Kur'an ve Sünet'te Hitabet İlkeleri

Kur'an'da ve Sünnet'te hitabet ilkeleri nelerdir?

a. Kur’an’da hitabet ilkeleri:        

1- Etkili ve güzel konuşma: Kur’an-ı Kerim’de:

-“Allah onların kalplerinde olanı biliyor. Onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onların içlerine tesir edecek güzel söz söyle[1]

Buyrularak hitabette öğüt vermenin esas olduğu ve konuşmanın tesirli olması gerektiği vurgulanmıştır.

2- Hakkı batıldan ayıran söz söyleme: Konuşmada hakkı ve batılı apaçık ortaya koymaktır. Doğruları bütün açıklığıyla ortaya koyma ve yanlış olanlardan insanları uzaklaştırmadır. Kur’an-ı Kerim’de: “Şüphesiz Kur’an, (hak ile batılı) ayıran bir sözdür[2] buyrulmuştur.

3- Karşı görüşe hakaret etmeme: Bu husus Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir:

-“Onların Allah dışında yakardıklarına sövmeyin ki, onlar da bilgisizlik yüzünden, düşmanlık ve taşkınlıkla Allah’a sövmesinler...[3]

Saldırgan bir üslupla bir şeyler anlatarak Allah’ı tanıtıp sevdirmek mümkün değildir. Yanlış bile olsa insanlara ve inandıkları değerlere her zaman saygılı olmak gerekir.

4- Konuşurken birleştirici olma: İslam dini insanlar arasında yardımlaşmayı ve saygıyı emretmiş, bazı gereksiz nedenlerden dolayı birbirlerine düşmesini hoş karşılamamıştır. Kur’an-ı Kerim’de bu konu şöyle ifade edilmektedir:

-“(Resûlüm!) de ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz Müslümanlarız! Deyiniz.[4]

5- Delillerle konuşmak: Anlatılanların inandırıcı olması için delillerle konuşmak ve delil olmayan konularda ise kesin hüküm vermekten kaçınmak gerekir. Kur’an, bu hususu şöyle açıklamaktadır:

-“İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysaki Allah, her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz.[5]

Bu ayetin iniş sebebi olarak bildirildiğine göre Yahudiler ile Hıristiyanları aralarında tartıştılar; birinciler, Hz. İbrahim’in bir Yahudi olduğunu, diğerleri de Hıristiyan olduğunu savundular; her iki taraf da, iddialarını ispat için deliller getirmeye çalışıyorlardı. Hâlbuki yukarıdaki ayette de belirtildiği gibi Hz. İbrahim ne Yahudi ne de Hıristiyan olabilirdi. Çünkü her iki din Hz. İbrahim’den sonra gelmişti.

6- Örneklerle insanların aklına, mantığına yatırmaya çalışmak: Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde “Düşünmezler mi?” “Bilmezler mi?” gibi ifadeler yer almaktadır. Bu ayetlerde ve anlatılan birçok peygamber kıssasında örnekler verilerek insanlar düşünmeye sevk edilmektedir. Mesela bir ayette Allah’ın bilgisi hakkında şöyle buyrulur:

-“Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır[6]

Bir hatip de bu tarz örnekler vererek vereceği bilginin daha kalıcı olmasını sağlayabilir.

b. Sünnette hitabet ilkeleri:

Kur’an-ı Kerim Peygamberimize insanlarla nasıl konuşması gerektiği konusunda şöyle bir yol çizmişti:

-“(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.[7]

Başka bir ayette ise Allah Rasulü’nden  "قَوْلًا لَيِّنًا" “yumuşak sözle[8] hitap etmesi isteniyordu. Peygamberimiz bu prensipler ışığında dine ait prensipleri en güzel örnek olarak insanlara ulaştırmıştır. Peygamberimizin sünnetinde hitabetin ilkelerini şöyle sıralayabiliriz:

1- Peygamberimiz hitabetin etkisini arttıracak birtakım inceliklere özen gösterirdi. O, edebî bir konuşma üslubuna sahipti. Peygamberimizin en önemli konuşma özelliği az ve öz konuşma anlamına gelen, cevâmiü’l-kelîm olmasıydı. Allah Rasûlü -sallallâhü aleyhi ve sellem:

Ebu Hureyre (ra)’dan Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: “Cevâmi’u’l- kelim (az ve öz söyleme kabiliyetiyle) gönderildim”[9] Buyurarak iki veya üç cümle ile önemli hakikatleri ifade etmiştir.  

2- O, sade, az ve öz konuşurdu. Gelişi güzel ve sıradan değil, ne söylediğini bilerek, söyleyeceği kelimeleri tek tek seçerek konuşmuştur. O’nun konuşmalarında göze ve kulağa hoş gelmeyen unsurlar bulunmadığı gibi, edeb dışı bir husus da yer almamıştır. Sözcükleri tane tane söyler, bazen vurgu açısından sözünü tekrar eder, dinleyenler onun sözlerini ezberleyebilirlerdi. Efendimiz’in konuşmalarında yapmacık ve zorla bir sanat gösterme çabası yoktur. Zira kendisine:

-“Ben Sözünü süsleme çabasında olanlardan değilim.”[10] demesi emredilmiştir.

3- Giyimine ve temizliğine dikkat ederdi. Saç ve sakalının düzenli olmasına ve diş temizliğine önem verirdi.

4- Konuşmasında muhatabın ilgi ve ihtiyacını gözetirdi. Topluluğun durumunu dikkate alır, ona göre sesini ayarlardı. Konuya göre sesini ve duruşunu ayarlardı. Muhatabın seviyesine göre konuşurdu. Muhatabın ihtiyacı ne ise ona göre cevap vermiş, yapabilecekleri şeyleri emretmiştir. İnsanların yanlışlarını yüzlerine vurmaz, onları küçük düşürmez, olumlu ve yapıcı bir üslupla hitap ederdi.

5- Yerinde ve yeteri kadar konuşmuştur. Konuşmalarını beklenenden kısa keserek dinleyenleri hayal kırıklığına uğratmadığı gibi, uzatarak da usandırmamıştır. Anlatmak istediği konuyu sade ve açık bir şekilde anlatmanın yanında konunun daha iyi anlaşılması için çeşitli örnekler verir, hikâyelerin diliyle insanlara hitap ederdi. Bazen nasihat olsun diye birkaç cümlelik hutbe okumuş, bazen de orta uzunlukta hitâbelerde bulunmuştur. Fakat dinleyicilerde dikkatin devam edeceği süreyi aşmamıştır. Bu yüzdendir ki:

Ebü’l-Yakzân Ammâr İbni Yâsir (ra), Resûlullah (sas)’i şöyle buyururken dinledim, dedi:

-“Bir adamın namazı uzun kıldırıp hutbeyi kısa kesmesi dini iyi bildiğini gösterir. Bu sebeple namazı uzun kıldırıp hutbeyi kısa kesiniz.”[11] buyurmuştur.

6- Konuşurken insanların dikkatini çekmek için değişik yollara başvururdu. Bazen soru-cevap yöntemini kullanır, insanları düşündürür ve onların dikkatini çekerdi. Bir konuyu anlatırken, dikkatleri toplamak için jest ve mimiklerini kullanırdı. Bazen yüz şekliyle bazen elleriyle ifadeye canlılık katardı. Bir defasında:

-Ebû Mûsâ el-Eş’arî (ra)den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurdu:

-“Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.[12] derken parmaklarını birbirine kenetlemiş ve ne demek istediğini illeriyle de vurgulamıştır. Bazen de yere şekiller çizerek konuyu anlatmaya çalışırdı.

7- Peygamberimiz hitap edeceği zaman edeceği zamanı iyi seçer, dinleyenlerin dikkatlerinin yoğun olduğu ve istekli oldukları zamanlarda konuşurdu. Bir lüzum ve gerekçe ortaya çıkmadıkça konuşmamış, bir soru, ya da bir olay zuhurunda, bunlarla ilgili sözler söylemeye önem vermiştir. Bir hadiste bu husus şöyle açıklanmaktadır:

-“…İbn Mes’ûd (ra) şöyle demiştir: Peygamber (sas) va’z ve nasihat hususunda bize bıkkınlık gelmesin diye halimize bakıp günler içinde vakitler kollardı.”[13]

Dipnotlar:

[1] Nisâ sûresi, 63[2] Tarık sûresi, 13[3] En’am Sûresi, 108.[4] Âli İmran sûresi, 64[5] Âli İmran sûresi, 66[6] Mülk sûresi, 14[7] Nahl sûresi, 125[8] Taha sûresi, 44[9] Buhârî, Cihad, 122; Müslim, mesâcid, 6.[10] Sa’d sûresi, 86. ayet[11] Müslim, el- Cumu ‘a, 47. (13-47).[12]Buhârî, Salât 88, Mezâlim 5; Müslim, Birr 65. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 18; Nesâî, Zekât 67[13] Buhari, Kitabu’l-İlim

İslam ve İhsan

HATİBİN CEMAATLE İLETİŞİMİNDE DİKKAT ETMESİ GEREKEN HUSUSLAR

Hatibin Cemaatle İletişiminde Dikkat Etmesi Gereken Hususlar

İYİ BİR İMAM HATİP'TE BULUNMASI GEREKEN ÖZELLİKLER

İyi Bir İmam Hatip'te Bulunması Gereken Özellikler

HİTABET NEDİR?

Hitabet Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.