Kurbana ve Kurbanlık Hayvanlara Hürmet
Âyet-i kerîmede, “Biz, (kurbanlık olarak seçtiğiniz) büyükbaş hayvanları da Allâh’ın şiarlarından (O’nu hatırlatan nişânelerden) kıldık...” (el-Hac, 36) buyrulduğu üzere kurban da İslâm’ın şiarlarındandır. Bu sebeple kurbana ve kurbanlık hayvanlara Allâh için hürmetkâr olmak îcâb eder.
Bütün ibâdetlerde olduğu gibi, kurbanda da aslolan, tâzîm ve takvâ hisleridir. Nitekim Allâh Teâlâ şöyle buyurur:
“Allâh’a, kestiğiniz kurbanların ne etleri ne de kanları ulaşır. O’na ancak sizin takvânız ulaşacaktır...” (el-Hac, 37)
Âlemlerin Efendisi’nin kurban vâsıtasıyla Allâh’a göstermiş olduğu tâzîme, şu hâdise güzel bir misal teşkil eder:
Müslümanlar umre yapmak üzere Hudeybiye’ye kadar gelmiş, ancak müşrikler Mekke’ye girmelerine mânî olmuşlardı. Ashâb-ı kirâm, yanlarında kurbanlıklarını da getirmişlerdi. Bunlar arasında, Bedir Gazvesi’nde ganimet olarak ele geçirilen ve burnunda gümüş halka takılı olan Ebû Cehil’e âit iyi cins bir deve de bulunuyordu. Bu deve, kurbanlık develerle birlikte yayıldığı sırada, kaçarak Mekke’ye kadar gitti ve Ebû Cehil’in evine vardı. Amr bin Aneme -radıyallâhu anh- da devenin ardından gitti. Birtakım kimseler onu Amr’a teslîm etmek istemediler. Daha sonra bu deveye karşılık yüz deve vermeyi teklîf ettiler. Durumdan haberdar olan Peygamber Efendimiz:
“–Eğer biz onu, kurbanlık olarak belirlememiş olsaydık, dileğinizi yerine getirirdik!” buyurdu. (Vâkıdî, II, 614)
Burada Allâh Resûlü’nün hilm ve müsâmaha sıfatı ile Allâh’a tâzîmi müşâhede edilmektedir. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insanların en yumuşak huylusu idi. İnsanların meşrû isteklerini kırmak âdeti değildi. Burada görüldüğü gibi kâfirlerin isteğini de yerine getirecekti, lâkin O’ndaki, Allâh’a ve dîninin alâmetlerine olan tâzîm hissi, her şeyin üzerindeydi. Bu sebeple Allâh için kurban kesilmek üzere işâretlenmiş bir deveyi başka yönde kullanmadı.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları