Kutuplaşan Dünya’da Adil Düzen Mümkün mü?
Kutuplaşan Dünya’da adil düzen mümkün müdür? “Dünya beşten büyüktür” sözünü kimler destekliyor? Koridorlar savaşını nasıl okumalıyız? Hindistan’a neden dikkat edilmeli? Azerbaycan, Karabağ’da tam anlamıyla başarılı oldu mu? Gerçekten küresel iklim sorunu var mıdır? Beytullah Demircioğlu’nun kaleminden Dünya gündemine dair öne çıkanlar...
Dünya jeopolitiğinde doğusundan batısına küresel aktörleriyle, bölgesel güçleriyle, konvansiyonelinden, vekâletine, hibritinden ekonomi ve enerji savaşlarına varıncaya kadar gerilim dolu bir gündem hâkim. Buna paralel olarak kuraklıktan, doğal afetlere, küresel enflasyondan tüm dünyada tırmanışa geçen yabancı düşmanlığı ve ırkçı saldırılara varıncaya kadar insanoğlunun ruh halini bozan hayli olumsuz gelişme yaşanıyor. Dünyanın üzerine çöken bu karamsar tabloyu bertaraf etmek önemli oranda insanoğlunun elinde, ancak daha yaşanabilir, daha adil ve barışın hâkim olduğu bir dünyaya kavuşma hayalini gerçeğe dönüştürmek için beslenen umutlar her geçen gün biraz daha azalıyor ne yazık ki…
KÜRESEL DÜZENDEN 5’Lİ ÇETE HARİÇ HERKES MÜŞTEKİ
Küresel adaletsizliğin tavan yaptığı, güçlünün haklı, zalimin zulmünün yanına kâr kaldığı, terör devletlerinin dünyanın jandarmalığını üstlendiği, adil olmayan hem de hiç adil olmayan çarpık bir düzen hüküm sürüyor dünyada. Bu çarpık düzene isyan büyüse de adil bir dünya tesis etmenin önündeki engelleri aşmak hiç de kolay gözükmüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen ay 13. kez hitap ettiği BM Genel Kurulu’nda kendisiyle özdeşleşen ifadeleriyle bir kez daha “Dünya beşten büyüktür” diyerek uluslararası sistemin çarpıklığını dünya kamuoyuna haykırdı. BM’nin dünya güvenliğinin teminatı olmaktan çıktığını, 5 ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı haline geldiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uluslararası sisteme yönelik haklı eleştirilerinin bugün küresel ölçekte karşılık bulduğu görülüyor. Dünya barışı için uluslararası sistemin köklü bir reforma tabi tutulması gerektiği birçok ülke ve çevre tarafından dillendiriliyor artık. Hatta bu çarpık düzenin en önemli müsebbibi ABD dahi BM’de reform talebini destekliyor. Ama daha adil bir dünya için değil, rekabet içinde olduğu hasımları Çin ve Rusya’nın BM üzerindeki etkisini zayıflatmak için istiyor bu sözde reformu.
Türkiye, BM’nin dünya barışı için işlerlik kazanması adına eşitsizliğin önüne geçilmesini istiyor. BM’nin daha demokratik ve hesap verebilir hale gelmesi de Genel Kurul’un güçlendirilmesinden geçiyor. Türkiye’nin önerisinde, daimî üyelik ve veto yetkisinin kaldırılması da yer alıyor.
Brezilya, Almanya, Hindistan ve Japonya’nın oluşturduğu G4 grubu BM’de reform yapılmasını isteyen ülkeler arasında yer alıyor. 54 üyeden oluşan Afrika Grubu da 26 üyeli bir BMGK önerisinde bulunuyor. BM’ye üye Arap ülkelerinin oluşturduğu Arap Grubu da reform önerilerini destekliyor.
BM’nin yapısında reform taleplerinin bugün bu denli güçlü bir şekilde dillendirilmesinde, Erdoğan’ın sloganlaşan “Dünya beşten büyüktür” ifadesinin etkisi son derece büyük olsa gerek. Peki, bu reform beklentisi gerçekleşir mi? BMGK’nin 5 daimî üyesi arasındaki hegemonya savaşındaki kutuplaşmaya bakıldığında bunun bir hayli zor olduğu gözüküyor. Karar alma mekanizmasını kilitleyen veto düzeni ortadan kaldırılmadığı sürece de daha adil bir dünyaya kavuşma hayali devam edecek demektir.
“KORİDORLAR” SAVAŞI VE TÜRKİYE
Dünya tahıl sorununun çözümü için devreye sokulan ama sekteye uğrayan Tahıl Koridoru… Azerbaycan-Ermenistan arasındaki ihtilaflı Zengezur-Laçin koridorları… Çin'in Kuşak ve Yol koridoru… Biden koridoru diye de anılan Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru… Basra Körfezi'ni Türkiye üzerinden Avrupa'ya bağlayacak Kalkınma Yolu Koridoru...
Liste uzayıp gidiyor. “Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru” (IMEC) listeye dâhil olan en yeni koridor. Geçen ay Hindistan’da gerçekleştirilen G-20 zirvesinin en önemli çıktısı aynı zamanda. Koridorun fikir babası ABD. O yüzden Biden koridoru diye de anılıyor.
Projenin ilan edilen ekonomik hedefi, Asya, Orta Doğu ve Avrupa arasındaki ticaret bağlantılarını genişleterek ekonomik kalkınmayı teşvik etmek. Projenin ilan edilmeyen hedefi ise Çin’i Hindistan ile dengeleyerek Pekin’in yıllardır çok emek verdiği, 139 ülkeyi birbirine bağlayan ve tam 1 trilyon dolar harcadığı Kuşak-Yol projesini baltalamak.
Ayrıca koridor ile İsrail ile Körfez arasındaki ekonomik ve siyasi entegrasyonun güçlendirilmesi hedefleniyor. Körfez’in son yıllarda Çin ile kurduğu ticari ilişkilerine de çomak sokmak ise işin cabası. Mısır’ın Süveyş kanalının yanı sıra Türkiye ve İran’ı da bypass eden proje ekonomik hedeflerinden daha çok siyasi hedefleriyle ön plana çıkıyor.
Bir taşla birkaç kuş vurmayı düşünen proje mimarı ABD’nin şimdilik kâğıt üzerindeki bu koridoru hayata gerçekleşme ihtimali bir hayli zayıf. Hatta projeyi hayal, fiziksel olarak mantıksız bir teşebbüs olarak nitelendirenler de var. Zira projeye göre Hindistan limanlarından kalkan gemiler önce BAE’ye, oradan trenle S. Arabistan Ürdün ve İsrail limanlarına, oradan da yeniden gemilerle Yunanistan limanlarına, oradan da kara yoluyla Avrupa pazarlarına ulaşacak. Gemi-tren-karayolu üçlemesiyle indi-bindilerle, geçtiği her devletin gümrük kapılarından işleme tabi tutulduktan sonra yol alınacak oldukça meşakkatli bir nakil süreci.
“KALKINMA YOLU PROJESİ” ÇOK DAHA RASYONEL
Basra Körfezi’ndeki Büyük Faw Limanı’ndan başlayıp Irak’ın kuzeyine doğru devam ederek Türkiye’nin demiryolu ağına bağlanan “Kalkınma Yolu Projesi” çok daha rasyonel bir proje olarak görülüyor. Proje, Çin’in 2013 yılında ilan ettiği Kuşak ve Yol Projesi açısından da oldukça önem taşıyor. Yeni İpek Yolu olarak tanımlanan proje, Avrupa'dan Körfez ülkelerine kadar geniş bir bölgeyi etkileyecek ve ortak fayda üretecek. Asya, Avrupa ve petrol ile doğal gaz zengini Irak'ı birbirine bağlayacak Türkiye-Basra Körfezi Ekonomik Koridoru projesi Türkiye’nin enerjide merkez ülke olma siyasetini destekleyen çok önemli bir girişim olarak da değerlendiriliyor.
Azerbaycan’ın Karabağ’daki antiterör operasyonu sonrası gözler Zengezur koridoruna çevrilmiş durumda. Azerbaycan’ı Nahcıvan’a, Türkiye’yi de Türk dünyasına kavuşturacak Zengezur Koridoru tüm Türk dünyasının milli çıkarlarına hizmet edecek son derece stratejik öneme sahip bir koridor olacak. Hem Batı’nın hem de İran’ın bu koridora takoz olma girişimlerinin ardından da kesintisiz bir Türk dünyasının ortaya çıkartacağı ekonomik ve siyasi sinerjiden duyulan kaygı var.
HİNDİSTAN’A DİKKAT!
Hindistan için ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Gerek içeride Müslüman nüfusa yönelik insan hakları ihlalleri gerekse dış politikadaki tercihleriyle Narenda Modi yönetimindeki Hindistan dikkatleri üzerine çeken bir ülke haline geldi. Dış politikada özellikle Türkiye’ye hasım ittifakların yanında saf tutmaya başlayan Hindistan, Yunanistan, Ermenistan, Güney Kıbrıs ve İsrail ile stratejik ortaklık düzeyinde bir yakınlaşma içerisinde. Nisan ayında 300 yıldır Çin’in elinde olan “dünyanın en kalabalık ülkesi” unvanını elde eden Hindistan, İngiltere’yi geride bırakarak dünyanın en büyük 5. ekonomisi oldu. Batı’nın bu yöndeki baskılarına rağmen Rusya ve rakibi durumundaki Çin ile denge politikasını sürdüren Hindistan, İran ile de çok yakın ilişkilere sahip. Önümüzdeki günlerin jeopolitik tartışmalarının önemli aktörlerinden biri olacak Hindistan’ı yakından takip etmek gerekiyor.
AZERBAYCAN YARIM KALAN İŞİNİ TAMAMLADI, ANCAK…
Azerbaycan, 2020’de 44 gün süren 2. Karabağ zaferinde işgal altındaki topraklarının tamamını Ermeni çetelerinden temizleyememişti. 2020’de yarım kalan mesele, geçen ay 24 saat süren “antiterör” operasyonuyla tamamladı. Hankendi başta olmak üzere Karabağ’ın tamamı Ermeni çetelerinin işgalinden kurtarılmış oldu.
Karabağ’ın tamamının işgalden kurtarılmış olması askeri ve siyasi anlamda son derece önemli bir başarı. 2020’deki zaferin ardından gelen yeni zafer Güney Kafkasya’da Azerbaycan ve Türkiye lehine oluşan dengeyi daha da tahkim edecektir kuşkusuz. Ancak yine de Güney Kafkasya’da suların öyle kolay kolay durulacağı söylemek mümkün gözükmüyor. Zira bölgedeki dengeleri etkileyecek, konjonktürel olarak da değişen birçok parametre söz konusu.
Malum, ABD öncülüğündeki Batı dünyası, Ukrayna-Rusya savaşı ile birlikte Rusya’yı çevreleme, Moskova yönetimine maliyet çıkartma noktasında ekonomik yaptırımlardan siyasi izolasyona varıncaya kadar kullanabildiği tüm enstrümanları kullandı, kullanıyor da. Batı, Rusya’yı çevreleme stratejisi noktasında Güney Kafkasya’da Rusya’ya maliyet çıkartmaya yönelik hamlelerini bundan sonra da sürdürecektir.
Ermenistan Başbakanı Paşinyan, her ne kadar Batı yörüngesinde siyaset izlese de Ermenistan içerisindeki aşırı milliyetçi gruplara nazaran daha rasyonel politika izleyen bir lider olarak görülüyor. Karabağ’daki Ermeni çetelerine sahip çıkmamakla suçlanan Paşinyan’ın iktidarını kaybetmesi ve yerine daha radikal milliyetçi bir liderin Ermenistan yönetiminin başına gelmesi Güney Kafkasya’daki tansiyonu yeniden yükseltebilir.
Rusya’nın ise arka bahçesi olarak gördüğü Güney Kafkasya’da Batılıların hele hele hasmı ABD askerlerinin postallarını görmeye tahammülü yok. Moskova yönetiminin bundan sonra Ermenistan’ın kendi yörüngesinde kalmasını sağlayacak temkinli bir yaklaşım içerisinde olacağı beklentisi var.
İran ise Güney Kafkasya politikasını belirleme konusunda bir ikilem içerisinde. Bir taraftan bölgede Azerbaycan ve Türkiye lehine ortaya çıkan dengeden rahatsız olan Tahran yönetimi öte yandan bu dengeyi bozmak için Batı’nın bölgeye gelmesinden de endişeli.
İran’ın bir diğer zorluğu Ermenistan yanlısı siyasi tutumunu kendi içerisindeki Azerbaycan kökenli vatandaşlarına anlatmada yaşıyor. Bu noktada kullandığı en etkili argüman Azerbaycan’ın İsrail ile olan ilişkisi. Tahran yönetimi ve medyası Kudüs’ü işgalden kurtarmanın yolunun Azerbaycan’ın kurtarılmasından geçtiği gibi tanıdık söylemlerle Azerbaycan’a yönelik politikasını meşrulaştırmaya çalışıyor.
Aslında Güney Kafkasya politikasını belirleme konusunda Batı dünyası da bir ikilem içerisinde; bir taraftan Ermenistan’ın yanında saf tutuyor ama öte yandan enerji ihtiyacını karşılama konusunda Rusya’ya alternatif ülke durumundaki Azerbaycan’la ilişkileri fazla zorlamak istemiyor.
Güney Kafkasya’nın geleceğine etki edecek en önemli aktörlerin başında hiç kuşkusuz Türkiye geliyor. Azerbaycan ordusunun Ermenistan karşısındaki zaferleri batı medyasında Türkiye’nin desteğine bağlanıyor.
Mesela Hırvat Medyasından Vecerni List diyor ki; “Rusya Karabağ’daki gerilimden' derin endişe duyduğunu belirtti. Ancak bu Azerbaycanlıların umurunda değil, zira arkalarında güçlü bir müttefikleri var: Türkiye.”
İtalya Medyasından günlük Avvenire gazetesine bakalım bir de:
“Rusya’nın seferber ettiği 2.000 barış gücü askeri ne Azerbaycan’ın Laçin Koridoru’nu kapatmasını engelleyebildi ne de Ermeniler açlıkla tehdit edildiğinde koridoru açabildi. Ermenistan Başbakanı Paşinyan da bunun üzerine ABD’nin kapısını çaldı. ... Ama ABD’liler neden Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ve NATO ülkesi Türkiye gibi tarihsel müttefiklerini karşısına alsın ki?”
KABUL EDELİM KÜRESEL İKLİM SORUNU VAR
Fası’ı vuran 7 şiddetindeki deprem, Yunanistan ve Libya’daki sel felaketleri, son yıllarda artan doğal afetlerin sonuncularıydı. Özellikle Libya ve Fas’taki kayıplara ilişkin verilen rakamlar on binlerle ifade ediliyor. Bu arada dünyanın dört bir tarafında görülmeye başlanan doğal afetler sonrası küresel iklim değişikliği üzerinden yürüyen tartışmalar artık garip bir hal aldı.
Uzmanlara göre sert iklim geçişleri, yağış rejiminin bozulması, kuraklık, orman yangınları, insan kaynaklı iklim değişikliğinin bir yansıması. Kimilerine göre ise doğal afetlerin doğallığına ilişkin ciddi kuşkular var. Onlara göre; ormanları bilinçli olarak yaktıran “küreselciler” iklim değişikliği bahanesi ile insanoğlunu köleleştirmeye çalışıyor. Deprem söylentilerinin sebebi İstanbul’u boşaltılması ve ele geçirilmesi için… Fas’taki deprem HAARP teknolojisi ile gerçekleştirildi. Libya'daki iki barajı birden aslında küreselciler patlattı!
Birçoklarına göre bunlar birer komplo teorisi. Ancak anketler Amerikalıların %40'ının iklim değişikliğinin bir aldatmaca olduğuna inandığını gösteriyor. Eski ABD başkanı Donald Trump da onlardan biri. Hatırlanacağı üzere 2019'da küresel ısınmayı azaltma umuduyla kurulan Paris Anlaşması'ndan ABD’yi çekmişti. Peki, komplo teorilerinin neden bu denli yaygın alıcısı var? Çoğu insan yaşanan hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını, büyük olayların arkasında büyük nedenlerin olacağını, her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğuna inanıyor. Bu da komplo odaklı düşünmeyi doğuruyor.
Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 452