Küresel Siyonizm İçin Yolun Sonu

GÜNDEM

Batı dünyası bayraklaştırdığı değerlerini yıkma pahasına neden işgal devletinin soykırımın ortağı olmada bir beis görmüyor? Neden çocukların, kadınların katledilmesine dahi meşruluk kazandırma gayreti içinde? Neden tüm insanlığı tehdit eden bir soykırımcı yapının hamiliğini yapıyor? Bunu sadece Yahudi lobilerinin güçlü etkisi ile açıklamak yeterli mi?

Aksa Tufanı sonrası Gazze’de yaşananlar gösterdi ki bölgede cereyan eden savaş, Filistinliler ile işgal devleti arasında gerçekleşen bir sınır, bir toprak paylaşım savaşı değil aslında. Bu savaş, küresel Siyonizm ile bizatihi insanlık arasında cereyan eden bir savaştır.

-Siyon, Ahd-i Atîk’te Kral Dâvûd tarafından ele geçirilip krallığın merkezi yapılan Kudüs şehri için kullanılmış bir isimdir. Siyon kelimesine dayanan Siyonizm ise Yahudi halkının Filistin’de Yahudi devleti kurmayı hedefleyen Yahudi milliyetçiğini temel alan bir ideoloji olarak tanımlanmaktadır. Ancak Siyonizm yine de dini bir hareket değil, siyasi bir harekettir. Yani Yahudilik inancıyla direkt ilintili bir durum söz konusu değildir. Nitekim Siyonizm karşıtı kimi Ortodoks Yahudi grupların Siyonist işgal devletine karşı mücadelelerini Gazze’deki soykırımdan sonra çok daha yoğun bir şekilde görmekteyiz.

Siyonist Olmak İçin Yahudi Olmaya Gerek Yok

-"Siyonist olmanız için Yahudi olmanıza gerek yok. Ben bir Siyonistim, İsrail olmasaydı, dünyada tek bir Yahudi bile güvende olmazdı."

Hristiyan ABD başkanı Joe Biden böyle söylüyor. Zira hem Hristiyan olup aynı zamanda Siyonist olabiliyorsunuz. Yani “Hristiyan Siyonistler” de var. Hem de dünyadaki Yahudi Siyonistlerden sayıca çok ama çok daha fazlaca.

Hristiyan Siyonizm, Yahudilerin kutsal topraklara dönüşünü savunan bir ideolojidir. 1948’de İsrail devletinin kuruluşunu İncil’deki kehanete uygun olduğunu savunan bu ideoloji İsa'nın ikinci gelişi için Yahudi egemenliğinin yeniden kurulması ve Yahudilerin "İsrail'de toplanmasını" bir ön şart olarak kabul ediyor.

-Bir de son dönemde siyasi literatüre giren bir tanımlama olarak “Siyonist Araplar” var. Özellikle de Arap Baharı sonrası Ortadoğu jeopolitiğindeki gelişmelere paralel olarak işgal devleti ile bölgenin kimi Arap rejimlerinin ideolojik ve siyasi yaklaşımlarının örtüşmesinden dolayı muhalif Arap medyasının siyasi literatürü dahil ettiği bir kavram olarak. İsrailli gazeteci Eddie Cohen’in geçtiğimiz yıllarda söylediği; "Mısır lideri Abdulfettah Sisi benden daha Siyonist. Gazze'yi boğuyor ve İsrail'den çok Hamas'tan nefret ediyor.” sözlerini burada bir kez daha hatırlatmış olalım.

-Velhasıl, tüm bu tespitlerden sonra işgal devletinin sekiz aydır Gazze’de dünyadan yükselen tepkilere aldırış etmeden soykırımını pervasızca sürdürmesini, dünyaya meydan okumasını, fütursuzluğunu, kibrini anlamlandırmak daha kolay olacaktır herhalde. Netanyahu’nun faşist yönetimi dünyaya meydan okuyor zira, Hristiyan’ıyla, Yahudi’siyle hatta kimi Arap rejimlerinden müteşekkil Küresel Siyonizmin desteğini sonuna kadar yanında hissediyor.

Ancak Aksa Tufanı Siyonist yönetimin kırılganlığını ortaya çıkarmakla kalmadı aynı zamanda şimdiye kadar “antisemitizm” suçlamaları ile kamufle edilen Küresel Siyonizm gerçeğini de tüm dünyanın göreceği şekilde ortaya çıkmasını sağladı. Aksa Tufanı ayrıca ifade özgürlüğü, demokrasi, insan hakları gibi Batı’nın kullandığı bütün maskeleri düşürdü. Sağa sola insan hakları karnesi düzenleyenlerin, söz konusu İsrail olunca 15 bini çocuk 40 bini geçkin Filistinlinin öldürülmesini nasıl meşrulaştırmaya çalıştıklarını, dertlerinin hiçbir zaman insan hakkı olmadığını gün yüzüne çıkardı.

7 Ekim’den bu yana Gazze’de yaşananlar Siyonistlerin şimdiye kadar oluşturduğu algıyı da değiştirdi. Siyonistlerin insanlıktan nasibini almamış adeta bir başka gezegene ait olduklarını gösterdi Aksa Tufanı. Gazze’de yaşananların ardından artık dünyada kimse Amerika’nın özgürlükler ülkesi olduğuna inanmıyor. Buna önemli oranda Amerikalı gençler de dahil. Sonra antisemitizm yaftası da artık eskisi gibi para etmiyor. Siyonistlerin yıllar boyunca oluşturdukları tabu yıkılmaya başladı zira.

Siyonistleri Endişelendiren Dönüşüm

-"Endişelenmek için önemli bir nedenimiz var. Şu anda ABD üniversitelerinde öğrenim gören ve İsrail’e yönelik protesto gösterilerine katılan öğrenciler yakın bir gelecekte kongre üyesi, senatör hatta belki de başkan olacaklar.”

İsrail’in önde gelen gazetelerinden Haaretz’deki analizinde Miki Gitson ABD kamuoyunda değişen İsrail algısına dair işgal devletinin kaygılarını böyle ifade ediyor. Aslında Yahudi yazar kaygısında son derece haklı. Evet, söz konusu Siyonist rejim olunca Netanyahu ve Biden arasında bir fark kalmıyor. Evet, söz konusu İsrail olunca Avrupalı siyasetçiler dünyaya empoze ettikleri bütün Batılı değerlerini yıkma pahasına soykırımın ortağı olmada bir beis görmüyorlar. Ancak bugün bu durumun sürdürülebilir olmadığının artık onlar da farkındalar.

Gazze’de gerçekleştirdikleri soykırım sonrası tüm dünyada işgal devletine bakışta son derece önemli bir değişim ve dönüşüm yaşanıyor. ABD başta olmak üzere Batı dünyasının üniversitelerinde haftalardır süren ve soykırıma son verilmesini talep eden eylemler, dünya genelinde faşist Netanyahu yönetimini telin eden protesto gösterileri, uluslararası sanat ve akademi dünyasının vicdan sahibi isimlerinden yükselen eleştiriler, analizler, kamuoyu araştırmaları bunun en önemli göstergesi. Tüm baskılara ve tehditlere rağmen Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin bebek katili Netanyahu hakkında savaş suçlarından tutuklama kararını talep etmesi dünyada bir şeylerin artık değiştiğini gösteriyor. 

Amerikalı Hollywood oyuncusu 77 yaşındaki Susan Sarandon diyor ki;

"Filistin'de bir işgal kolonisi var. Burada, Amerika Birleşik Devletleri'nde korkuya karşı, sessizliğe karşı, ötekilere nefret yaymaya karşı bir devrim gerçekleşiyor... Katledilmiş çocukları, açlıktan ölen bebekleri, feryat eden anneleri, ailelerini bulmak için enkazı eşeleyen babaları gördüğünüzde başka tarafa bakanların sessizliği, bu kabul edilemez. Şimdi, güçlülerin anlatısını bozmak, adalet için mücadele etmek tek başına yapılacak bir iş olmayabilir, yorucu olabilir, ancak 75 yıldır bunu yaşayan Filistin halkı için Gazze'de, Refah'da olanlarla karşılaştırıldığında hiçbir şey değildir.”

-Yapılan anketlerden çıkan sonuçlardan da ABD’de değişen İsrail algısına ilişkin değişimi gözlemlemek mümkün. ABD tarihinde ilk kez, Amerikalı gençlerin Filistin'e olan destekleri, İsrail'e olan desteği geçtiğini gösteriyor. Harvard Harris tarafından yapılan son ankete göre, 18 ila 24 yaş arasındaki gençlerin çoğunluğu, İsrail'in Hamas'ı ortadan kaldırma çabalarını dahi haklı bulmuyor. Amerikan genç nesli arasında WASP’ların (Avrupa kökenli beyaz Amerikalıların) oranının giderek azaldığına dikkat çekiliyor. Beyaz olmayanların genellikle İsrail'e daha az sempati duymasının, gençler arasında Filistin'e yönelik tutumunu istatiksel bakımdan etkilediğinin altı çiziliyor.

Yani Siyonist rejim, dünyadaki en büyük hamisi ABD kamuoyunda önemli bir itibar kaybı yaşıyor. Bu itibar kaybı süreci ABD’nin işgal devletine ilişkin siyasetinde belki bugünden yarına çok hızlı bir değişime neden olmayacak. Ancak başlayan bu süreç devam edecek gibi gözükmektedir. ABD kamuoyu bugün Siyonistlerin neden olduğu maliyeti çok daha görünür bir şekilde sorgulamaktadır.

Bu durum tüm Siyonistleri panikletmiştir. Gerek Tik Tok yasası gerekse soykırım ve Siyonist rejime yönelik eleştirileri "antisemitizm" kılıfı ile önlemek için çıkartılan “Antisemitizm Farkındalık Yasası” Amerika kamuoyunda işgal devleti aleyhine değişmeye başlayan algının önüne geçmeye yönelik adımlar olarak okunmaktadır.

-Benzer bir durum dünya kamuoyu için de geçerli. Siyonist rejim, yıllar boyu Filistin sorununu kendi lehine çevirmek için Hamas gibi direniş örgütlerini kriminalize eden bir söylem geliştirmiş, onları terör örgütleri ile eşitlemeye çalışmıştır. Ama bugün gelinen noktada “Radikal İslamcıların meselesi” olarak lanse edilmeye çalışan Filistin davası, sağcısıyla, solcusuyla, Müslümanıyla, Hristiyan’ıyla hatta Yahudi’si ile insanlığını kaybetmemiş tüm vicdan sahiplerinin meselesi, davası haline gelmiştir. Filistin intifadası küreselleşmiştir bir başka ifadeyle. Velhasıl, Aksa Tufanı ile birlikte küresel Siyonizm artık eski modunda değildir.   

Gazze’nin Geleceğine İlişkin Senaryolar

7 Ekim’den bu yana işgal devletinin Gazze’ye yönelik başlattığı soykırım savaşında sekiz ay geçmesine rağmen Siyonistlerin başardıkları tek şey kadın ve çocukları katletmek, yakıp yıkmak. Siyonistler ne askeri ne de stratejik anlamda belirledikleri hedeflere ulaşabilmiş değiller. Bunu kendileri de itiraf ediyorlar. Gazze’deki durum tespitini ve ileriye yönelik senaryoları Siyonistlerin ve hamilerinin penceresinden aktaralım.

Knesset üyesi Ram Ben Barak: “Gazze’deki savaşımız amaçsız ve bu savaşı kaybettiğimiz açık.” diyor.

İşgal ordusundan UCM’nin tutuklanmasını talep ettiği Savunma Bakanı |Galant: "Hamas'a karşı askerî başarılar elde ediyoruz ama bu ruhu asla yenemeyeceğiz ve bir gün onun varlığıyla yüzleşmek zorunda kalacağız." diyor.

İsrail medyasından Yediot'tan gazeteci ve analist Yossi Yehoshua:

 "Savaş önceki ve savaş sırasındaki sorunlu ve kötü yönetim nedeniyle derin bir bataklığa düştük.” tespitinde bulunuyor.

ABD'nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal (WSJ):

 “Hamas yenilgiden çok uzak. İsrail'de bitmeyecek bir savaş korkusu oluştu. Netanyahu'nun Hamas'ı tamamen bitirme hedefinin gerçekleşmesi çok zor gözüküyor. Gazze'nin Hamassız nasıl yönetilebileceği sorusuna tatmin edici bir cevap bulunamıyor.”

İsrail’in Haaretz gazetesinden Amira Hass:

“7 Ekim'den yedi buçuk ay geçti. Hamas hâlâ savaşmaya hazır, yetenekli ve eğitilmiş çok sayıda silahlı genç adama sahip olduğu ortaya çıktı. İsrail’i ortadan kaldırmak isteyen bu gençlerin beyinlerinin yıkadıklarını söylemek kolay, ancak daha doğru olan ise ölmeye hazır bu gençlerin cesur olduklarını söylemektir.”

Kaza mı Suikast mı Darbe mi?

Geçen ayın küresel gündemin en önemli sorusuydu, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin vefatı ile sonuçlanan helikopter kazasının gerçekten kaza mı, suikast mı, yoksa iç hesaplaşma mı olduğu sorusu. Belki de hiçbir zaman cevabı bulunamayacak bir soru olarak kalacak. Zira sabotaj dahi olsa ne sabotajı yapan bunu üstlenecek ne de İran’ın müesses nizamı cumhurbaşkanlarının bir sabotaj sonucu öldüğünü ilan edecek. Kaza karanlıkta kalmaya devam edecek.

Kaza sonrasına ilişkin şu tespitlerde bulunulabilir:

-İran gibi bölgesinde iddialı bir ülkenin cumhurbaşkanını 40 yıllık genel maksat helikopteri ile uçurmak zorunda kalması, helikopterin enkazına ancak Türkiye’nin yardımı ile ulaşabilmesi ciddi bir prestij kaybına neden olmuştur. 

-İbrahim Reisi İran müesses nizamının adamıydı ancak yeri doldurulamayacak bir isim olarak görülmektedir. Ama İran rejiminin kurumsal yapısı Reisi’nin yerini kolaylıkla dolduracaktır.

- İran 50 gün içinde yeni cumhurbaşkanını seçmek için sandık başına gidecek. Adayların eliminasyonunu yapmakla görevli muhafazakar kanadın elindeki “Anayasayı Koruyucular Konseyi” ılımlı-reformist adayları tırpanlamaya devam ederse geçen  dönem %40’lardaki seçimlere katılım oranını rekor seviyede düşürebilir. Bu da rejimin meşruiyet sorunu derinleştirebilir.

-Rejimin meşruluk sorunu, kanser hastası 85 yaşındaki dini lider Ali Hamaney’in ölümü sonrası da yaşanabilir. Şayet, Reisi’nin ölümü sonrası önü açılan Hamaney’in oğlu Mücteba Hamaney, Uzmanlar Meclisi tarafından bu makama uygun görülürse. İran’ın müesses nizamı dini liderin babadan oğula geçişini İran kamuoyuna izah etmekte zorlanacaktır. Bu da rejimin meşruiyetini sorgulatan bir başka neden olabilir.

-Reisi’nin vefatı sonrası İran’ın dış politikasında bir değişim beklenmiyor. Zira dış politikanın yönünü şimdiye kadar olduğu kadar bundan sonra da dini lider ve onun uhdesindeki İslam Devrimi Muhafızları Ordusu'nun belirleyecektir.  

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 460