“Lâ İlâhe İllallah” Diyeni Cennetle Müjdele!
“Şu ayakkabılarımı alıp geri dön. Bu duvarın arkasında, gönülden inanarak “Lâ ilâhe illallah” diyen kime rastlarsan, onu cennetle müjdele!” hadisini nasıl anlamalıyız?
Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in etrafında, Ebûbekir ve Ömer radıyallâhu anhümâ’nın da bulunduğu bir grup insanla oturuyorduk. Bir ara Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem aramızdan kalkıp gitti. Uzunca bir süre dönmeyince, başına kötü bir iş gelmesinden korktuk ve telaşla yerimizden kalktık. Bu endişeyi ilk duyan bendim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i araya araya ensardan Neccâr oğullarına ait bir bahçeye geldim. Giriş kapısını arayarak bahçenin etrafını dolandım; fakat bir kapı bulamadım. Bahçenin dışındaki bir kuyudan içeriye su veren küçük bir ark gördüm ve oradan büzülerek Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına girdim.
- “Ebû Hüreyre! Sen misin?” diye sordu.
- Evet, yâ Resûlallah! dedim.
- “Ne haber?” dedi.
- Aramızda otururken kalkıp gittin; geri dönmediğini görünce, sana bir kötülük yapılmasından korkup telaşlandık. İlk endişe duyan da ben oldum. Kalkıp bu bahçeye geldim ve tilki gibi iki büklüm içeri girdim. Diğerleri de arkadan geliyor, dedim.
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Ebû Hüreyre!” diye seslendikten sonra ayakkabılarını çıkarıp verdi ve şunları söyledi: “Şu ayakkabılarımı alıp geri dön. Bu duvarın arkasında, gönülden inanarak “Lâ ilâhe illallah” diyen kime rastlarsan, onu cennetle müjdele!” (Müslim, Îmân 52)
Hadisi Nasıl Anlamalıyız?
Hadisin geri kalan kısmı şöyledir:
Ebû Hüreyre sözüne devamla dedi ki:
Kendisine ilk rastladığım Ömer oldu. Bana:
- Ebû Hüreyre! Bu elindeki ayakkabılar da nedir? diye sordu. Ben de:
- Bunlar Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ayakkabılarıdır. Bunları bana verdi ve gönülden inanarak “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur” diyen kime rastlarsan onu cennetle müjdele diye emretti, dedim. Bunun üzerine Ömer eliyle göğsüme vurunca, arka üstü düşüverdim. Bana:
- “Dön geri, Ebû Hüreyre!” dedi. Ben de hemen Resûlullah’ın yanına döndüm; neredeyse hüngür hüngür ağlayacaktım. Meğer Ömer beni takip etmiş. Baktım ki arkamdan geliyor. Resûlullah bana dönerek:
- “Ne oldu sana, Ebû Hüreyre?” diye sordu. Ben de:
- Yolda Ömer’e rastladım. Benimle gönderdiğin haberi kendisine söyleyince göğsüme öyle bir vurdu ki, arka üstü yere düştüm. Bana geri dönmemi söyledi, dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona dönerek:
- “Ömer! Niçin böyle yaptın?” diye sordu. O da:
- Yâ Resûlallah! Anam babam sana feda olsun. Ebû Hüreyre’ye ayakkabılarını vererek, yolda rastladığı kimselerden bütün kalbiyle “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur” diyenleri cennetle müjdelemesini emrettin mi? diye sordu. Resûl-i Ekrem de:
- “Evet” diye beni doğruladı. Ömer:
- Aman yapma! Halkın bu müjdeye güvenip tenbelleşmesinden korkarım. Bırak ibadet etsinler, dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Pekâlâ, bırak onları!” buyurdu. Kalbi imanla çarpan herkesi sevinçten kanatlandıracak olan hadîs-i şerîf burada bitmektedir.
Peygamber Efendimiz’in müslümanları sevindirmekten haz duyduğunu gösteren muhtelif hadisler vardır. Bu müjdeleri, güçlü bir imana sahip olduğunu bildiği ve bu müjdelere güvenerek ibadetlerini ihmal etmeyeceğini düşündüğü sahâbîlerine, yine de ihtiyatla haber vermiştir. Allah’ın rahmetini ümit etmek bahsinde bunun iki misalini görmüştük. Bunlardan ilkinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Muâz İbni Cebel’e:
- “Kim Allah’dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve peygamberi olduğuna içinden gelerek şehadet ederse, Allah onu cehenneme haram kılar” buyurmuştu. Muâz’ın:
- Yâ Resûlallah! Bu müjdeyi müslümanlara haber vereyim de sevinsinler mi? diye sorması üzerine de, yukarıda görüldüğü şekilde:
- “O zaman buna güvenerek tenbel davranırlar.” buyurmuştu.
Resûl-i Ekrem Efendimiz önce Allah’ın kulları üzerindeki hakkını, sonra da kulların Allah üzerindeki hakkını anlatmıştı. Allah’ın kulları üzerindeki hakkının, sadece O’na kulluk etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak tutmamaları olduğunu belirtmişti. Kulların Allah üzerindeki hakkının ise, kendisine hiçbir şeyi ortak tutmayanlara azâb etmemesi olduğunu müjdelemişti. Bu müjdeyi duyan Muâz çok sevinmiş ve:
- “Ey Allah’ın Resûlü! İnsanlara bu müjdeyi haber vereyim mi?” diye sorduğunda, Nebiyy-i Muhterem Efendimiz:
- “Müjdeleme! O zaman buna güvenip tenbellik ederler” buyurmuştu.
Daha önce geçen bu hadislerin, konumuzla ilgili hadîs-i şerîfle aynı paralelde olduğu görülmektedir. Ne var ki burada Efendimiz müjdeyi önce herkese duyurmak istemiş, fakat Hz. Ömer’in teklifi üzerine bundan vazgeçmiştir. Önemli olan buradaki inceliği kavramaya çalışmaktır.
Peygamber Efendimiz’in, bu müjdeyi herkese haber vermeme konusunda Hz. Ömer’in ileri sürdüğü teklifi benimsemesi, onun doğru fikirlere ve görüşlere verdiği değerin açık bir ifadesidir. Hz. Ömer’in teklifinin tutarlı olan yanı şudur: Allah’a derin bir şuurla inanan ve ibadetin zevkine varan kimselerin, böyle bir müjde karşısında, Cenâb-ı Hakk’a olan minnetlerini, O’na daha fazla ibadet etmek suretiyle gösterecekleri şüphesizdir. Fakat câhiller böyle değildir. Onlar ibadetin zevkini tatmadıkları, kulluğun önemini kavramadıkları için, böyle bir müjdeye güvenerek ibadet etmeye gerek görmeyebilirler. Bu sebeple onlara müjde verirken dikkatli ve ölçülü olmak gerekir. Nitekim Muâz İbni Cebel, yukarıda kısaca naklettiğimiz hadisleri halka haber vermesini Resûl-i Ekrem Efendimiz uygun görmediği için vefat edeceği zamana kadar kimseye söylememiştir. Bu son derece kıymetli bilgiyi kendisiyle birlikte âhirete götürmenin haksızlık, hatta günah olduğunu düşünerek, vefatından bir müddet önce nakletmiştir.
Meseleye şöyle bakmanın daha doğru olacağı kanaatindeyiz. Cenâb-ı Hak bazı konuları daha iyi kavrayabilmemiz için onları belli bir senaryo içinde anlatmıştır. Hadisimizdeki müjdenin de böyle bir senaryo içinde verildiği anlaşılmaktadır. İnsanlara müjdeler vermekten ve böylece onları sevindirmekten hoşlanan Yüce Rabbimiz ve Sevgili Efendimiz, bu hadîs-i şerîf ile bize, müjde verirken son derece ölçülü olmak gerektiğini belirtmekte, herkese her şeyi anlatmamak icap ettiğini ifade buyurmaktadır.
Hadisten Öğrendiklerimiz
- Allah’a gönülden inanan, Muhammed Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem’in O’nun kulu ve Resûlü olduğunu kabul eden herkes, önünde sonunda cennete girecektir.
- Allah’ın rahmetinin ve bağışının genişliği anlatılmalı, fakat bu konudaki müjdeler, insanlara ihtiyaçları nisbetinde ve ölçülü verilmelidir.
- Bir devlet başkanı veya önemli bir mevkide bulunan kimse, kendisine getirilen tutarlı görüşleri, kararına aykırı bile olsa benimseyip kabul etmelidir.
- Ashâb-ı kirâm Peygamber Efendimiz’i canlarından çok sever, onu uzun müddet görmedikleri zaman, düşmanlarının kendisine zarar vermiş olabileceği endişesine kapılırlardı.
- Hz. Ömer’in, görüşleri isabetli büyük bir insan olduğu bir kere daha görülmektedir.
- Bir insan sevdiği ve kendisini sevdiğinden emin olduğu bir kimsenin bahçesine ondan izin almadan girebilir ve oradan faydalanabilir.
Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları
YORUMLAR