Kuran'da Ağlamak İle İlgili Ayetler

KUR’ÂNIMIZ

Allah (c.c) sevgisi ve korkusundan, ihlas, samimiyetten Kuran'da ağlamak ile ilgili ayetler...

  1. (Kur’an okunduğu zaman) ağlayarak yüzüstü secdeye kapanırlar. Kur’an onların saygısını artırır.” (İsrâ sûresi (17), 109)

Huşû veya haşyet, insanın Rabbine karşı duyduğu saygıdır. Bu saygı, zaman zaman hareketlerle ortaya konur. Allah Teâlâ, İsrâ sûresi’nin son âyetlerinde, Kur’ân-ı Kerîm’in, sadece bir müjdeci ve uyarıcı olan Hz. Peygamber’e indirilmiş hak bir kitap olduğunu  bildirmiş,  sonra da  ona inanıp inanmamanın insanlara kaldığını açıklamıştır. Ancak durumu kavrayacak kadar ilmi olan kimselerin Kur’an karşısında secdeye kapanarak onun ilâhîliğini ve hak olduğunu itiraf ettiklerini de hatırlatmıştır.

Bu âyette yürekleri Allah saygısı ile dopdolu olan kimselerin, okunan Kur’an karşısında büyük bir vecd içinde ağlayarak derhal secdelere kapandıkları bildirilmektedir. Ashâb-ı kirâm’ın bu durumu, daha önceden kendilerine  geleceği haber verilen  Hz. Peygamber’in gelmiş olmasından duydukları memnûniyetin ve Allah’a karşı olan şevk ve iştiyâklarının bir göstergesidir.

İnsan, saygısını, sevgisini ve hatta korkusunu en açık şekilde secdeye kapanmak suretiyle ve ağlayarak belirtir. Bir kısım insanların, okunan  Kur’an âyetleri karşısında böyle davranmaları da onların bu konudaki seviyelerini göstermektedir.

İnsanın gönlünde olandan daha fazla huşû veya saygı gösterisinde bulunması, nifak olarak değerlendirilmiştir. İçteki korku ve  ümit, haşyet ve ürperti, tabiî ve samimî olarak ağlama ve secdeye kapanma gibi bazı davranışlarla dışa vuruluyorsa, bu güzeldir, fazilettir. Zaten başka âyetlerde, namaz gibi içinde secde hali de bulunan ibadetlerin ancak gönül saygısı yerinde olanlar için kolay geldiği, Allah’tan korkmayan ve korkusuz ve kibirli davranan kimselere ise çok ağır geldiği ifade buyurulmuştur.

  1. “(Şimdi) siz, bu Kur’an’a mı şaşıyorsunuz? Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz!” (Necm sûresi (53), 59-60)

Bu iki âyetin üst kısmında, geçmişte yaşamış bazı ümmetlerin ve peygamberlerin hallerinden söz edilmektedir. Hz. Peygamber’in de geçmişteki o uyarıcılardan bir uyarıcı olduğuna dikkat çekilmekte ve kıyametin  yaklaştığı bildirilmektedir. Sonra da siz bütün bunları getirmiş olan Kur’an’a mı şaşıyor, hayret ediyorsunuz? Ağlamıyor gülüyorsunuz? Hafife almaya kalkışıyorsunuz? sorusu  yöneltilmektedir.

Bu iki âyetteki şaşırmak yalanlamayı, gülmek istihza ve alayı, ağlamamak  da cüretkârlığı akla getirmektedir. Bir başka ifadeyle söyleyecek olursak, bu üç davranışın temelinde yalanlama, istihzâ ve cüretkârlık yatmaktadır.

Mâzideki felâketlerden, gelecekteki dehşetli olaylardan haber veren Kur’ân-ı Kerîm’e şaşmak, bunlardan etkilenmeden neşe ve eğlencesine devam etmek, herhalde işi anlamamış olmak ya da anlamaz gözükmek demektir. Haber verilen olayların mâhiyetini birazcık idrâk edebilenlerin öyle serbestçe gülüp oyun eğlence ile vakit geçirmeleri düşünülemez. Allah’a karşı duyulacak derin bir haşyet bütün bunlara mânidir. Nitekim rivayetlere göre Hz. Peygamber, bu âyetlerin inmesinden sonra gülmeyip  tebessümle yetinmiştir.

Unutulmamalıdır ki, korkusuzluk  ve cüretkârlık anlamına gelen  hareketler daima sakınılması gereken davranışlardır.

Allah saygısı (haşyet) biraz da göz yaşlarında ifadesini bulmaktadır. Gözü yaşarmayan insanın kalbinin yumuşaklığı ve güzel duygularla bezenmiş olduğu şüphelidir. Duygulu insan, kavrayışı yerinde olan adam, bu iç halini zaman zaman gözyaşları şeklinde dışa vurur.

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları