Kur’an’ın Geleceğe Dönük Bazı Haberleri
Abdullah Sert Hocaefendi, Şifa-i Şerif eserinden Kur’an’ın geleceğe yönelik verdiği bazı haberleri okuyor...
KUR’AN’IN GELECEĞE DÖNÜK BAZI HABERLERİ
Şu âyetler de Kur’ân-ı Kerîm’in geleceğe yönelik mûcizelerindendir:
“O topluluk hezimete uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.” (Kamer 54/45.)
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Bedir Gazvesi’nde kendisi için kurulan çadırda ellerini açarak kıbleye yöneldi ve:
“Allah’ım! Senden, bana olan zafer va’dini yerine getirmeni isterim. Allah’ım! Eğer bu bir avuç Müslüman helâk olursa, yeryüzünde Sana ibadet edecek kimse kalmayacaktır.” diye yalvarmaya başladı. Yönünü kıbleden çevirmeden ellerini hep ileri doğru uzatarak durmadan duâ etti. Ridâsı omuzundan sıyrılıp yere düştü. Hz. Ebû Bekir, ridâsını yerden alıp omuzlarına koydu ve arkasında bekledi. Sonunda dayanamadı elini tutarak:
“Bu kadarı yeter Yâ Resûlallah! Rabbine ısrarla duâ ettin. O sana va’dettiği zaferi yakında verecektir.” dedi. Bu sırada zırh içinde olan Resûlullah aleyhisselâm:
“Yakında o topluluk da hezimete uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar. Onlara vadolunan asıl cezâ kıyâmet günüdür. Kıyâmet günü ise daha büyük bir belâdır ve daha da acıdır.” (Kamer 54/45-46.) âyetini okuyarak çadırdan çıktı. (Buhârî, Cihâd 89, nr. 2915, Tefsîr 54/6, 7, nr. 2915, 4875-4877; Ahmed ibni Hanbel, Müsned, I, 329)
Sonuç itibâriyle müşrikler, âyet-i kerîmede buyurulduğu gibi, arkalarını dönüp kaçtılar. Allah Teâlâ’nın peygamberlerine verdiği zafer sözü şu âyetlerde belirtilmektedir: “Doğrusu, peygamber olarak gönderdiğimiz kullarımız hakkında Bizim geçmişte verdiğimiz şöyle bir söz vardır: Onlara mutlaka yardım erişecektir. Ve sonunda üstün gelen, kesinlikle Bizim ordumuz olacaktır.” (Sâffât 37/171-173.) Cenâb-ı Hakk’ın Peygamber Efendimiz’e olan zafer va’di ise şu âyette görülmektedir: “Hani Allah size, iki topluluktan birinin sizin olacağını vadediyordu.” (Enfâl 8/7.)
“Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezâlandırıp rezil rüsvâ etsin; onlara karşı size zafer nasip etsin ve mü’minlerin gönüllerini ferahlatsın.” (Tevbe 9/14.)
Bu âyette Allah Teâlâ mü’minlere kâfirlerle savaşmalarını emrediyor; bu savaşta mü’minlere yardım edeceğini, kâfirleri mü’minlerin eliyle cezâlandıracağını, onlara yenilgiyi tattıracağını ve böylece Mekke’den Medine’ye hicret edemedikleri için kâfirlerin zulmüne uğrayan Müslümanların ve diğer mü’minlerin gönüllerine su serpeceğini va’dediyor.
“Resûlünü bütün dinlere üstün kılmak için, hidâyet ve hak din ile gönderen O’dur. Müşrikler isterse hoşlanmasın.” (Tevbe 9/33)
“Onlar size, dilleriyle incitmekten başka bir zarar veremezler; sizinle savaşacak olsalar arkalarını dönüp kaçarlar; sonra kendilerine yardım edecek kimse de bulunmaz.”(Âl-i İmrân 3/111.) Bu âyetlerde sözü edilen şeyler aynen gerçekleşmiştir.
Kâfirler Müslümanlarla savaşmış, fakat sonunda arkalarını dönüp kaçmışlar, kendilerine yardım va’dedenler yardım etmemiş, onların yenilgileri mü’minlerin gönüllerini ferahlatmıştır. Benî Kurayza ve Benî Nadîr Yahudilerinin başlarına gelenler mâlumdur. Kur’ân-ı Kerîm’in gayb ile ilgili mûcizelerinden biri de münâfıkların, Yahudilerin konuşmalarını, yeminlerindeki yalanlarını ifşâ ederek onların sırlarını ortaya dökmesi, Allah Teâlâ’nın bunlardan bahisle, şu âyetlerde olduğu gibi onları paylamasıdır:
“Söylediğimiz şey yüzünden Allah bizi cezâlandırsa ya! Diyorlar.” (Mücâdele 58/8.)
Bu âyetin tamamı, kolay anlaşılması için yer yer yapılan açıklamalarla birlikte şöyledir: “Gizlice konuşmaktan men olunan o kimseleri görmedin mi? Yine kendilerine yasaklanan şeye dönüyorlar ve günah işlemek, düşmanlık etmek ve Peygamber’e karşı gelmek için fısıldaşıyorlar. Sana geldiklerinde de seni (aşağılamak için) Allah’ın selâmlamadığı bir şekilde (es-Sâmü aleyke [ölüm senin üzerine olsun] diye) selâmlıyorlar ve kendi kendilerine, “Söylediğimiz şey yüzünden Allah bizi cezâlandırsa ya!” diyorlar. (“Muhammed gerçek peygamberse, onun hakkında söylediklerimiz yüzünden Allah cezâmızı verse ya”, diyorlar) Onları ancak Cehennem paklar. Oraya gireceklerdir. Varılacak ne kötü bir yerdir orası!”
“Onlar, aslında sana açıklayamadıkları şeyleri içlerinde gizliyorlar ve kendi aralarında: “Bizim bir tercih hakkımız olsaydı, burada böyle öldürülmezdik.” diyorlardı. Sen de onlara şöyle de: “Siz evlerinizde bile olsaydınız, kendilerine ölüm takdir edilmiş olanlar, düşüp ölecekleri yere mutlaka gideceklerdi. Allah bunları, kalplerinizdeki samimiyeti denemek, gönüllerinizi şeytanın vesvesesinden temizlemek için yapmıştır. Allah, kalplerde olanları çok iyi bilir.’” (Âl-i İmrân 3/154)
Cenâb-ı Hakk’ın kalplerde gizlenen şeyleri bildiğini gösteren âyetlerden biri şudur:
“O göklerde ve yerde olanı da bilir, sizin gizlediğinizi ve açığa vurduğunuzu da. Allah, gönüllerde saklı olanı da hakkıyla bilir.” (Tegãbün 64/4.)
“Yahudilerden yalanı can kulağıyla dinleyen ve sana gelmemiş bir topluluk hesabına casusluk edenler de seni üzmesin. Onlar kitaptaki kelimelerin yerlerini ve anlamlarını değiştirirler ve dindaşlarına “Eğer size şu hüküm verilirse denileni yapın; başka türlü hüküm verilirse kabul etmeyin.” derler. Allah birisini fitneye düşürmek isterse, artık sen onu Allah’ın elinden kurtaramazsın. Onlar, kalplerini Allah’ın temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada bir rezillik, âhirette de büyük bir azap vardır.” (Mâide 5/41)
“Yahudilerden bir kısmı da, kelimelerin yerlerini değiştirerek tahrif ederler. Peygambere de, dillerini eğip bükerek ve din ile alay ederek ‘Sözünü işittik ama karşı çıkıyoruz! İşit, işitmez olasıca!’ Ve ‘Bizi gözet’ derler.” (Nisâ 4/46.)
Allah Teâlâ, Bedir Savaşı’nın yapıldığı gün, Kendisinin takdir ettiği şeyi mü’minlerin inançlarına ve arzularına uygun olarak yarattığını şöyle açıklamıştır:
“Hani Allah size, iki topluluktan birinin sizin olacağını vadediyordu. Sizler ise silahsız topluluğun sizin olmasını istiyordunuz.” (Enfâl 8/7.)
Âyette geçen “İki topluluktan biri”, Ebû Süfyân’ın yönetimindeki Kureyş’in ticâret kervanı, diğeri de Ebû Cehil’in yönetiminde Bedir’de savaşmaya giden Mekkelilerin askerî birliğidir. Ashâb-ı kirâmın çoğu, muhtemelen maddî ihtiyaçlarını düzelteceği düşüncesiyle ticaret kervanını ele geçirmeyi arzu ediyordu. Resûl-i Ekrem ise onların bu arzusuna rağmen, Müslümanların mânevî değerini daha da yükseltecek olan düşman ordusuyla savaşmayı tercih etmiş ve Bedir’de onları yenmişti.
Şu âyet de böyledir: “Elbette Biz seninle alay eden o müşriklerin hakkından geliriz.” (Hicr 15/95.)
Bu âyet nâzil olunca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ashâbına, “Allah onların hakkından gelecek” diye müjde verdi. Peygamber Efendimiz ile alay eden bu kimseler, Mekke’de yaşayan bir grup insandı. Bu kimseler Resûl-i Ekrem’e imân etmek isteyenleri ondan soğutmaya ve Allah’ın Elçisi’ne eziyet etmeye çalışırlardı. Sonunda hepsi de, çeşitli şekillerde helâk olup gittiler.
Enes ibni Mâlik radıyallahu anhın haber verdiğine göre, bir gün Peygamber Efendimiz bir grup Mekkelinin yanından geçti. Bunlar Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ardından kaş, göz işaretiyle onu göstererek: “Bu adam kendini peygamber zannediyor.” diye konuşmaya
başladılar. O sırada Peygamber Efendimiz’in yanında Cebrâil aleyhisselâm da vardı. Cebrâil aleyhisselâm parmağıyla onlara bir işaret yaptı. Hepsinin de vücûdunda tırnak büyüklüğünde çıbanlar oluştu, bu çıbanlar iğrenç bir şekilde kokmaya başladı. Kimse onların yanına yaklaşamadı. İşte: “Elbette Biz seninle alay edenlerin hakkından geliriz.” (Hicr 15/95.) âyeti bu olay üzerine nâzil oldu. (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-evsat (İvezullah), V, 173-174, nr. 4986…) Bu kaynaklarda Resûl-i Ekrem ile alay edenlerin Velîd ibni Mugîre, Esved ibni Abdiyegûs ez-Zührî, Ebû Zem’a Esved ibni Muttalib, Hâris ibni Aytal, Âs ibni Vâil es-Sehmî olduğu belirtilmektedir.
”Allah seni insanlardan koruyacaktır.” (Mâide 5/67.) âyeti de böyledir. Bu âyette buyurulduğu üzere Cenâb-ı Hak, Resûl-i Ekrem’ini kendisine zarar vermek, hattâ canına kıymak isteyen birçok kimseden korumuştur. Bu konuda bilinen pek çok sahîh rivâyet vardır.
Bunlardan biri şöyledir: Resûl-i Ekrem Efendimiz bir gazve dönüşünde bir vâdide mola verdi. Askerler ağaçlar altında gölgelenmek üzere çevreye dağıldılar. Resûl-i Ekrem de bir ağacın altında istirahate çekildi, kılıcını da ağaca astı. Peygamber Efendimiz’i öldürmek için fırsat kollayan müşriklerden biri ağaca asılı kılıcı aldı ve Resûl-i Ekrem’e: “Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?” dedi. Allah’ın Elçisi’nin ona cevâben: “Allah!” demesi üzerine, bedevînin elindeki kılıç yere düşüverdi. Sonra Resûl-i Ekrem o adamı serbest bıraktı. (Buhârî, Cihâd 84, nr. 2910, Meğâzî 31, nr. 4135-4136; Müslim, Müsâfirîn 311, nr. 843.) Bu hadis, “Resûl-i Ekrem’in Hilmi, Sıkıntılara Tahammülü, Affı ve Sabrı” bahsinde daha geniş bir şekilde zikredilmiştir. bk. I, 229.
Kaynak: Kadı İyaz, Şifa-i Şerif