Kut'ül Amare Zaferi 100. Yılında Törenlerle Kutlanacak

Kut'ül Amare Zaferi'nin 100'üncü yıl dönümü, 29 Nisan'da devletin zirvesinin katılacağı törenle kutlanacak. Şehitlerin anılacağı törene Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu ile Kut'tan, zaferde desteği bulunan aşiretlerin torunlarından katılım olacak.

Osmanlı'nın 1. Dünya Savaşı'ndan müttefiklerle birlikte yenik çıkması ve bu toprakların kaybedilmesi sonrasında Kut'ül Amare zaferi yıllarca unutuldu. Son dönemde bölgede yaşanan gelişmelerle birlikte tekrar değeri gündeme gelen tarihi zaferin 100'üncü yıl dönümü 29 Nisan'da kutlanarak, şehitler anılacak. Devletin zirvesi bizzat İstanbul'da yapılacak törende hazır bulunacak. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu, bölgedeki gelişmelerle ilgili uluslar arası camiaya mesajlar verecek. Törene, Irak'tan Kut'tan ve zaferde desteği bulunan aşiretlerin torunlarından katılım olacak.

BÜYÜK ÖNEM ARZ EDİYOR

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, kutlamalarla ilgili şunları söylemişti: “1.Dünya Savaşı'nın en önemli zaferlerinden birisidir bildiğiniz gibi Kut'ül Amare. Bugün Irak sınırları içinde bulunan Kut bölgesindedir. Ve orada yazılan destan, bizim yakın tarihimizin en önemli dönüm noktalarından bir tanesidir. Bu program münasebetiyle Irak'tan da misafirlerimiz olacak, Kut bölgesinden de. Böylece atalarımızın orada verdiği büyük mücadeleyi ve yazdıkları kahramanlık hikayesini 100 yıl sonra anma imkanımız olacak. Bugünlerde gerek Çanakkale, gerek 23 Nisan, gerek Kut'ül Amare ruhu karşı karşıya bulunduğumuz meydan okumalar, sınamalar açısından da büyük önem arz ediyor”

OSMANLI'NIN SON ZAFERİ

Kut'ül Amare, Birinci Dünya Savaşı'nda tarihi zaferin kazanıldığı muharebelerden biri olarak biliniyor. Halil Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu, bugün Irak sınırları içinde bulunan Kut bölgesindeki savaşta Britanya askerlerine karşı tarihi bir zafer elde etmişti. Bölgedeki yerli aşiretlerin de desteğiyle, 6'sı general, 476'sı subay, toplam 13 bin 309 İngiliz askeri esir alınmıştı. Osmanlı'nın son zaferi olan Kut'ül Amare, bölgeyi hedef alan emperyalist güçlere karşı kazanılması bakımından da tarihi öneme sahip görülmüştü.

Kaynak: Yeni Şafak

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.