Kur’an Nasıl Bir Kitaptır?

KUR’ÂNIMIZ

Kur’an-ı Kerim nasıl bir kitaptır? Kur’an’ı üstün kılan özellik nedir? Kur’an okumanın fazileti nedir? Kur’an açısından iman-amel ilişkisi...

Allah’ın emirlerine sarılıp yasaklarından kaçınanlara[1] ve bütün insanlara bir hidayet kaynağı olan Kur’an’ın indirilmeye başlandığı rahmet ayı olan Ramazan’a kavuşmanın saadetini yaşıyoruz. Bu rahmet ikliminde nefsimizi arıtmanın, Allah’ın affına ve bağışlamasına ermenin mücadelesini vermeye gayret edeceğiz. Kur’an ayında Kur’an’la hemhal olmanın ve onun diriltici nefesinde kendimize gelmenin tabiri caizse koşusunu gerçekleştireceğiz. Onu, çok okuyacağız, tedebbürle, tefekkürle, teemmülle anlamaya, anlatmaya ve hayat kitabı yapmaya yoğunlaşacağız. Bu çerçevede yazımızda tekrar bazı hususları anımsatmaya çalışacağız.

KUR’ÂN-I KERÎM’İN ÜSTÜNLÜĞÜ

Kur’an, hak ile batılı birbirinden ayır eden bir sözdür.[2] Allah’ın, sımsıkı tutunulması gereken sapsağlam bir kitabıdır.[3] O, Allah Teâlâ’dan bir öğüt, gönüllerde olan dertler bir şifa, mü’minler için bir hidayet ve rahmet olarak gelmiştir.[4] O, değerli/kıymetli bir kitaptır.[5]  Kur’an, kendisine tabi olanlar için bir şereftir.[6] Ona inananlar ve onun rehberliğinde hayatlarını, sosyal ve siyasal yapılarını tanzim edenler, tarihin her döneminde izzetle ve onurla yaşamışlar, dünyanın öznesi olmuşlar, üstün medeniyetler kurmuşlardır. Kur’an, samimi ve ihlasla kendisine bağlı kalanları, her zaman yüceltmiş ve söz sahibi kılmıştır. Kur’ân, öyle bir kitaptır ki, Allah Teâlâ, onun korunmasın bizzat kendi uhdesine almıştır.[7] Bu hususiyet, Kur’an’ın, üstünlüğünü göstermektedir. Böyle bir muhafaza garantisi hiçbir ilahî kitaba nasip olmamıştır. Bu yüzden, diğer ilahî kitaplar, tahrifata maruz kalmışlardır. Resûl-i Ekrem Efendimiz’in bir hadisini burada zikretmek istiyoruz.

“Her peygambere, beşerin/insanın kendisine inanmasına vesile olacak bir mucize verilmiştir. Şüphesiz ki, bana verilen (mucize/hârika), Allah’ın bana vahyettiği (Kur’ân-ı Kerim) dir. Umuyorum ki ben, kıyâmet gününde bütün peygamberlerin en çok tabiî bulunanı olacağım.”[8]

Allah Teâlâ, her peygambere, günün/zamanının şartlarına göre, tebliğ ettiği hak davayı ispat edebilmeleri için mucizeler ihsan edilmiştir. Musa (a.s)’a, sihirbazların uydurdukları sihirleri alt edecek/mağlup edecek asâ mucizesi vermiş[9], İsa (as)’a da tababetle ilgili mucize lütfetmiştir. Hz. Muhammed (s.a.s)’de fesahat ve belagatin üst seviyede seyrettiği bir dönemde Kur’an mucizesini ihsan etmiştir. Ve bu mucize kıyamete kadar devem etme özelliğine sahiptir. İşte böyle bir kitaba varis olmak ne kadar büyük bir nimettir.

KUR’AN OKUMANIN FAZİLETİ

Kur’an, hem lafzı, hem manası, hem beyanı, hem nazmı Allah’a ait olan bir kelâm-ı ilâhîdir. Onu, okumak Allah katında sevabı ve mükâfatı üstün olan bir ibadettir. Allah Teâlâ, kelâmını okuyanlara sevap vereceğini vaat etmiştir: “Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler. Çünkü Allah, onların mükâfatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Şüphesiz O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir.”[10]

Peygamber Efendimiz de Kur’an okumanın fazileti ile ilgili açıklamlarda bulunmuş ve ümmetini Kur’an’ı öğrenmeye, okumaya, okutmaya teşvik etmiştir. “Ey Ebû Zer, Allah’ın kitabından bir âyet öğrenmek için sabahleyin evinden çıkman, senin için yüz rek’at namaz kılmandan daha hayırlıdır…”[11] “Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir:”[12] “Hâfız olup ta Kur’ân okuyan kimse melâike-i kirâm ile beraberdir. Kendisine zor geldiği halde Kur’ân okuyan kimse için ise iki ecir vardır.”[13] “Allah’ın kitabından bir harf okuyan kimseye bir hasene vardır. Bir haseneye on misli ile (mükâfat verilir). Ben ‘Elif-Lâm-Mîm” bir harftir, demiyorum. Fakat “Elf” bir harf, “Lâm” bir harf, “Mîm” bir harftir.”[14]

Allah’ın kitabını okumak, Allah’ın rızasını ve bağışlamasını celp eder. Okuyan kimse, sevabını Allah’tan umarak Kur’an’ı okuması, anlasın anlamasın neticede güzel bir kazanımı olacaktır. Âyetlerden ve hadislerden bunu net olarak anlamaktayız. “Kur’an’ın anlamadan okumanın hiçbir anlamı, değeri, kıymeti yoktur” gibi iddialı ve haddi aşan sözler, kıymeti haz değildir. Kelâm, Allah’ındır. Kelâmı okuyan Allah ile konuşmaktadır. Kelâmı ile imanlı ve samimi bir şekilde uğraşanın ve vakit geçirenin emeğini değerlendirecek sadece Allah’tır. Bu hususta kimsenin laf etmeye, söz söylemeye ve ileri geri konuşmaya hem salahiyeti hem de hakkı yoktur. Büyük Kıraat üstadı İmam Cezerî şöyle bir rivayeti kitabına almıştır. Ahmed b. Hanbel, uykusunda (rüyasınad) Allah Teâlâ’yı görür. Şöyle der: Ey Rabbim! Sana yaklaşanların en faziletli/üstün yaptığı şey nedir?” bunun üzerine Allah Teâlâ: “Ey Ahmed! Benim kelâmım.” Ahmed b. Hanbel tekrar sorar: “Ey Rabbim! anlayarak anlamayarak da okusa mı”? Bunun üzerine Allah Teâlâ: “Evet. Anlayarak ta anlamayarak da okusa” buyurmuştur.[15]

KUR’AN VE AMEL

Kur’an sadece lafzını okumak, hatm-i şerifler gerçekleştirmek, geçmişten haber vermek ve bir kısım olayları tahkiye etmek için gönderilmemiştir. Kur’an, insanlara hem dünya hem de âhiret saadetini temin edecek bir hayat nizamını kurmaları için gönderilmiştir. “(Ey Muhammed!) Biz sana, kitabı (Kur’ân’ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma.”[16] “Ve böylece biz onu Arapça bir hüküm (hikmetli bir söz) olarak indirdik.”[17] Her iki âyet, Kur’an’ın bir hüküm kitabı yani, hükümleri; emir ve yasakları içeren bir ilâhî kelam oluğunu bildirmektedir. O halde Kur’an’ı anlamak, manalarını kavramak, hükümlerini uygulamak ve onu hayatımızın merkezine almak mecburiyetindeyiz. Sadece lafzından okumak ve hat sanatlar çerçevesinde âyetlerini en güzel bir şekilde yazıp asmak, Kur’an’ın indiriliş gayesini yeterince kuşatmamaktadır. Asıl onun iniş maksadı, içerisindeki hükümleri uygulamaktır. Bunun için Kur’an’ı lafzından okumanın yanında, onu, anlam gayreti, onun hükümlerini idrak etme meleksi ve bize ne diyorunu, bizden ne istediğini de fehmetme çabası içerisinde olmamız gerektiğini ifade etmek izahtan varestedir.

Ashab-ı Kirâm’ın Kur’an okuma yöntemine kısaca değinerek yazımızı tamamlamak istiyoruz. İbn Mesûd ve Übey (r.a) in rivayetlerine göre Resûlullah (s.a.s.), onlara on âyet okuturdu. Onlar, bu on âyetin içinde bulunan hükümlerle amel etmeyi öğrenmeden diğer on âyete geçmezlerdi. Resûlullah (s.a.s.), onlara Kur’ân’ı ve Kur’ân’la amel etmeyi birlikte öğretirdi. Abdurrahman es-Sülemî şöyle bildirir: “Biz Kur’ân’dan on âyet öğrenince, bu âyetlerin ihtivâ ettiği emir, yasak, helal ve haramı bilinceye kadar diğer on âyeti öğrenmezdik.” İmam Malik Muvatta’ında şöyle demiştir: “Bana ulaşan habere göre Abdullah b. Ömer, öğrenmek amacıyla Bakara Sûresi’nin üzerinde sekiz sene durmuştur.” Yine İmam Malik’in rivayetine göre İbn Ömer, Bakara Sûresi’ni on iki senede öğrenmiş, bitirince de sevincinden bir deve kesmiştir. Abdullah b. Mesud ise şöyle demiştir: “Kur’ân’ın lafızlarını ezberlemek zor, onunla amel etmek ise bize kolay geliyordu. Bizden sonra gelenlere ise, Kur’ân’ı ezberlemek kolay, onunla amel etme ise zor gelir.”[18]

Dipnotlar:

[1] el-Bakara, 2/2; 185. [2] Bkz. et-Târık, 86/13. [3] Âl-i İmrân, 3/103. [4] Yûnus, 10/57. [5] el-Vâkıa, 56/77. [6] ez-Zuhruf, 43/44. [7] en-Nahl, 16/9. [8] Buhârî, “İ’tisâm”, 1, “Fedâilü’l-Kur’ân”, 1; Müslim, “Îman”, 239. [9] el-A’raf, 7/117-119; Tâhâ, 20/17-21; Şuarâ, 26/45 vb. [10] el-Fâtır, 35/29-30. [11] İbn Mâce, “Mukaddime”, 16. [12] İbn Mâce, “Mukaddme”, 16. [13] Buhârî, “Tesîr”, Sûre, 80; Ahmed b. Hanbel, “Müsned”, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1982.VI, 110. [14] Tirmizî, “Fedâilü’l-Kur’ân”, 16. [15] İbnü’l-Cezerî, Ebu’l-Hayr Muhammed b. Muhammed ed-Dımeşkî, en-Neşru fi’l-Kırâeti’l-Aşr, el-Mektebetü’l-Asrıyye, Beyrut, 2010, s. 11. [16] en-Nisâ, 4/105. [17] er-Ra’d, 13/37.

Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî, el-Kurtubî, [18] el-Camiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1993, I, 44-45.

Kaynak: Kerim Buladı, Altınoluk Dergisi, Sayı: 469