Kur’an Okuyor musunuz?

HAYATIMIZ

“Kur’ân okuyor musunuz?” diye soran kişilere merhum Ali Osman Yüksel Hocaefendi’nin verdiği cevap.

“Kur’ân okuyor musunuz?” diye soruyorsunuz. Ah O’nu bir okuyabilsem. Hem de Kendisini, Arabiyyu’l-Mubîn olanını…

Bakınız sevgili öğrencim N. Ardıç, “Kur’ân-ı Kerîm” adlı ödevinde O’na hitâben şöyle demişti:

Ey Sevgili! Şu an seni değil, yalnız gölgeni okuyorum.

Âh! Bir de Seni, Sen olarak okuyabilsem...1

İşte böyle, biz de O’nun sâdece gölgesini okuyoruz. Kendisini okuyan çoktur elbette… Allah bizi de onlardan eylesin! İşte bir örnek:

Zübeyr Yetik kardeşimiz, bu işin tadını ne kadar almışsa, bizlerin de bu denemeyi yapmamızı ve bu Tatlı’dan tatmamızı bir vasıyyet üslûbuyla istiyor. Sağolsun, vârolsun! Allah kendisinden râzî olsun!

KUR’AN-I KERİM’İ ÇOK OKUYUN

Canım yavrularım!

Kur’ân okumayı bir gün bile tavsatmayın. Ne kadarına zamânınız varsa; gücünüz ne kadarına yetiyorsa o kadar olsun okuyunuz! Çok yoğun bir çalışma arasındaki iki dakîkalık bir göz dinlendirmesinde bile olsun… Yâni bu kadar kısa bir sürede bir âyet bile olsa; her gün, Kur’ân okumayı sürdürün. Biliniz ve inanınız ki O, hem gözlerinizi hem gönlünüzü hem de beyninizi dinlendirir ve de güçlendirir.

Ama güzel ve en çok gerekli olan da; Kur’ân-ı çok çok okumaktır.

Özellikle Kur’ân-i Kerîm’in kendisini, aslını…

Biliniz ki müslümanlaşmanın biricik yolu budur. Müslümanlığı sürdürmenin tek tedbîri de yine bu. Kur’ân-ı okudukça yapısal bir değişime uğrar; Allâh’a teslîmiyyet basamaklarında yükselirsiniz. Çünkü O, yalnızca anlamıyla, söyledikleriyle değil; bizzât kendi kendisiyle bir şifâ’dır.

Kendi kendisiyle, kendiliğinden, varlığıyla, Kur’ân-ı Kerîm olarak; sorunlara çözüm, sorulara yanıttır.

Nasıl ki bir hasta, kendisine verilen ilaçların, bileşimini ve o bileşimi oluşturan her ögenin etkilerini bilmediği halde; o ilaç, hastanın bünyesini etkileyip iyileşmesini sağlarsa; şifâ adını taşıyan Kur’ân-ı Kerîm de; kendisiyle haşir-neşir olanların, kendisini çokça okuyanların beyni ve gönlü üzerinde, öylece etkili olur.

Anlamı açıkça bilinmese de O’nu çok okuyanların kavrayış, anlayış, bakış, değerlendiriş ve diğer yeteneklerinin, müsbet mânâda biçimlenmesini sağlar.2

Esas söylenmesi gereken bunlardı, söylendi. Söyleyenlerin eline, diline, gönlüne ve dimâğına sağlık.

KUR’AN’DAN NASIL YARARLANILIR?

“Kur’ân’dan nasıl yararlandığımızı” öğrenmek istiyorsunuz.

Efendim, Kur’ân’dan yararlanmanın çok yolu ve yönü vardır. Belki de ins ve cinler sayısınca… Sanırım Me`debetu’llâh’dan beslenmek isteyenler bu yön ve yollardan kendi arzû ve tabiatlarına uygun olanı, denemek sûretiyle bulacaklardır. Şahsen bu fakir okutmayı, özellikle de Hâfızlık yaptırmayı çok seviyor ve son on yılı aşkın bir süredir de kendisini bu yola adamış bulunmaktadır. İşte, Kur’ân’dan benim yararlanmam böyle oluyor ve zikrettiğim süre içinde, yüzü aşkın Hâfız yetiştirmişimdir elhamdülillâh. Allâh’ım hiç bir gün ve hiç bir yerde talebesiz bırakmıyor beni. Yaz-kış, tâtilde ve mesâîde, hiç bir gün, rahle-i tedrîsim boş kalmıyor, Allâh’a şükür. Bu metod, Ebû Abdir Rahmân es-Sülemî’nin yoludur. Ki tam 4O yıl Kûfe Mescidi’nde bunun için oturmuş ve bunu niçin yaptığını soranlara:

“SİZİN HAYIRLINIZ, KUR’AN’I OKUYAN VE OKUTANLARINIZDIR”

“Sizin hayırlınız, Kur’ân’ı okuyan ve okutanlarınızdır” hadîsini okuyarak; İşte beni bu kadar zaman burada nöbet tutturan, Peygamber (as)’ın bu sözüdür, demiştir.

Hadisdeki inceliği iyi anlamamız gerekiyor. Bence hem okumak hem de okutmak. Yâni, ihmâl edilmeden ikisi birlikte yürütülmek. Böyle demekle düşünmekle kendimi kastediyor değilim hâ! Bu, (noktalı ve hırıltılı Hâ ile) ihlâsa dayanan bir ameldir. Kimde varsa, şümûlüne girer…

Bir önemli noktanın altını çizmeme izin verin lütfen: Zamanımın çoğu ezber dinlemekle geçtiğinden; gün oluyor ki Hatim Virdimi edâ edemiyorum. İşte o zaman, ilaca alışmış ta onu almadan duramayanlar gibi, Kur’ânkolik olduğuma şükrederek hemen ilacıma sarılıyor ve O’nu yudumlayıp ferahlıyorum. Hele bu yudumlayış seher vaktine denk düşerse, Allah kınayanların başına versin, tadına doyum olmuyor…

Dipnotlar: 1) Nesîbe Ardıç’ın adı geçen ödevinden. 2) Vakit, 2.11.1993.

Kaynak: Ali Osman Yüksel, Altınoulk Dergisi, Sayı: 140 -1997 Ekim