Kur’an’ı Yaşayan Canlı Örnek
1400 küsur seneden beri telif edilen bütün İslâmî eserler, bir kitâbı, yâni Kur’ân-ı Kerîm’i ve bir insanı, yâni Hazret-i Peygamber’i -sallâllâhu aleyhi ve sellem- îzâh etmek içindir.
Peygamber Efendimiz, Kur’ân’ı yalnız lafzen öğreten bir muallim değil, aynı zamanda Kur’ân’ı yaşayan canlı bir örnek idi. Câbir’den -radıyallâhu anh- rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Allâh -celle celâlühû- beni güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderdi.” buyurmuşlardır. (Muvatta, Hüsnü’l-Huluk, 8)
1400 küsur seneden beri telif edilen bütün İslâmî eserler, bir kitâbı, yâni Kur’ân-ı Kerîm’i ve bir insanı, yâni Hazret-i Peygamber’i -sallâllâhu aleyhi ve sellem- îzâh etmek içindir. Cenâb-ı Hak, yalnız O’nun için: لَعَمْرُكَ “Senʼin ömrüne kasem ederim ki…” (el-Hicr, 72) buyurarak O’nun hayâtı üzerine yemîn etmiştir.
Hakîkat-i Muhammediyye’ye yaklaşabilmek, akıldan ziyâde muhabbet ve aşkla mümkündür. Bütün sırlar, Muhammedî hakîkatle çözülebilir. Bu da Resûlullâh’ın -sallâllâhu aleyhi ve sellem- “üsve-i hasene”sinden nasîb alabilmek, nefsânî dünyâ zevklerinden uzaklaşıp ibâdet, kulluk ve mârifet sırlarına erebilmek ile mümkündür. İnsan, rûhâniyet-i Muhammediyye’den nasîb almaya başlayınca, bir zerâfetler meşheri ve îcad bedîası hâline gelir ve ilâhî tecellîlerin sırları, nûrları ve hakîkatleri kendisine rekzolunur.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 2, Erkam Yayınları