Küresel Belirsizlik Çağında Beklentiler

Trump'ın ikinci döneminde Dünyayı neler bekliyor? Dünyayı tehdit eden jeopolitik risklere dair beklentiler...

Enflasyonist ortamda en çok müşteki olunan konunun fiyat öngörüsüzlüğü olduğunu söylüyor ekonomi uzmanları. Özellikle de Türkiye’de. Benzer bir öngörüsüzlük şu sıralar küresel jeopolitik için de geçerli. Doğusundan batısına tüm dünyada kutuplaşmanın iyiden iyiye ivmelendiği şu son süreçte yaşananların ardından uluslararası siyaset bilimcileri de küresel jeopolitiğe ilişkin öngörüde bulunmada bir hayli zorlanıyorlar.

Zorlanmakta haklılar zira gerçekten de her gelen gün gideni aratıyor adeta. Batı dünyasının himayesi altındaki Siyonist yapı soykırım politikasını bütün fütursuzluğuyla sürdürürken bu soykırımı gerçekleştiren Siyonistlerin daha ne kadar kötüleşebileceği, soykırım savaşının nerede duracağı öngörülemiyor. Kutuplaşan dünyanın blokları yaklaşmakta olan çok daha gerilim yüklü günler için siyasi, askeri tahkimat yapmakla meşguller. Gazze’deki soykırım hayatın olağan akışının bir parçası olarak görülüyor adeta.

Sonuçları öngörülemeyen seçim sonuçları, küresel çapta dijital sistem sorunlarının ardından konuşulan dijital kıyamet senaryoları dünyanın nereye gittiğine dair diğer belirsizlikler…

Avrupa, Amerika, Ortadoğu, Asya, Balkanlar, Kafkaslar velhasıl neredeyse tüm dünya, siyasi krizlerle, jeopolitik gerilimlerle tabir caizse fokur fokur kaynıyor. Velhasıl 3. Dünya savaşının hemen eşiğinde olduğumuz gibi ürperten senaryolar dillendirilse de dünyanın geleceğine ilişkin derin bir belirsizlik hâkim.

“Erdoğan’ı Göndereceğiz” Diyen Biden Gitti!

-Bir zamanlar küresel siyasete yön veren önemli aktörlerin başında gelen ama artık hegemonyasını yitirmeye başlayan ABD, Kasım ayında kritik bir seçime gidiyor. Beyaz Saray’ın yeni ev sahibi kim olacak sorusunun cevabını en az Amerikalılar kadar dünya kamuoyu da merakla bekliyor.

-Cumhuriyetçilerin adayı “önce Amerika” söylemiyle içeriye odaklanan, faşist söylemleriyle hem içeride hem de dışarıda yoğun biçimde tartışılan lideri Donald Trump. Rakibi ise bu satırların kaleme alındığı güne kadar yaşlılığı ve kaybetmeye başladığı zihni melekeleri nedeniyle Demokratların dahi kazanmasına şüpheyle yaklaştığı Joe Biden idi.  Ancak Trump, karşısında kesin kaybedecek gözüyle bakılan, “Tanrı çekilmemi isterse ancak çekilirim” diyen Biden, üzerinde kurulan baskıya daha fazla dayanamadı ve yarıştan çekildi. Ya da daha doğru ifadeyle müesses nizamın siyasi darbesi ile adaylıktan el çektirildi. “Erdoğan iktidarını değiştirmek için muhalefeti destekleyeceğiz” diyen Biden’ın kendisi gitti. Trump kadar şanslı olmayan Biden müesses nizamın siyasi suikastından kurtulamadı.

Trump 2.0 Dönemi ve Beklentiler

- Şayet Biden adaylıktan çekilmeseydi 13 Temmuz’daki suikast girişiminden kıl payı kurtulan Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Kasım ayında gerçekleşecek seçimden zaferle çıkacağı kesin gibi görülüyordu. Biden’ın rakibi kesinleşmemekle birlikte büyük ihtimalle şimdiki Başkan Yardımcısı Kamala Harris olacak. Muhtemel Trump-Kamala yarışında da ibre yine Trump’ı gösteriyor. Trump’ın sandıktan zaferle çıkacağı öngörüsü ön planda. Zira kamuoyu yoklamaları Harris’in Trump karşısındaki şansının en az Biden kadar düşük olduğunu gösteriyor. “Harris’i yenmek Biden’ı yenmekten daha kolay olacak” diyen Trump’da Demokratların muhtemel Kamala tercihinden memnun.

Elbette kesinleşen bir durum söz konusu değil. Kasım ayında gerçekleşecek seçimlere kadar köprünün altından daha çok sular akabilir. Ancak ekonomi jargonuyla ifade edilecek olunursa ABD ve dünya kamuoyu Trump’ın seçim zaferini şimdiden satın aldı denebilir. Hatta “Trump 2.0” diye kodlanmaya başlanan Trump’ın ikinci dönemine dair ABD ve dünyayı neler beklediğine ilişkin analizler yapılıyor, muhtemel senaryolar yazılıp çiziliyor. Biz de hem ABD’yi hem dünyayı neler beklediğine ilişkin öngörülerimize yer vermek istiyoruz bu ayki dünya gündemi sayfalarımızda.

“Suikast ABD’yi Daha da Parçalayacak”

-Dünyadaki kutuplaşma gibi kendi içinde ortadan ikiye bölünmüş “ABD’yi neler bekliyor?” sorusuyla başlayalım. Kısaca ifade etmek gerekirse ABD’yi bir hayli zor günler bekliyor. Bunu bizzat Amerikalı siyasiler, siyaset bilimcileri ve kendi medyası söylüyor. Hatta 2025’in ABD için kırılma yılı olabileceği ifade ediliyor. Mesela Foreign Affairs dergisi ABD’yi bekleyen o zor günleri hatta yılları “Amerika'nın Yaklaşan İstikrarsızlık Çağı” diye tanımlıyor. New York Times (NYT) Trump’a suikast girişiminin “ABD’yi daha da parçalayacağını” söylüyor.

“ABD Siyasetinde Şiddete Yer Yok” Lakırdısı

-ABD’deki müesses nizam, hukuki birtakım yollarla engellemeye çalışsa da Trump’ın yeniden aday olmasının önüne geçemedi. 13 Temmuz’da gerçekleşen suikast girişiminin ardında kimlerin olduğu meselesi netleştirilmiş değil. Ancak Amerikan müesses nizamı ciddi bir zan altında. Emperyal hedefleri doğrultusunda tüm dünyada şiddeti bir araç olarak kullanan ABD’nin müesses nizamının içeride de şiddeti araçsallaştırma ihtimalinin çok yüksek olduğuna dikkat çekiliyor. Zira bu noktadaki sicilleri herkesin malumu.  14 Nisan 1865'te vurularak öldürülen Abraham Lincoln’den bu yana tam 8 ABD başkanı suikasta uğradı. Bu suikastların dördü ölümle sonuçlandı. Yani Trump’a yönelik suikast sonrası Biden’ın ileri sürdüğü gibi “ABD siyasetinde şiddete yer yok” lakırdısı boş bir lakırdı. Dünyada gerçekleştirdikleri katliamlar gibi içeride siyaseti dizayn ederken de şiddeti kullanmaktan çekinmeyen bir yönetim anlayışına sahipler.

Trump’la da Trump’sız da “Trumpizm” İdeolojisi Devam Edecek

Trump’a yönelik suikast ölümle sonuçlanmış olsaydı bugün bambaşka bir ABD gerçeğini konuşuyor olacaktık kuşkusuz. Ancak ABD açısından tehlike geçmiş değil. Trump, ABD müessese nizamı tarafından bir şekilde siyasetin dışına itilse de onun siyasi tarzını ve ideolojisini tanımlamak için kullanılan ve artık siyasi literatüre giren "Trumpizm” ideolojisi ABD’de güçlenmeye devam ediyor.

Trump’ın başkan yardımcısı adayı olarak seçtiği J.D. Vance, Trump sonrası “Trumpizm” ideolojisini sürükleyecek en güçlü isim olarak görülüyor. Hatta Trump’ın klonu olarak anılan 39 yaşındaki Vance’in etkili hitabetiyle, karizmasıyla Amerika’daki aşırı sağcı kanattaki “Trumpizm” ideolojisini çok daha yukarılara taşıyacak bir isim olarak görülüyor. Sadece aşırı sağ cenahta değil Vance’in Amerika’daki siyasal bölünmeden bıkan kararsız seçmende de karşılık bulabileceğine işaret eden Batı medyası, daha şimdiden Vance’i 2028 için en ideal başkan adayı olarak gösteriyor.

Mesela, Vance’in adaylığını büyük endişeyle karşılayan Danimarka medyasından Berlingske “Avrupalılar olarak kaygılanmalı ve kendimizi de kandırmamalıyız” derken hem ABD hem de Avrupa açısından sıkıntının büyük olduğuna işaret ediyor ve ekliyor:

“Vance’in başkan yardımcılığı adaylığı, Trump’ın başını çektiği siyasi hareketin onunla sona ermeyeceğinin ve on yıllar sürecek sıkıntılı bir sürecin daha yeni başladığının göstergesi.”

Velhasıl bir tarafta “Önce ABD” söylemiyle, ulusal çıkarları ön planda tutan, faşistlik derecesinde göçmen ve mülteci karşıtlığını bayraklaştıran “Trumpizm” ideolojisi diğer tarafta ABD’nin dünya jandarması rolünü sürdürmesini savunan, kaybetmeye başladığı hegemonyasını yeniden tahkim etmeye çalışan ABD içindeki küreselci cephe arasındaki güç mücadelesi öyle kolay kolay son bulmayacak ve bu kutuplaşma hem içeride hem dışarıda ciddi sonuçlar doğuracak.

Trump 2.0 Döneminde Dünyayı Neler Bekliyor?

Peki, Trump 2.0 döneminde dünyayı tehdit eden gerilim dolu atmosfer nereye evrilecek? 3. Dünya Savaşı söylemleri daha mı çok yankılanacak yoksa içeriye odaklanma stratejisindeki Trump, küresel jeopolitikte tansiyonu düşüren hamlelerde bulunabilir mi?

-Kutuplaşan dünyada suların durulması öyle kolay gözükmüyor. Beyaz Saray’da kimin oturduğuna bakılmaksızın şimdiye kadar dünyaya kan ve gözyaşından başka bir şey getirmeyen ABD’nin dünyaya barış getireceğini elbette kimse beklemiyor ve dillendirmiyor da. Ancak Trump’ın "Önce Amerika" politikası nedeniyle Ukrayna-Rusya savaşı farklı bir noktaya evrilebilir. Biden’ın, Ukrayna’ya sağladığı askeri ve ekonomik yardımlarla körüklediği Rusya’yı yıpratma savaşında yardımların kesilmesi halinde Ukrayna, teslim bayrağını beklenenden çok daha önce çekebilir. Bu yüzden Avrupa ülkeleri özellikle de Ukraynalılar endişeli. Zira kaybeden olarak Ruslarla masaya oturmak zorunda kalabilir.

“Önce Amerika” Ama Siyonist Yapı Hariç

-Trumpizm, “Önce ABD” vizyonuyla hareket etse de söz konusu Siyonist yapının çıkarları olunca işgal devletinin çıkarları ABD’nin çıkarlarının da önüne geçiyor. Bu konuda Cumhuriyetçiler ile Demokratların yaklaşımları arasında hiçbir fark yok. Hatta, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyan, ABD Büyükelçiliği'ni Kudüs'e taşıma kararını veren, bir muhtar edasıyla işgal altındaki Golan Tepeleri’ni Siyonistlere bağışlayan(!) Trump ve ekibi, İsrail’deki soykırımcı faşistlerle muhtemelen çok daha uyumlu çalışacak.

Trump, ilk iktidar döneminde Ortadoğu politikasını Yahudi damadı Jared Kushner’e teslim etmişti. Kushner de Siyonistlerin çıkarları doğrultusunda kimi Arap ülkelerini bir araya getiren İbrahim Anlaşmalarının mimarı oldu. Trump, muhtemel başkanlığında damadını yeniden bu göreve atar mı bilinmez ancak “Gazze'de “İsrail'in sonuna kadar gitmesini, ABD'nin İsrail’e engel olmaması gerektiğini” söyleyen başkan yardımcısı adayı olarak açıkladığı J.D. Vance’ın, Siyonistlikte, Trump’ın damadıyla yarışacağından kuşku yok. “İran'a karşı Sünni devletlerle ortaklık kurulması” gerektiğini savunan Trump’ın müstakbel başkan yardımcısı Vance, İbrahim Anlaşması’nın yeniden hayata geçirilmesi görevini üstlenebilir. 

-İlk dönem başkanlığında dillendirdiği “Aptal, sonsuz savaşlar, bizim için sona eriyor!”  diyen Trump’ın Ortadoğu’dan asker çekme ihtimali söz konusu olabilir mi? Evet, olabilir. Ancak Gazze’deki soykırımın bölgesel bir savaşa evrilebileceği bir dönemde İsrail’in bunu istemeyeceği açık. Hele Cumhuriyetçiler içinde çok daha güçlü bir oranda bulunan İsrail’e tapınan Neo-conlar bu çekilmeye karşı çıkacaktır. Bölgede bir “Teröristan” kurmak hedefi ile Suriye ve Irak’ta besledikleri terör unsurlarına yaptığı onca yatırımın boşa çıkmasına ABD müesses nizamı razı olur mu? Bölgeden çekilmenin ABD’ye ve müttefiklerine belli bir maliyeti olsa da maliyet-fayda hesabı yapmakla maruf, ne yapacağı öngörülemeyen Trump söz konusu olunca bütün seçeneklerin masada olacağını söylemek gerekiyor.

Foto Altı: Trump’ın Muhtemel Rakibi Harris Kimdir?

Küreselcilerin Donald Trump karşısında kazanması için umut bağladıkları Kamala Harris anne tarafından Hindistan baba tarafından Jamaikalı. Trump'ın Suriye'den çekilme kararını eleştiren ve 1915 olaylarını 'soykırım olarak tanıyan tasarıyı' imzalayan bir isim. Eşi Douglas Emhoff Yahudi’dir. İkisi de koyu LGBT’ci.

Dünyayı Tehdit Eden Jeopolitik Risklere Dair Beklentiler

-Genel olarak küresel çapta jeopolitik riskler artarken Gazze’deki soykırım savaşının bölgeselleşme ihtimali her geçen gün daha da yükseliyor. Netanyahu ve faşist kabinesi kendi siyasi istikballeri için savaşı Lübnan’ın ardından Yemen’e taşıma niyetinde.

-Türkiye-Suriye arasındaki ilişkilerin geleceğine dair belirsizlik sürüyor. Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma noktasında en büyük çabayı sarf eden Türkiye’ye karşı Esed rejiminin yaklaşımı küçük olsun benim olsun modunda. Ülkesi bölünmüş umurunda değil. Butik Nuseyri cumhuriyetinde hükümdarlığını sürdürmeye razı.

Türkiye’nin Suriye’yi bölmeye çalışan teröristlere karşı iş birliği yapmak teklifine yanaşmıyor. Esed açısından öncelikli tehdit laik, dinsiz PKK/PYD değil, İslamcı dediği sünni muhalifler. Türkiye’deki mültecilerin geri dönüşünü zaten istemiyor. Bu noktada Suriye’nin demografik yapısını değiştiren Tahran’ın baskısı altında. 

 Açıkçası mevcut siyasi dengeler göz önüne alındığında ilişkilerin yakın zaman normalleşmesi bir hayli zor gözüküyor. Esed, normalleşme için eski kararlılıkta olmasa da Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilmesini istiyor. “Terörist” dediği muhaliflere Türkiye’nin verdiği desteğin sonlanmasını talep ediyor. Esed yönetimine muzahir çevreler Şam’ın Ankara’ya karşı güven sorunu yaşadığı ileri sürüyor. Bir milyon insanını katleden milyonlarcasını göçe zorlayan Esed’e nasıl güvenileceğinden ise hiç bahsetmiyorlar.

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 462

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.