Kurban Kimlere Vaciptir?

Kurbanın nisabı nedir? Kurban kimlere vacip olur? Nâmî ve nâmî olmayan mallar nelerdir? Kadınlar kurban keser mi? İslam’da kurban mükellefiyeti.

Evvelâ mükellef, yani âkil ve bâliğ olup, ayrıca kurban kesmeyi vâcib kılacak zenginlik nisâbına ulaşan Müslümanlara kurban kesmek vâciptir.

KURBANIN NİSABI NEDİR?

Bu nisab, miktar olarak aynı olsa da mâhiyet bakımından zekâtın nisâbından farklıdır. Şöyle:

“Havâic-i asliyyesi yani onsuz hayatını sürdürmenin mümkün olmadığı ihtiyaçları bir kenara bırakıldığında, bunun üzerinde 80 küsur gram altına veya ona muâdil bir zenginliğe sahip olan bir kimse, kurban kesmekle mükelleftir.” Ancak kurban kesme mükellefiyeti, zekât verme mükellefiyetinden farklı olarak şu şekilde karşımıza çıkar:

Bir kimsenin, sözünü ettiğimiz aslî ihtiyaçları yani yaşamak için olmazsa olmaz ihtiyaçlarının üzerinde 80 gram altına denk bir zenginliğe sahip olması, o kişiyi otomatik olarak zekât verme mükellefi kılmaz.

Fakat ona zekât almayı yasak hâle getirir. Yani bu kişi; zekât alacak kadar fakir değildir, verecek kadar zengin de değildir.

Bunun üzerine zekât verme mükellefiyetinin de eklenmesi için, bu zenginliğin vasıflı olması aranır. Yani nâmî / doğurgan / üretken, artış kabiliyeti bulunan bir zenginlik olması, ayrıca o birikimin üzerinden bir yıl geçmesi gerekir.

Kurban mükellefiyeti için üzerinden bir yıl geçme şartı da yoktur. Bu zenginliğin nâmî olma özelliğinin bulunması da aranmaz.

NAMİ VE NAMİ OLMAYAN MALLAR

Nâmî mallar: Altın, gümüş, para, besi hayvanları, toprak mahsulleri ve ticaret için alınan mallardır.

Nâmî olmayan mallar: Binek hayvanları, vasıta, oturulan ev, ev eşyaları, üretimde kullanılan makine, âlet ve edevat gibi mallardır. Misalle daha iyi anlaşılacaktır:

Söz gelimi bir adamın evi var, arabası var, aylık geliri var. Bir de kenarda arsası var. Ticaret için, emlâkçılık için aldığı bir arsa değil, mîras yoluyla kalmış bir tarla veya; «Gelecekte bir ev yaparım.» niyetiyle aldığı bir arsa. Bu arsanın zekâtını vermekle mükellef değildir. Başka bir zenginliği yoksa bu arsanın varlığı bu kişiyi, zekâtla mükellef kılmaz.

Fakat bu arsanın varlığı, (değeri 80 gram altını geçiyorsa) onu kurban mükellefi yapar. Çünkü nâmî olmasa da ihtiyaç fazlası bir servettir. İkinci bir araba, aslî ihtiyaç fazlası eşyalar, evdeki tablo ve benzeri kıymetli varlıklar da böyledir. Toplamda 80 gram altın değerine ulaşan bir fazladan varlık oluşturdukları takdirde kurban mükellefiyeti doğururlar. Bu bakımdan kurban, sadaka-i fıtır ile aynı hükümdedir.

Burada dikkat edilmesi gereken bir başka husus da mülkiyetin sahibi meselesidir. Yani bir evde bey ayrı, hanım ayrı mükellef olabilir.

Dînimizde mülkiyet ayrımı (mülkiyetin müstakilliği) söz konusudur. Yani kadının mülkiyeti ayrıdır, erkeğin mülkiyeti ayrıdır, çocuğun mülkiyeti ayrıdır. Hattâ anne karnında cenin hâlindeki çocuğun bile, kendine ait mülkiyeti vardır. Dolayısıyla bir kadının altınları vardır, düğünde takılmıştır. Kocası mehir olarak vermiştir. Yahut babasından kalmıştır. Kadın zengindir, kurban mükellefidir. Ama beyi, aylık ücretle çalışan, ayrıca bir birikimi olmayan bir emekçidir. Onun nisap miktarı oluşmadığı için dînî kriterlerimiz açısından zengin değildir.

Kadın kurban mükellefidir ama erkek kurban mükellefi olmayabilir. İkisi de ayrı ayrı zengin ise, yine mezhebimizde ayrı ayrı kurban kesmeleri vâcib olur.

Kaynak: Ahmet Hamdi Yıldırım, Yüzakı Dergisi, Sayı: Temmuz 2022

İslam ve İhsan

KURBAN İLE İLGİLİ SORULAR

Kurban ile İlgili Sorular

KURBAN NEDİR?

Kurban Nedir?

KURBAN NEDİR? KURBANIN ÖNEMİ, HİKMETİ VE FAYDALARI NELERDİR?

Kurban Nedir? Kurbanın Önemi, Hikmeti ve Faydaları Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.