Kur’an Kültürü

Yüzakı Dergisi bu ayki sayısında "Kur'an Kültürü"nü dosya konusu olarak işliyor.

Dergi sunuş yazısında okurlarına şöyle sesleniyor:

"Kapitalizmin, seküler ve global dünyanın, eğitimden anladığı şu:

“Bize 21. yüzyıl becerileri geliştirmiş, yeni dünya düzenine uygun fertler yetiştirin!..” Âdeta modern köleler yetiştirmek. Zekâsı ve hırsı kadar yükselebilen; değilse de birer tüketici işçi olarak sisteme hizmet eden, bencil, donuk, soğuk fertler...

OECD, PISA, Fullbright vb. yabancı kelimeler, eğitimimizi bize yabancı bir rûha büründürmemeli...

Evlâdın ahlâkını güzelleştirmek, ona âdâb-ı muâşeret öğretmek, millî-mânevî duygular kazandırmak gibi derdi yok, global dünyanın...

Hâlbuki, bir mü’min eğitime de iki dünya açısından bakmalı: Hem dünyada hem de öteler ötesi kıyâmet gününde geçer donanımlar kazandırmak lâzım, nesillere... Âhirette ne mal ne evlât para eder. Orada kalb-i selîm geçiyor.

Bu sebeple bize derinlerden bir ses ise diyor ki:

İNSANLIĞIN MUHTAÇ OLDUĞU GERÇEK MEDENİYET KUR’ÂN KÜLTÜRÜ

Çünkü çare o, şifâ o... «Kur’ân’dan şifâ ve rahmet indirdik.» (el-İsrâ, 82) buyurulmakta...

Kur’ân’ın hayata tatbik edilmiş hâli: Âlemlere Rahmet Efendimiz’in sünneti ve sîreti... O’nun muhteşem ahlâkı...

İşte ondan birkaç kesit:

  • Zaferlerin ilk müjdesi, gerçek şehidlerdir. Ecnebî fikirlerin rehberliğindeki bir eğitim anlayışı, evlâtlara millî mânevî değerleri ne kadar aşılayabilir? Son yaşadığımız ekonomik Amerikan saldırılarında olduğu gibi, düşmanı haklı bulan “okumuş”larımız tesadüf müdür?
  • Millet olarak yetişmiş insanın varsa galipsin! Lâkin senin içinden sana düşmanlar yetiştiren ve devşiren eğitim anlayışlarına mağlûp olmaktayız, Tanzîmat’tan Fetö’ye...
  • Merhamet, mü’minin alâmet-i fârikasıdır. Evlâtlarımıza merhameti ne kadar öğretebiliyoruz? Her geçen gün; hanımlara, masum evlâtlara, hayvancağızlara gösterildiğine şahit olunan şiddeti, yıllarca okullarda hangi eğitimi verdiğimiz insanlar gösteriyor?
  • Rûhunu ve ilhâmını ilâhî sanattan alan gerçek estetik, İslâm medeniyetindedir. Devrimizin mütekebbir, kaktüs dikeni mimarîsi, bütün örneklerini batıdan almıyor mu?
  • «Sonsuz cömert Rabbinin keremini oku!» (el-Alak, 3) Onca yıl süren eğitim, tefekkürü öğretiyor mu? Kâinâta; hâlıkına hayran, sırlarına mütecessis ve dengesine karşı hürmetkâr ve hassas bir bakış kazandırabiliyor mu?

Sualler hep yere baktırıyorsa, o hâlde, ey öğretmen, ey hoca, ey anne-baba, ey tâlip!

«Kur’ân’ın gıdâsını unutma!»

Gerçek ilim, «Rabbinin adıyla» okuyabilmektir.

Eylüller; aslında hiç durmayan eğitim devr-i dâiminin, öğretim bakımından başlangıç mevsimleri. Bu eylülde, ülkemizin yeni idare sistemi ve maârif anlayışıyla ümitlenerek ve heyecanlanarak, eğitim hususunda bir dosya ile karşınızdayız.

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; Kur’ân kültürünü ve o kültürün yetiştirdiği insan şahsiyetini ortaya koyduğu yazısında hulâsa şöyle demekte:

“Kur’ân-ı Kerim; öyle bir insan yetiştiriyor ki, Allâh’ın, tâ ezelde meleklerin ona secde etmesini emrettiği bir mütevâzı yüceliği hâiz oluyor. Öyle bir insan inşâ ediyor ki, ona ahsen-i takvim / varlıkların gözbebeği deniliyor. Öyle bir insan bina ediyor ki, o, yeryüzünde Allâh’ın halîfesi makamını deruhte ediyor.”

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; Peygamber Efendimiz’in bizlere neler öğrettiğini birer birer tâdâd ettiği yazı dizisinde; «Duâ»nın hakikatini anlatmaya devam etti.

Mevlânâ’dan sır ve hikmet incilerinde ise; «evlâtları yarına hazırlamak» şeklindeki ifadeye, Kur’ânî bir mânâyla bakılmakta. Âhiret yarından da yakın çünkü...

Muharrirlerimiz; eğitim-öğretim dünyasının mücerred ve müşahhas problemlerine temas ettiler, çözümler teklif ve tavsiye ettiler. Yabancı lisan üzerinde durdular.

Dosyamızda reddiyeler de var. İfade ettiğimiz üzere, eğitim, bırakın artı husûsiyetler kazandırmayı; dışarıdan tesirlerle, mevcut güzellik ve özelliklerimizi dahî kaybetmemize sebebiyet verebiliyor! İşte dînî eğitim ve öğretim sahalarındaki karmaşa... Tarihselci bir profesörün, Kur’ân, tasavvuf ve tarihimize yönelttiği hakaretlere reddiyeler dosyamızda.

Tarih, nükte, şiir, hikâye... Edebiyatın gücü, eğitimin hizmetinde..."

Ayrıntılı Bilgi: www.yuzaki.com

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.