Kur'an'ı Öğrenme ve Okumanın Faydaları
Bizler için örnek şahsiyetler olan ashâb-ı kirâmın ve evliyâullâhın Kur’ân-ı Kerîm’e karşı hissettikleri büyük mes’ûliyet duygusu, onu ne derecede hayatlarının mihveri hâline getirdikleriyle sâbittir. Her bakımdan onların Kur’ân-ı Kerîm’e olan tâzim ve hürmeti, bizler için en güzel nümûneler sergisidir.
Kur’ân-ı Kerîm mü’minler için büyük bir hürmet ve muhabbet merkezidir. Çünkü o, bizim için bizâtihî Rabbimizin kelâmı ve aynı zamanda “hidâyet rehberi” olması dolayısıyla Cenâb-ı Hakk’ı hatırlatır. Bu sebeple de Kur’ân, “Rabbini tanıyan ve O’na muhabbetle yönelen” her gönülde engin bir muhabbet mevzuudur. Çünkü Muhammed ümmeti için en büyük ilâhî lutuflardan biri de Kur’ân-ı Kerîm’le şereflenmek olmuştur. Cenâb-ı Hak bu hakîkati şöyle ifâde buyurur:
“And olsun, size öyle bir kitab indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?” (el-Enbiyâ, 10)
Hakîkaten Hazret-i Âdem’le başlayan ve Âhir Zaman Nebîsi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’de kemâle eren İslâm’ın, Kur’ân-ı Kerîm’le vâsıl olduğu ufuk, insanoğlu için şeref ve fazîletin son merhalesini teşkîl eder. Böylece, o muazzam ilâhî kitapla -lâyıkı vechile-yoğrulan gönüllerin ulaşabilecekleri mânâ ufku, akıl ve havsala ötesi enginlikleri içine alır. Zîrâ Kur’ân-ı Kerîm’in nûrânî ışıklarına muhâtab olunmaksızın, Yaratıcının zât ve sıfat hakîkatlerini kavramak ve insanın nereden gelip nereye gittiği sırrına âşinâ olabilmek mümkün değildir.
Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir.” (Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 21)
Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm, her bakımdan gözümüzün nûru, kalbimizin sürûru ve hidâyetimizin en feyizli kaynağıdır. O kurtuluş rehberi ve mânâ güneşi olan Kitabullâh ki, câhiliye karanlıklarına gömülmüş birer korkunç kan gölü hâlindeki bedevîlik çöllerini, nûrlu medeniyet bahçelerine dönüştürmüş; düşmanlıklar, kavgalar ve cinâyetlerle dolu zulüm bataklıklarını da, din kardeşliğinin huzûr ve muhabbet iklîmine çevirmiştir. İslâm’dan önce birbirini yiyen kabîlelerin hayâtı, tatlı bir sükûna kavuşmuştur. O öyle bir hidâyet yıldızıdır ki, kendisine tâbi olan toplulukları bütün zaman ve mekânlarda huzûr ve saâdetin zirvesine yükseltir. İnsanlığın elinde, dünyâ hayâtını cennete çeviren bu derece müessir bir vâsıta, şimdiye kadar mevcûd olmadığı gibi bundan sonra da mevcûd olmayacaktır…
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Kur’ân bir zenginliktir ki ondan sonra fakirlik olmaz ve ondan başka zenginlik de yoktur.” (Heysemî, Mecmau’z-zevâid, VII, 158)
Yine bir hadîs-i kudsîde Azîz ve celîl olan Allâh Teâlâ:
“Kur’ân-ı Kerîm okumak ve Ben’im zikrim, her kimi, Ben’den bir şey istemekten meşgul eder, geri bırakırsa, Ben ona, isteyenlere verdiğimden daha fazlasını veririm.” buyurmaktadır. (Tirmizî, Fedâilu’l-Kur’ân, 25)
Kur’ân-ı Kerîm’in muazzam bir izzet ve şeref vesîlesi olduğunu, ârif bir zât ne güzel ifade eder:
“Cebrâîl -aleyhisselâm- Kur’ân’ı indirdi, meleklerin en fazîletlisi oldu.
Kur’ân, Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e indi. O, öncekilerin, sonrakilerin ve bütün rasûllerin seyyidi oldu.
Kur’ân, Ümmet-i Muhammed’e geldi. O ümmet, ümmetlerin en hayırlısı oldu.
Kur’ân, Ramazan ayında indi. O ay, ayların en hayırlısı oldu.
Kur’ân, Kadir Gecesi’nde indi. O gece, bütün gecelerin en hayırlısı ve en faziletlisi oldu. İçinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlı oldu.
Eğer Kur’ân senin kalbine ve hayatına inerse, insanların en hayırlılarından olursun! Elinden, dilinden ve yüreğinden rahmet tevzî eden bir «rahmet insanı» olursun.”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Haziran 232.Sayı 2005