Kur'ân'da 137 Defa Zikredilen Dâvet

TEFEKKÜR

Nasıl ki göz, görebilmek için ışığa muhtaçsa; kalp de tefekkürde rûhânî bir derinlik temin edebilmek için, “Kur’ân ve Sünnet”in nûruyla aydınlanmaya muhtaçtır. Zira insan aklı, ancak Kur’ân ve Sünnet ışığında hakka ve hayra ulaştıracak şekilde programlanmıştır. Bu sebeple Kur’ân ve Sünnet’in açtığı tefekkür ufku olmasaydı, sırf aklımızla birçok hakîkati hem kavrayamaz hem de ifâde edemezdik. Feylesofların dûçâr olduğu çıkmaz sokaklarda helâk olurduk.

İnsan bu dünyaya boş bir kaset olarak gelir. Bu kaset Kur’ân ile dolduğu ölçüde, insan kemâl bulur. Kur’ân-ı Kerîm, muhtelif ifâdelerle tam 137 yerde mü’mini ilâhî hikmet ve hakîkatler üzerinde tefekkür seferberliğine dâvet etmektedir.

Kâinattaki kudret akışları, âdeta sessiz ve sözsüz ilâhî şiirlerdir. Bu şiirleri okuyabilmek, kalplerdeki duyuşların derinliği nisbetinde mümkündür. Engin bir kalp âlemine sahip olan Hak dostları, kâinattaki ilâhî sanat eserlerine sathî bir nazarla değil, engin bir deryaya bakar gibi nazar eder, damlada gizli deryaları görerek mânâ iklimlerine yol alırlar. Al­lâh’a kal­ben vâ­sıl ol­ma­yı gâ­ye edi­nen ta­sav­vuf eh­li de, bu gâyeye ulaş­tı­ra­cak ye­gâ­ne yol olan Kur’ân ve Sünnet’i ha­yat­la­rı­nın mih­ve­ri kıl­mış­lar­dır. Üze­rin­de de­rin de­rin düşünül­me­si em­re­di­len nice Kur’ân âyet­le­ri­ni, evrâd hâ­li­ne ge­tir­miş­ler­dir. Kur’ân’ın in­ce mâ­nâ­la­rı­nı kav­ra­ya­bil­mek için, kalp­le­ri­ni sâ­fi­ye­te er­dir­me­nin za­rû­re­ti­ne inan­mış­lar­dır.

Şâir Necip Fâzıl, o yüksek ruhların Kur’ân ve Sünnet iklîminde ulaştıkları tefekkür derinliğinin, kendilerini nasıl bir tevâzû ve hiçlik duygusuna sevk ettiğini şöyle tasvir eder:

O erler ki gönül fezasındalar,

Toprakta sürünme ezâsındalar…

Yıldızları tesbih tesbih çeker de,

Namazda arka saf hizasındalar…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 2, Erkam Yayınları, 2012