belirlediği ölçülerle değerlendirir hale gelmektir. Bu işin samimiyet testi ise, hayatımızda Kur’an’ın ne kadar varolduğuna bakılarak yapılır.
“Kur’an İslâmı”ı ifadesi, ana ölçüleri Kur’an’da belirlenen bir dini anlatır. Kendilerini böyle bir çerçeve ile bağlayanlar için kesin inanılması gerekli iki umde vardır:
1) Bizatihî Kur’an’ın kendisinin bağlayıcılığı.
2) Kur’an’ın içinde bulunanların bağlayıcılığı.
Birinci umde, Kur’an’ın temel bir ölçü olmasını kabul etmek, Kur’an’ı temel başvuru kaynağı olarak görmek demektir. “Kur’an’da böyle buyuruluyor” demenin, tartışmaları kesen bir ayıraç olmasıdır. Kendi tanımlamasından yola çıkarak ifade edersek, “Hak ile batılı ayıran ilâhî bir kelâm” olarak bakmaktır bu, Kur’an’a...
EN DOĞRU ÖLÇÜ
Kur’an’a neden böyle baktığımızı düşünürsek, onun bağlayıcılığının Allah tarafından gönderilmiş olmasında yattığını da biliriz. İnanırız ki Allah bize en doğru bilgiyi, en doğru ölçüyü göndermiştir. Bize kitap göndermişse, bizim ihtiyacımız olduğu içindir. Dünyadaki maceramızda kitaba bağlı yaşamamızı gerekli gördüğü içindir. Allah dışında herhangi bir varlık önümüze kitap koymuş olsaydı, onu tartışabilir, onun mutlaklığını irdeleyebilirdik. Onun gerçekliğini test edebileceğimiz bir ilâhî belge arardık. Peygamberin Peygamberliği bile, Allah’ın kitabı ile iman umdesi haline gelir. O’nun sözünün bağlayıcılığı, Allah tarafından te’yid edildiği içindir. Allah’ın kitabının tasdik etmediği insanın peygamberlik iddiası, ancak “yalancı Peygamber” diye nitelenebilir. Kur’an ölçüsü, bütün insanî mesajlardan farklı olarak bir mutlaklık taşımaktadır.
İnsanın Kur’an’la ilişkide bu temel inanç noktasını unutmaması gerekiyor. Çünkü Kur’an, bunu istiyor. Çünkü muhtevasını açıp Kur’an’ın inşa edeceği dünyaya doğru yürürken, “doğru yol”u bulabilmek için hep ona başvurmak ve ondan gelen üzerinde tereddüt etmemek zarureti vardır.
Yani ikinci umdeye sadakat.
İkinci umde, Kur’an’ı, dokunduğu nesneyi kutsayan soyut bir sihirli renk olarak görmek yerine, muhtevası olan ve o muhtevanın insanı birebir ilgilendiren, doğruluğu tartışılmaz değerlerden oluştuğunu kabul etmek demektir.
Aslında din diye, Allah tarafından insanlar için gönderilmiş ve uyulması zaruri ilkelere denmektedir. Kur’an, Allah’ın insanlar için gönderdiği en son dinin ilkelerini muhtevidir. İslâm ismi de, Allah’ın insan için seçtiği ve Kur’an’la bildirdiği bir dinin adıdır. Ancak İslâm diniyle buluştuğumuz takdirde, Allah’ı razı edecek bir dinî kimlikle buluşmuş olacağımız bildiriliyor Kur’an’da...
KUR’AN’IN VERDİĞİ MESAJLAR
Kur’an İslâm’ı eğer bizi tanımlayacak ve kişiliğimizi inşa edecekse, o zaman yapılması gereken iş, Kur’an’ın bize ne söylediğine, yani Allah’tan bize nasıl mesajlar getirdiğine bakmak gerekir.
Doğruları bir kere daha alt alta yazmamız gerekirse şunlar söylenebilir:
1. Kur’an mesajlar getiriyor, bu bir.
2. Kur’an’ın getirdiği mesajların sahibi Allah’tır bu iki.
3. Allah tarafından bize bildirilen mesajlar, bizim dünya hayatımızı tanzime yönelik ölçülerdir, bu üç.
4. Ve bu mesajlar, insan tarafından en doğru, ebedî mutluluğa götürecek bilgiler olarak kabul edilip yaşanmak durumundadır, bu dört.
Eğer bunlar doğru ise, o zaman Kur’an’ın insan için getirdiği değerlendirmeye bakmak ve öngörülen dünyayı inşa etmek gibi çok temel bir görev düşüyor insana...
Kur’an’ı hayatın her anında bakılması, uyulması gerekli çok temel bir metin olarak görmeden, her adımda ona başvurmadan, onda varolan bilgiyi her kareyi aydınlatacak bir ışık olarak kabul etmeden, ondan gerçek anlamda yararlanıldığını söylemek mümkün olmaz.
Belli ki raflarda duran ve sadece bir saygı odağından ibaret olan Kur’an değildir bu Kur’an.
Belli ki hocaların okuduğu, nağmesi güzel, harf ve seslerden ibaret bir güfte değildir bu Kur’an...
Belli ki ölülere okunan mevlitlerden farklıdır bu Kur’an.
Belli ki, ezberlenip anlamı bilinmeyen metinlerden ibaret değildir.
Kudsiyetini yüceltip, bilinmezliğini, muhtevasına nüfuz edilemeyişi artırarak bir tür unutulmaya mahkûm edilecek bir kutsal hatıra değildir bu Kur’an...
Kur’an bir hayat kitabıdır velhasıl. Hece hece okunacak, öğrenilecek ve yaşanacak, dünya kuracak bir ilâhî ölçüler bütünüdür. Kudsiyeti, insanla ilişkilerini sınırlandıracak bir sıfat değil, ölçülerinin bağlayıcı oluşu demektir. Bizden sayfalarına yüz sürüp ağlamaktan daha ziyade, harflerini, cümlelerini, sayfalarını hayatımıza taşımamızı istemektedir. Ölüler için okunmayı değil, diriler için, özellikle de kendimiz için okunmayı istemektedir.
Kur’an’dan yola çıkmak demek, dünyayı ve yaşadığımız hayatı, Allah için- Allah’ın ölçülerine göre inşa etmek demektir.
İnsan Kur’an’ın bir tek “İyyâke na’büdü ve iyyâke nesteîyn” âyetini öğrense ve ona göre dünya kurmaya kalksa, tüm hayatını yeniden sorgulama ihtiyacı gösterecektir.
Öyleyse insan, Kur’an’ın muhtevasına açılıp, hayatı yeniden kuracaktır.
“Kur’an çok genel ilkeler getiriyor, onun içini doldurmak insana düşüyor, öyleyse insan çok geniş bir yorumlama alanına sahiptir” diyerek, Kur’an muhtevasını boşaltıp, keyfine göre dünya kurabileceğini düşünenler, Kur’an’a yaklaşırken, samimi olamayanlardır. Allah’ı aldatabileceğini, O’nun görmeyeceği alanlar bulabileceğini sanan, aslında Kur’an’ın bağlayıcılığına kalben inanmayan, manevralarla birilerini istismara yönelen sahtecilerdir. Kur’an’ın belki de tüm mesajının özü, tevhid inancında toplanıyor. Yani Allah’ın yegâne belirleyici kudret olduğunda, her şeyi O’nun yarattığında, O’nun rızık verdiğinde, yani yediğimiz her lokmada, aldığımız her nefeste O’nun lütfu keremi bulunduğunda, O’nun hüküm koyucu olduğunda, yani O’nun ölçü belirlediğinde, ve sonunda O’nun yargılayacağında, yani dünyada en kudretli olanların bile O’nun karşısında hesap vereceğinde... O’nun hükümlerinden kopuk her şeyin batıl olduğunda... Yani Allah’ı devre dışı bırakarak, görmezden gelerek, ihmal ederek, O’nun hükümlerini yok sayarak hiçbir yere gidemezsiniz Kur’an denizinde. Kur’an sizi bir kadavra gibi fırlatıp atar dışarı... Kur’an’ın içi boşalmaz, sizin içiniz boşalır, ruhsuz bir varlığa dönersiniz.
Kur’an’dan yola çıkıp, Peygamberi dışlamak da bir çıkış yolu değildir. Bu durumda da kimse bir yol bulamaz kendisine Kur’an’da... O’nun ebedî örnekliğini yok farzederek Kur’anî bir ruh kazanılmaz. Kur’an’ dan yola çıkan sevgi ikliminde buluşacaktır Allah ve Resûlü ile... Eğer Allah’ı seviyorsak, Resûlüne tabi olacağız ki Allah’ın sevgisine mazhar olabilelim. Öyleyse Kur’an bizi alıp, Resûlullah’ın mektebine götürecek ve öğrenci olarak teslim edecek. “Eti senin kemiği benim” diyecek... Biz hepimiz o mektepte İslâm’ı teallüm edip, ete kemiğe büründüreceğiz.
Kur’an’dan yola çıkarsak, tüm tartışmalarımızda çözüm için Allah’a ve Resûlüne başvuracağız, oradan gelecek hükme gönlümüz karışmadan teslim olacağız.
Kur’an’dan yola çıkarsak, “Allah’la ilişki alanımız”ı sadece ferdî ibadetler çerçevesinde görüp, geriye kalan ilişkilerimizin Allah’ı ilgilendirmeyen bir alanda olabileceği yanılgısına düşmeyeceğiz. Her alanda Allah’a kulluğun bir yansıması olabileceğini bilecek, canımızda, malımızda, ailemizde, servetimizde, devletimizde, her şeyde Allah için bir boyut olabileceğini unutmayacağız. Bileceğiz ki biz Allah’a aitiz ve her şey O’na dönecek.
Evet, İslâm Kur’an çerçevesinde oluşmuş bir disiplindir. Yanıldığımız, yolumuzu şaşırdığımız her defasında onun sınırları içine koşacağız. Ona sarılacağız Onda yenileneceğiz, O bizim yaralarımızı saracak, Müslümanlığımızı yenileyecek.
Ama tüm bunlar, ancak Kur’an’a ihlâsla, samimiyetle yaklaşmak durumunda mümkün. Kur’an’ı dünyevi hesapların malzemesi olarak kullananlar yanar. “Kur’an İslâm”ı ifadesini İslâm’dan kaçış alanı olarak düşünenler aldanır. Kur’an’a sığınmak, Allah’a sığınmaktır, teslim olmaktır. Dünyayı Allah için görür, Allah’ın belirlediği ölçülerle değerlendirir hale gelmektir. Bu işin samimiyet testi ise, hayatımızda Kur’an’ın ne kadar varolduğuna bakılarak yapılır. Aslında bu testi sık sık, belki her an yapmakla yükümlüyüz.
Kaynak: Ahmet Taşgetiren, Altınoluk Dergisi, Sayı: 150
YORUMLAR