Kur’an’ı Bilim İnsanları Tefsir Edecek

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Erbaş, “Şöyle bir niyetimiz var, her alanın uzmanını bulup Kur’an-ı Kerim’i baştan sona tefsir etmek. Yani astronomi ile ilgili ayetleri tefsir ederken bir astronom orada bulunsun.” dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından düzenlenen “Bilgiden Bilince” konulu konferansta, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın en köklü kurumlardan olduğunu dile getirerek, teşkilatın yapısına ilişkin bilgi verdi.

Erbaş, teşkilatın bugüne kadar çeşitli dönüşümler, değişimler geçirerek geldiğini belirterek, “Sıkıntılı zamanları olmuş, rahat zamanları olmuş. Şunu açıkça söyleyeyim, sıkıntılı zamanları ve rahat dönemleri tamamen siyasetle alakalı. Yani siyasi oluşum nasılsa Diyanet İşleri Başkanlığı ya sıkıntı yaşamış ya da rahat etmiş. Bugün belki tarihinde olmadığı kadar rahat bir durum içerisinde. Büyük fırsatlar var önümüzde. Sadece Diyanet İşleri Başkanlığı olarak demiyorum. Din eğitimi olarak diyorum. Bugün bu nimetin kadr u kıymetini, hem Diyanet İşleri Başkanlığı hem de ilahiyat fakülteleri olarak çok iyi bilmeliyiz ve elde ettiğimiz bilgileri bilince dönüştürmeliyiz.” diye konuştu.

Medeniyetin temelinin ilme ve bilime dayandığını aktaran Erbaş, ilmin de temelinin okumak ve yazmak olduğunu vurgulayarak, öğrencilere tavsiyelerde bulundu.

Erbaş, İslam'ın sadece Mekke'deki cahiliyeyi değil, dünyanın her yerindeki cahiliyeyi ortadan kaldırmaya yönelik gönderilmiş bir din olduğunu ifade ederek, “Bilmediğini de bilmeyen insanlardan çekiyoruz ne çekiyorsak. Şu anda hakikaten tüm dünyanın derdi bu. Bildiğini zanneden, 'En iyi ben bilirim, benden başkası bu işi bilmez' diyenlerden çekiyor dünya ne çekiyorsa.” ifadelerini kullandı.

“BİR KİŞİNİN KUR’AN-I KERİM’İ BAŞTAN SONA TEFSİR ETMESİ ÇOK ZOR”

Erbaş, şunları söyledi:

“Bazı ayetleri anlamak için astronomi bilgisi gerekiyor. Astronomi konusunda birkaç makale, kitap okuyan birisi hiç okumayana göre bu ayetleri daha iyi anlar. O yüzden diyorum ki bir kişinin Kur'an-ı Kerim'i baştan sona tefsir etmesi çok zor. Bilmiyorum başarabilir miyiz ama şöyle bir niyetimiz var, her alanın uzmanını bulup Kur'an-ı Kerim'i baştan sona tefsir etmek. Yani astronomi ile ilgili ayetleri tefsir ederken bir astronom orada bulunsun. Müminun Suresi'nin ilk sayfasının yarısından sonra çocuğun ana rahmindeki gelişim süreçleri anlatılıyor. O ayetleri tefsir ederken o alanın bir uzmanı mutlaka hocamızın yanında olsun. Yer, gök bilimleri... Yani bu alanlarla ilgili üniversitede bölümler var, mühendislikler var. Bu uzmanlardan bir araya getirip mutlaka bu ayetleri daha iyi anlama noktasına gitmek gerekiyor.”

“BİZ GÜÇLÜ OLDUĞUMUZ ZAMANLAR DÜNYA RAHAT ETMİŞ”

İslam’ın dengesi bozulmuş bir dünyayı dengeye getirmek için gönderilmiş bir din olduğunu vurgulayan Erbaş, şöyle devam etti:

“Biz güçlü olduğumuz zamanlar dünya rahat etmiş. Dünyanın dengesi o kadar bozulmuş ki 3,5 saniyede bir insan açlıktan ölüyor. Tokluktan ölenlerin sayısı, açlıktan ölenlerin sayısını geçmiş. 3 saniyede bir insan çok yemekten ölüyor. Denge nasıl bozulmuş görüyor musunuz? Halbuki dünyanın bozulan dengesini neyle sağlayacaksınız? İnfakla, vermekle, sadakayla, zekatla, hayır hasenatla... İşte bütün bunlar devletin güçlü olmasını sağlayan unsurlar. Sonra, herkesi kucaklayan bir adalet. O ilk sayılanlar güçlü bir devletin ayakta kalmasını sağlayan şeyler. Adalettir, ihsandır, akrabalık ilişkilerinin çok diri olması, bunlar olduğu zaman gerçekten hem aile olarak hem mahalle, ülke olarak güçlü olursunuz. Sadece devlet başkanının adil olmasıyla olacak bir şey değil. Ailede, mahallede, kasaba, ülkede ve dünyada adalet.”

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.