Kur’an’la Sıdk Yolculuğu

Kur’an ile ülfet yolculuğu sıdk temelinde nasıl gerçekleşebilir?

Ramazan oruç ve Kur’an ayıdır. Bakara 183’te daha öncekilere olduğu gibi İslam ümmetine de farz kılındığı bildirilen oruçtan maksadın takvaya erişmek olduğu ifade edilmiştir. Kur’an’ın Ramazan’da indirildiğine ilişkin ayette ise bu mübarek kitabın hidayet ve rehberlik kaynağı oluşuna atıf yapılır. Buradan oruçla takvaya ermek için Kur’an’ın hidayeti ve rehberliğinin lâzım olduğu neticesini çıkarabiliriz. Bunu temin için ise Kur’an ile ülfete, ülfeti temin için de onunla sıdk temelinde bir yolculuğa çıkmak gerekir.

Sıdk ya da doğruluk sadece sözün hakikate mutabakatı değildir. Sıdk aynı zamanda sözü söyleyenin zihnindeki bilgiye ya da vicdanındaki hisse uygunluktur. İçi dışı bir olmayanın sıdkından söz edilemez. Sıdk ile ilgili ilâve bir mânâ da gereğini yerine getirmektir. Dediğini yapmayan ya da söylediğini yaşamayanın sıdkından bahsedilemez. Bir Arap atasözüne göre sıdk savaşta tehditler savurup durmak değil, bu tehditlerin gerektirdiklerini yapmaktır.

Gerçek ve doğru sözlü olan kişiye sâdık denir. Sıddık ise, sıdkın kendisi ile tarif edildiği insandır. Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- tarafından Hz. Ebubekir radıyallahu anh’a verilen bu lakap söz, fiil ve niyetteki dürüstlüğün bir fanideki en üst seviyesine işaret eder. Kur’an ilk indiği muhatabın kalbinde sıdkı bulmuş, o kalbin ilk muhatabı da zamanla aynı seviye ile maruf olmuştur.

Hz. Ali radıyallahu anh: “Kişinin sıdkı, onun mürüvveti (olgunluğu) ölçüsündedir” buyurmuştur. Kur’an ile sıdk temelinde yapılacak yolculuk bir kemâlât yolculuğudur. Bu yolculuğun tıpkı Peygamber Efendimizin hayatının Kur’an’ın fiili tefsiri olması gibi hayata hayat veren bir muhtevada gerçekleşmesi icap eder. Aksi takdirde Kur’an bilgisi taşıması zor bir yüktür. Bu yükün amele dönüşmeyen boyutu insanı bambaşka mecralara sürükleyebilir, çünkü Kur’an kendisini ciddiye almayanın hüsranını artırır.

KUR’AN’LA SIDK YOLCULUĞU

Kur’an ile ülfet yolculuğu sıdk temelinde nasıl gerçekleşebilir? Sıdk, hem gereğini yerine getirmek hem de içini dışı ile bir kılmaksa bu yolculuğun bir samimiyet yolculuğu olduğunu söylemek mümkündür. Sözde kalmayan, sürekli bir olgunluk arayışı ile öne çıkan bu samimiyet okunan, öğrenilen ve yaşanan her ayetle inkişaf etmeyi getirir. Kur’an’da sıdk kelimesinin geçtiği altı farklı isim tamlaması böyle bir samimiyet yolculuğunun koordinatlarına işaret eder. Bu altı isim tamlaması şunlardır: Lisane sıdk, mak'ade sıdk, mübevvee sıdk, kademu sıdk, va'du sıdk, müdhale sıdk ve mahrece sıdk.

Şuara Suresi 84 ve Meryem Suresi 50. ayetlerde geçen “lisane sıdk” tabiri Hz. İbrahim’in bir duasıdır ve sözü doğru olmak, sonraki nesiller içerisinde doğruluk ve hayırla anılmak şeklinde anlaşılmıştır. Kur’an ile ülfeti artan kişi sözü doğru söyler, boş konuşmaktan ve faydasız işlerden yüz çevirir. İnsanlar arasında sözünün sağlamlığı ile bilinir. Nasibi ölçüsünde Kur’an üslubundan istifade eder. Kur’an ile ülfetinden neyi, nerede ve nasıl söyleyeceğini çıkarmaya başlar. Böyle bir olgunlaşmanın neticesi sonraki nesiller içinde de hayırla anılacak bir mertebeye erişmektir.

KUR’AN’LA ÜLFET

Yunus Suresi 2. ayette geçen “kademu sıdk” ifadesi doğruluk makamı olarak çevrilmiştir. Müfessirler, tabiinden gelen rivayetleri dikkate alarak bu kavramı Peygamber Efendimizin ümmetine şefaati olarak anlamışlardır. Kur’an ile ülfet, o şefaate ermek maksadıyladır. Kur’an’la ülfet yolculuğuna ayağını atan kimsenin basacağı zemin sünnet ve bu sünneti yaşamaktan kaynaklanan şefaat ümididir. Kur’an ile Peygamberimizin arasını ayırarak Kur’an bize yeter diyenler Kur’an yolculuğunda sonu felakete gidebilecek yanlış bir zemine adım atmışlardır.

Kademu sıdk tabirinin Kur’an yolculuğunda telmih ettiği bir diğer mânâ da Peygamberimizin doğruluk makamının ümmetinin de ufku olması hakikatidir. Bazı ulemaya göre bir kimsenin kademi üzere olmak o kimse gibi tasarrufta bulunmak demektir. Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş Peygamberimiz iki dünyada da merhametin adresidir. Kur’an yolculuğunda şefaate ermek isteyen mü’minler de aynı kadem üzere bulunmalı ve Peygamberlerinin ahlâkı ile ahlâklanmalıdırlar.

“Mak’adu sıdk” tabiri Kamer Suresi 55. ayette geçer: “Gücü her şeye yeten ve hükmü her şeye geçen Hükümdar’ın huzurunda, hoşnut olacakları çok şerefli bir hak ve dürüstlük meclisindedirler.” Kur’an’la sıdk temelli bir arkadaşlığın bu dünyada bir makamı olduğu gibi ahirette de makamı vardır. O makam razı olmuş ve razı olunmuş bir halde muktedir bir melikin huzurunda şerefli bir yere sahip olmaktır. Kurtubi’ye göre cennet ehli her gün kendi dürüstlük ve hak makamlarında Yüce Rablerine Kur’ân okurlar.

“Mübbevvee sıdk” tabiri Yunus Suresi 93. ayette geçer. Övülmeye değer, seçkin ve üstün mevki anlamına gelen bu tabir hayatı kolaylaştıran bir refah ve düşmanların şerrinden uzak bir emniyeti ifade etmektedir. Kur’an yolculuğunun dünyadaki karşılıklarından biri de bereket ve selamet ile temayüz etmiş bir hayattır. Kur’an’a sıdk ile yapışan nice insan bunun bizatihi delilidir. Kur’an onların hem şanı hem şerefi olmuş hem de onları namerde de merde de muhtaç olmayacakları bir istiğna ve kalp zenginliği ile seçkinleştirmiştir.

İsrâ Sûresi’nin 80. âyetinde geçen “müdhale sıdk” ve “mührace sıdk” tabirleri, doğruluk ve dürüstlükle giriş ve çıkış anlamlarına gelir. Bazı müfessirlere göre “doğrulukla giriş” (müdhale sıdk) Hz. Peygamber’in hicret sırasında Medine’ye girişine, “doğrulukla çıkış” da (mührace sıdk) Mekke’den çıkışına işaret eder. Fahreddin er-Râzî ise doğruluk ve dürüstlükle giriş ve çıkış yapılanın namaz olduğunu ifade etmiştir. Kur’an yolculuğunda sıdk ile girip çıkmak, Kur’an ile belli bir rutin içerisinde buluşmak ve her buluşmada ilk aşk ve muhabbeti korumaya gayret etmek demektir.

Kur’an’a her defasında doğruluk ve dürüstlük üzere girmek ve aynı hisle çıkmak Allah’ın lütfu olmadan başarılacak bir husus değildir. Ayetin dua ayeti oluşu hikmetlidir: “De ki: "Rabbim! Beni dâhil edeceğin yere hoşnutluk ve esenlikle dâhil et; çıkaracağın yerden de hoşnutluk ve esenlikle çıkar. Katından beni destekleyecek bir kuvvet ver." (İsra, 80) Rabbimizin katından vereceği destekleyici kuvvet Kur’an ile ülfetimizin hep aynı kıvam ve kalitede kalmasını sağlayacak bir teyakkuz halidir. Kur’an ile münasebette yorgunluk, bıkkınlık ve büyüklenme hallerinden Allah’a sığınmak gerekir.

“Va’de sıdk” tabiri dosdoğru vaat mânâsına gelir ve Ahkaf Suresi 16. ayette geçer: “İşte, yaptıklarının iyisini kabul edeceğimiz ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu, onlara öteden beri yapılagelen doğru bir va’ddir.” Doğru vaat, gerçekleşmesinde hiçbir tereddüt olmayan vaattir. Kur’an’la sıdk yolculuğu, işte bu tereddüt olmayan vaade doğru bir yolculuktur. Bu yolculuğun kendisi ile yapıldığı Kur’an zaten bizatihi bir “va’de sıdk”tır. Onunla ülfet bu vaadin emniyetini yaşamaktır. Onu refik edinmek bu vaadin şâhidi ve müşâhidi olmaktır.

Kur’an haktır. Rabbimizden bir öğüttür. Gönüllerdeki dertlere şifadır. Mü’minlere rehberdir, rahmettir. Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Yukarıda izah edilen ve sıdk kelimesini tamlayan her kelime Kur’an’ın kabına varılmaz derinliğine dair bir işaret fişeğidir. O öyle bir doğruluk sözü, öyle bir makam, öyle bir zemin, öyle bir vaat, öyle bir bereket diyarıdır ki oraya ancak doğruluk ve dürüstlükle girilir ve çıkılır, orada ancak doğruluk ve dürüstlükle ikamet edilir. Oranın edebini gözetenin Allah makamını da mevkiini de sözünü de sıdk ile müzeyyen kılar.

KUR’AN’LA SIDK TEMELLİ BİR YOLCULUK

Kur’an’la sıdk temelli bir yolculuğa mecburuz: “İman edenlerin, Allah’ın zikri ve Kur’an’dan inen gerçekler karşısında kalplerinin saygı ve ürpertiyle yumuşayıp Allah’ın emirlerine tam teslim olma vakti hâlâ gelmedi mi? Sakın onlar, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar! Çünkü o kitap verilenler, vahye muhatap olmalarının üzerinden belli bir zaman geçince, artık ona olan saygılarını yitirmişler ve neticede kalpleri kaskatı kesilmişti. Onların pek çoğu Allah’a taatten ve dinin sınırlarından çıkmışlardır.” (Hadid, 16) Kur’an’a saygısını yitirmek sıdkını yitirmek demektir. Bundan Allah’a sığınırız.

Kur’an’la sıdk temelli bir yolculuk, bir tedebbür yolculuğudur. Tedebbür, bir işin sonucuna bakarak onunla ilgili tedbir almak, tefekkür ve teemmül etmek, izini takip etmek, tabi olmak, bir şeyin sadece ön yüzünü değil arka planını da dikkate almak demektir. “Onlar Kur’an’ı tedebbür etmiyor, inceden inceye düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerinde üst üste kilitleri mi var?” (Muhammed, 24) ayeti bu vazifeyi ve dolayısıyla vahyin kalp ile buluşması gerektiğini ifade etmektedir. Kalbin üzerindeki kilitleri kaldırmak anlamak ve bilmekten öte yaşamak ve tatbik etmeye matuftur.

Kur’an’la sıdk temelli bir yolculuk aslında Kur’an kalbine indirilen En Güzel İnsan’ın Kur’an’la yaşadığı hayatı en ince ayrıntısına kadar tatbik etme gayretine girmek demektir. Kur’an’dan çıkartılacak en güzel hayatı Peygamber Efendimiz ve maiyetindekiler bizzat yaşamışlardır. Şimdi bize düşen bu hayatı bir hayat tarzı olarak örnek almaktır. Kur’an’la çıkacağımız sıdk yolculuğu Kur’an’ın filli tefsiri sünneti tatbik etme ve yaşama yolculuğudur. Ramazan böyle bir yolculuğu teşvik edecek ve kolaylaştıracak bir rahmet iklimidir. Rabbimiz istifade etmeyi nasip etsin.

Kaynak: Mehmet Lütfi Arslan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 469

İslam ve İhsan

SIDK NEDİR?

Sıdk Nedir?

SIDK / SADAKAT İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

Sıdk / Sadakat İle İlgili Örnekler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.