Kur’an’ın Özeti Sayılan Ayet

Kur’ân-ı Kerim’in özeti sayılan âyet-i kerîme, bizlere ne anlatıyor?

Her vesileyle kullarını hayra teşvik eden Rabbimiz, kullarına iyiliği öğretmek üzere şöyle buyuruyor:

KUR’AN’IN ÖZETİ SAYILAN AYET-İ KERİME

“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır.” (Bakara suresi, 2/177)

Bu ayet-i kerimenin nüzulüne kıblenin değiştirilmesi meselesinde ehl-i kitabın dedikoduyu ileri götürmeleri sebep olmuştur. O zaman Yahudi ve Hıristiyanlar, kendi kıblelerine yönelmenin daha hayırlı olduğunu iddiada ısrar etmişlerdi. Bu vesileyle onlara ve bütün insanlara hitaben: “Ey İnsanlar! İstenen erginlik ve hayır, yüzlerinizi doğuya ve batıya doğru çevirmeniz değildir.” denilmiştir,

Kur’ân-ı Kerîm’in özeti sayılan bu ayet-i kerime öncelikle iyiliğin ne olmadığını hatırlatmakta, sonra nelerin iyilik olduğunu ana başlıklarıyla bildirmektedir. Böylece bütün söz ve fiillerimizi iyilik çerçevesinde birleştirmeyi teşvik etmektedir. Cevâmiu’l-Kelim olan Peygamberimiz (s.a.v.) ise “iyilik güzel ahlâktır” diyerek iyiliği iki kelime ile hulasa etmekte, iyilik adına yapılacakların ahlâki boyutuna dikkat çekmektedir. İyiliğin ancak güzellikle yapıldığı takdirde makbul olacağını bildirmektedir.

Ayet-i kerimeyi daha iyi anlamak için Kur’ân-ı Kerîm’e baktığımızda şunu görüyoruz ki orada “Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça iyiliğe eremezsiniz...” (Âl-i İmrân suresi, 3/92) tembihatında bulunulmakta ve “… İyilik ve takva üzere yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın...” (Maide suresi, 5/2) emri gelmektedir.

Başka bir ayet-i kerîmede ise “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.” (Nisa suresi, 4/36) ikazı vardır.

Mutaffifîn suresinde ise “iyilerin cennette koltuklar üzerine yaslanmış olarak bulunacağı ve yüzlerine nimetler içinde olmanın sevincinin yansıyacağı” (Bkz, 83/22-24) müjdesi vardır. Bu müjdenin aydınlığında gönlümüzü bir kez daha ilk başta mealini verdiğimiz ayet-i kerimeye açıyoruz ki, orada iyilik cinsinden her şey hulasa edilmektedir. Bu itibarla ayet-i kerimede sayılan iyilikleri burada maddeler halinde özetlemek istiyoruz. Ayet-i kerimede “iyilik” cinsinden sayılanları şu dört maddede özetleyebiliriz:

Birincisi iman esaslarıdır. Hakikaten bütün güzelliklerin ve manevî kemâlâtın başı imandır. İman kalbe yerleşmeden salih amellerin yapılması zordur ve yapılanlardan hayırlı bir semere beklemek yersizdir. Bu bakımdan ayet-i kerimede öncelikle iman esaslarına yer verilmiştir.

İkincisi ibadetlerdir ki, ihtiyaç sahiplerine seve seve gönüllü olarak harcamada bulunmak, namazı kılmak ve zekâtı vermek bu cümledendir. Ayet-i kerimede imandan sonra ibadetlerin zikredilmiş olması önemlidir. Çünkü iman, İslâm ağacının kökü, ibadetler ise onun gövdesi ve dallarıdır.

Dikkat edilirse ayet-i kerimede malın ihtiyaç sahiplerine seve seve harcanmasına öncelik verilmiştir. Çünkü din, candan ve maldan fedakârlığı gerektirir. İslâm kardeşliğinin tesisi ile huzur ve emniyetin sağlanmasında zaruri ihtiyaçların karşılanmasının önemi açıktır. Bunun için de genişlikte olduğu gibi darlıkta ve zorlukta da infaka sarılmak elzemdir.

Üçüncüsü muamelât ve beşerî münasebetlerdir. Bunların başında yapılan anlaşmalara riayet edilmesidir, verilen söze sadık olmaktır. Allah Rasûlü (s.a.v.)’in: “Kıyamet günü hasım olacağı üç sınıftan birinin de Allah adına yemin ettikten sonra sözünden cayan kişi” (Bkz; Buhârî, Buyû, 106) olduğunu buraya not etmek isteriz. Çünkü toplumsal nizamın teşekkülünde ve devamında ahde vefa mühimdir.

Dördüncüsü ahlâkî vasıflardır ki bunların temeli sabırdır. Her türlü zorluk karşısında, darlık ve sıkıntıda, özellikle savaş ve tabii afetlerin sebep olduğu ölüm, açlık ve perişanlık hallerinde sabırlı davranabilmektir.”1

Şunu diyebiliriz; iman, ibadet, muamelât ve ahlâk boyutlarıyla bu ayette özetlenen vazifeleri tam olarak yerine getirmeye gayret edenler imanlarında samimi, amellerinde dürüst olan güzel ahlâk sahipleridir. Şimdi bize gereken, muhtelif sebepleri vesile edinerek bu ve benzeri ayetlere tutunmaktır. Aynı gerekçelerle surelere sarılmaktır. Tutunmamız emredilen “iki sağlam kulp”un ilkine rağbetimiz nispetinde ikincisine de sarılmış olacağız.

Bakışların Terbiyesi

“(Resûlüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır…

Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler…” (Nur suresi, 24/30-31)

Tefsirde belirtildiğine göre, bu ayetlerde hem gözlerin hem de ırzların haram olan şeylerden korunması emredildiği halde “ırzlar” değil “gözler” kısmîlik ifade eden “min” harf-i cerri ile istisna edilmiştir. Çünkü gözden istisna edilen çoktur. Ayet-i kerimede “ferc” lâfzı mutlak olarak zikredildiği halde göz kısmîlik ile mukayyet kılınmıştır. Çünkü gözü kapamak, ırzı muhafaza etmek ve şüphe kirinden korunmak için daha temiz bir davranıştır.

Kâşifî der ki: İnsan vücudunda şeytanın en hızlı hareket eden habercisi gözlerdir. Çünkü diğer duyu organları yerlerinde sakindir. Ancak gözler, uzaktan yakından insanları avlayabilir.

Hadis-i şerifte; “Bana şu altı şeyi yerine getireceğinize söz verin ben de size cenneti söz vereyim: Konuştuğunuz zaman doğru söyleyin, verdiğiniz sözü tutun, size emanet edilen şeyleri güzelce koruyup sahiplerine verin, ırzlarınızı koruyun, gözlerinizi harama kapatın ve başkalarına zarar vermekten elinizi tutun.” (Müsned, V, 325) buyrulmuştur.

Şu halde iffetli nesiller yetiştirmek, kadını ve erkeğiyle bütün mü’min­le­rin bakışlarını disipline etmesine bağlıdır. Ayetlerde iffetli olmanın birinci şartı olarak, bakışların terbiyesine işaret ediliyor.

Dipnot: 1) Hakk’ın Daveti Kur’ân-ı Kerîm Meâli ve Tefsiri, Prof. Dr. Ömer Çelik, Erkam Yayınları, İstanbul, 2013, c. 1, s. 233-234.

Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 338

İslam ve İhsan

BAKARA SURESİNİN FAZİLETİ

Bakara Suresinin Fazileti

BAKARA SURESİNDE GEÇEN DUALAR

Bakara Suresinde Geçen Dualar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.