Kur'ân'daki Kıssaların Tekrarının Hikmeti

Kur’ân kıssalarının en mühim husûsiyetlerinden biri de, tekrarlardır. Tekrar, Kur’ân-ı Kerîm’de diğer mevzûlardan ziyâde kıssalarda kendini gösterir. Her sûrede bir kıssa zikredilmemekle beraber bir kıssa aynı sûrede de tekrarlanmamıştır. Bu, as­lında tam bir tekrar şeklinde de değildir; sûrenin umûmî havası içerisinde siyâk ve sibâk münâ­sebetiyle her seferinde farklı ayrıntılar ihtivâ eden bir üslûb âbidesidir.

Nitekim her farklı detay, değişik ibretlere medâr olarak, gönüllerden gayb âlemlerine doğru binbir ulvî pencere açmaktadır. Meselâ Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’a İblîs’in secde etmemesi mes’elesi, mükerreren yedi sefer bildirilir ve her birinde, İblîs’in hîle ve des­îselerinden birine dikkat çekilir.

"UMULUR Kİ KORUNURLAR"

Bu tekrarların hikmetini beyân sadedinde âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ الْوَعِيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ أَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا

(Rasûlüm!) Biz onu böylece Arapça bir Kur’ân olarak indirdik ve onda ikâzları tekrar tekrar açıkladık. Umulur ki onlar (bu sâyede günahtan) korunurlar; yahut da o (Kur’ân) kendileri için bir ibret ortaya koyar.” (Tâhâ, 113)

وَذَكِّرْ فَأِنَّ الذِّكْرَى تَنْفَعُ الْمُؤْمِنِينَ

“Sen yine de öğüt ver (hatırlat). Çünkü öğüt (hatırlatma) mü’minlere fayda verir.” (ez-Zâriyât, 55)

SIRADAN MESELELER TEKRARLANMAZ

Tekrarlar, asıl maksadın farklı üslûblarla teblîği durumundadır. Bunun için sı­radan mes’eleler tekrar edilmez. Meselâ Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-’ın doğumu, gençliği ve evliliği tekrarlanmaz. Fakat Firavun’la karşılaşması, sihirbazlarla müsâ­bakası ve azgın Benî İsrâîl kavminin durumu gibi risâletin hedefi açısından çok mühim olan hususlar, tam dört yerde tekrar edilmiştir.

TEKRARLAR BİRLEŞTİRİLDİĞİNDE MÜKEMMEL BÜTÜNLÜK MÜŞÂHEDE EDİLİR

Diğer taraftan, bir şahısla alâkalı mâlumâtın çeşitli yerlerde zikredilen kısımları bir araya getirildiğinde mükemmel bir bütünlük müşâhede edilir. Böylece her bir kıssa, aralarında hiçbir ihtilâf ve zıtlık olmaksızın bir tek mevzû gibi bir bütünlük arz eder.

DAHA ÇOK MÂNÂLAR TEKRAR EDİLİR

Kıssalarda daha çok mânâların tekrârı mevzuubahistir. Bunun en mühim maksadı, ilâhî ve ulvî gâyelerin, rûhlara ve gönüllere alışkın oldukları bir tarzda zerkedilmesidir. Çünkü insan, kendisine takdîm edilen bir mes’elenin çeşitli şekil, üslûb ve ifâdelerle tekrârı hâlinde, verilmek isteneni daha iyi hazmeder. Bu da tek­rârın, insan psikolojisine uygun ilâhî bir terbiye ve tezkiye usûlü olarak Kitâbullâh’ta yer aldı­ğını gösterir.

BENZERİNİN YAPILMAYACAĞINI İSPATLAYAN MUCİZELERDEN BİRİ

Ayrıca tekrar, aynı mânâyı değişik ifâde kalıplarıyla ve çeşitli üslûblarla ortaya çıkararak, Kur’ân’ı Allâh’ın inzâl buyurduğunu ve insanların onun bir benzerini ya­pamayacaklarını ispatlayan ilâhî mûcizelerden biridir.

Mânâların tekrârında bâzen tafsîlât, bâzen de hulâsa söz konusudur. Böylece Kur’ân-ı Kerîm, değişik seviye ve zihniyetlere hitâb etmektedir. Çünkü bâzı insan­lara hulâsa yeterken, bâzılarına ise tafsîlât îcâb eder. Zîrâ Kur’ân, avâmdan havâssa kadar insanlığın bütün kademelerine hitâb eder. Bu sûretle, her seviye, her tabaka ve her sınıf, kâbiliyet ve istîdâdı nisbetinde ondan istifâde edebilir.

KUR'ÂN'DAKİ KELİME TEKRARLARININ GÂYESİ

Kur’ân-ı Kerîm’deki kelime ve cümle tekrarları ise, te’kîd gâyesiyle birlikte hayret ve dehşet verme, korkutma, îkâz ve tasvîri canlandırma gibi belâğat incelik­lerinden birini te’mîn etmek içindir. Meselâ “Kāria Sûresi”nde «اَلْقَارِعَةُ» lafzının üç defa tekrâr edilmesi, kıyâmetin dehşetli manzarasının muhâtaba çok derinden hissettirilmesi hikmetine mebnîdir.

RAHMAN SÛRESİNDE 31 DEFA TEKRAR EDEN ÂYET-İ KERİME

Diğer yandan Rahmân Sûresi’nde insanlar ve cinler için yaratılan nîmetlerin sayıldığı cümlelerin ardından gelen ve otuz bir defa tekrar edilen:

فَبِأَىِّ آلآءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

“Öyle iken Rabbinizin hangi nîmetini inkâr edebilirsiniz?” cümlesi, kullara gaflet perdelerini aralatarak, ilâhî nîmetleri îtirâf ile şükür vazîfesini hatırlatmaktadır. Ayrıca Rahmân Sûresi’ndeki otuz bir defa gelen bu tekrârın sıkmadan ve huzurlu bir şekilde okunuşu, Arap edebiyâtında eşine rastlanmayan müstesnâ bir husûsiyettir.

MÜRSELÂT SURESİNDE 10 DEFA TEKRAR EDEN ÂYET

Yine Mürselât Sûresi’nde on defa tekrarlanan:

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ

“O gün, yalanlayanların vay hâline!” âyeti de, birçok ilâhî hakîkatin bahsedildiği âyetlerden sonra gelmekte ve bunları yalanlayanların, hüsrân dolu bir âkıbet ile şiddetli bir cezâya dûçâr olacakla­rını haber vermektedir. Dolayısıyla müfessirler, bu âyetin geçtiği her yerin önce­sinde anlatılan mânâları nazar-ı dikkate alarak:

«Hüküm gününü, Allâh’ın yüce âyetlerini ve sonsuz kudretini, sayısız ilâhî nîmetleri, azâb yeri olan cehennemi ve mükâfât mekânı olan cenneti yalanlayanların vay hâline!» şeklinde îzâh etmişlerdir.

TEKRARLARIN BİR DİĞER SEBEBİ "KALBE NAKŞOLMA"

Kur’ân, hakîkate dâvet eden bir hidâyet rehberi, bir duâ ve zikir kitâbıdır. Duâ ve zikrin hakîkati ve tesiri ise, tekrar ile ortaya çıkar. Namazların her rekâtında Fâtiha Sûresi’nin tekrar tekrar tilâvet edilmesi, tesbihâtın otuz üç, doksan dokuz ve yüz on bir gibi muhtelif sayılarda icrâ edilmesi, rükû ve secdelerdeki tesbihler, hep bu tekrarlardaki bereket ile onların kalbe iyice nakşolması gâyesine mâtuftur. Bu nevî ibâdetler, kulun Rabbi ile râbıtasını kuvvetlendireceği gibi çokça getirilen salevât-ı şerîfeler de Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile râbıtayı pekiştirir. Çokça tekrar edilen zikirler, bir zaman gelir ki o zikrin hakîkatine kalb ve idrâkte intikâli te’mîn eder.

ÇOK TEKRAR MÂNÂNIN HAKİKATİNE VESİLE OLUR

Nitekim, Cüneyd-i Bağdâdî -kuddise sirruh- Hazretlerine birisi gelip:

“–Üstâdım, «Lâ ilâhe illâllâh»ın mânâsı nedir?” diye sorar.

O büyük Hak dostu şu cevabı verir:

“–Evlâdım bu sözü çokça tekrar et ki, mânâsının hakîkatine eresin.”

Diğer taraftan, kalb ve dil âhengi içinde yapılan Kur’ân tilâvetleri ve tekrarlanan Kur’ân-ı Kerîm sûrelerinin çeşitli tesirleri bulunmaktadır:

HAŞR SÛRESİNİN BAŞINDA ÜÇ DEFA TEKRAR EDİLEN İSTİÂZE

Nitekim, Haşr Sûresi’nin son üç âyetinin fazîleti hakkında Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Her kim sabahleyin üç defa:

«أَعُوذُ بِاللهِ السَّمِيعِ الْعَلِيمِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ» dedikten sonra Haşr Sûresi’nin sonundaki üç âyeti okursa, Allâh ona akşama kadar bağışlanmasını dileyecek yetmiş bin melek görevlendirir. O kimse o gün ölürse şehîd olarak ölür. Akşamleyin okursa yine böyledir.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 22)

HER AKŞAM VAKIA SÛRESİNİ OKUMAK DARLIKTAN KURTULMAYA VESİLE OLUYOR

Vâkıa Sûresi’ni okuyanın darlıktan kurtulması, belli bâzı âyetlerin tilâvetiyle hastaların şifâ bulması ve bunlara benzer pek çok tecellîler, Kur’ân-ı Kerîm’de mevcuttur. Zîrâ Kur’ân-ı Kerîm, lâfız ve mânâ itibâriyle nefha-i ilâhî olması bakımından gerek okunan âyetlerin tekrârı ve gerekse muhtevânın aynı ya da muhtelif lâfızlarla tekrârından mânevî bir feyzin hâsıl olması ve bunun insanın mâneviyâtını ve hattâ maddî cihetini dahî ilâhî irâde çerçevesinde etkilemesi mevzuubahistir. Ancak bütün bu tecellîlere nâil olmak için de, okuyanın kalbî bir kıvâma sâhip olması gerekmektedir. Nitekim, Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- ile bir bedevî arasında vâkî olan şu hâdise, bahsettiğimiz kalbî kıvamın lüzûmunu ne güzel sergilemektedir:

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.