Lev Enzelna Arapça Türkçe Okunuşu - Lev Enzelna Oku, Fazileti ve Anlamı
Lev enzelna Arapça, Türkçe okunuşu nedir? Lev enzelna anlamı nedir? Lev enzelna ayetlerini okumanın fazileti nedir? Lev enzelna ayetleri Kuran'da hangi surede geçiyor?
Lev enzelna olarak bilinen dört ayet Haşr suresinde geçmektedir. Lev enzelna ile başlayan Haşr suresinin son dört ayetidir. Haşr sûresi Medine’de inmiştir. 24 âyettir.
Malik b. Yesâr`dan rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (sav) şöyle buyurmuştur: "Kim sabahleyin üç defa "euzubillahis-Semî`il-Alîmi mines-şeytanirracım" der, sonra Haşr suresi`nin sonundaki üç ayeti okursa Allah kendisine yetmiş bin melek vekil kılar, bunlar akşama kadar o kişiye dua ve istiğfar ederler. Eğer o gün vefat ederse şehid olarak ölür. Bunu akşamleyin okuyan da aynı derecededir." (Tirmizî, Müsned, Beyhakî, Taberani, Ibn Kesîr).
Rivayetlerin çoğunda son üç ayetten bahsedilmekle beraber, "Levenzelnâ`dan aşağısı" diyen rivayetler de vardır (bk. Kurtubî, XVNI/1).
LEV ENZELNA ARAPÇASI
LEV ENZELNA TÜRKÇE OKUNUŞU*
(*Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için aramalarda çıkmak için sitemize eklenmiştir.)
Bismillâhirrahmânirrahîm.
- Lev enzelnâ hâzel Kur’âne alâ cebelin leraeytehû hâşian mütesaddian min haşyetillâh. Ve tilkel emsâlü nadribühâ linnâsi leallehüm yetefekkerûn.
- Hüvellâhüllezî lâilâhe illâ hû. Âlimül gaybi veşşehâdeh. Hüverrahmânürrahîm.
- Hüvellâhüllezî lâ ilâhe illâ hû. El-Melikü’l Kuddûsü’s-Selâmü’l Mü’minü’l Müheyminü’l Azizü’l Cebbârü’l Mütekebbir. Sübhânellâhi ammâ yüşrikûn.
- Hüvellâhü’l Hâliku’l Bâriü’l Musavvirü lehül esmâülhüsnâ. Yüsebbihü lehûmâ fissemâvâti ve lard. Vehüve’l Azizü’l Hâkim. (Haşr sûresi, 21-22-23-24)
LEV ENZELNA DİNLE - FATİH ÇOLLAK
Lev enzelna dinlerek kolaylıkla ezerleyebilirsiniz.
LEV ENZELNA SURESİ ANLAMI
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Eğer biz, bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek parça parça olmuş görürdün. İşte misaller! Biz onları insanlara düşünsünler diye veriyoruz.
O, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’tır. Gaybı da, görünen âlemi de bilendir. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.
O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.
O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. " (Haşr Suresi, 21-22-23-24)
BENZER YAZILAR
- AYET-EL KÜRSİ OKUNUŞU VE ANLAMI (Tefsiri, nüzul sebebi ve daha detaylı bilgi için tıklayınız...)
- AMENERRASULÜ SURESİ OKUNUŞU VE ANLAMI (Tefsiri, nüzul sebebi ve daha detaylı bilgi için tıklayınız...)
LEV ENZELNA TEFSİRİ
Bu misâle göre, şayet Kur’an büyük bir dağ üzerine indirilmiş ve dağa öyle bir şuur verilmiş olsaydı, göğe doğru başkaldırmış o ulu dağ, bütün katılığına rağmen Allah korkusu altında son derece etkilenir, her türlü itaatsızlığı bir kenara atarak çatlayıp paramparça oluncaya kadar ilâhî emirlere boyun eğerdi. O halde sahip kılındığı akıl ve şuur kabiliyeti ile o ilâhî emâneti yüklenen, bir taraftan cehennem ateşi, diğer taraftan cennet nimetleriyle kuşatılmış olarak istikbale doğru gitmekte olan insanların bundan daha fazla etkilenmesi ve uyanık olmaları gerekir. Fakat ne yazık ki, o çok zalim ve çok cahil olan insan, bundan müteessir olmamakta, Allah’tan korkmamakta, O’na saygı duymamaktadır. Ayrıca Allah’ın hukukunu, nefislerinin vazife ve istikbalini unutmakta, iyilik ve kurtuluş yollarını düşünemez duruma gelmektedirler. Hz. Mevlânâ’nın anlattığı şu hikâye, Allah’ın kelâmı ve zikri karşısında insanın bu derin gafletini ne güzel gözler önüne serer:
“Bir köylü öküzünü ahıra bağlamıştı. Bir arslan geldi, öküzü yedi ve onun yerine geçti oturdu. Köylü, gece vakti ahıra girdi, öküzünü bağladığı tarafa gitti. O aptal kişi, etrafını eliyle yoklayarak öküzünü arıyordu. Öküzünü ararken arslanı buldu. Elini, orasına burasına sürmeye, bazan sırtını, bazan yanını, böğrünü yoklamaya, elini yukarı, aşağı gezdirmeye başladı. Arslan, kendi kendine diyordu ki: «Eğer fazla aydınlık olsaydı, bu zavallı adamın ödü kopar, yüreği kan kesilirdi. Şimdi şu gece vakti, beni kendi öküzü sanıyor da, rahatça oramı buramı kaşıyor.» Cenab-ı Hak buyurdu ki: «Ey aldanmış kör kişi! Adımın zikr edilmesinden Tûr dağı paramparça olmadı mı? (bk. A‘râf 7/143) Uhud dağı benim büyüklüğümü anlasaydı, paramparça olur, gönlü kanla dolardı.» Allah’ın mübârek adını babandan, anandan işitmiş olduğun için, gaflet içinde habersizce ona sarılmışsın. Taklide uymadan, Allah’ın adının hakîkatinden haber alsan, incelir, erirsin; hatif gibi belirtin bile kalmaz. Seni korkutmak için anlattığım bu hikâyeyi dinle de, taklide uymanın nasıl bir afet olduğunu anla.” (Mesnevî, 503-513. beyit)
Dolayısıyla verilen bu gibi misallerin hedefi, insanların düşünüp istifade etmelerini sağlamak; muşahhas örneklerden hareketle aklî ve fikrî mânaları kavrayıp, geçmiş ve geleceklerini düşünmeye yönlendirmek; Allah’ın sonsuz azamet ve kudreti huzurunda eğilerek yarın kadar yakın olan âhiret için hazırlanıp ateşten korunmalarına yardımcı olmaktır.
Korkusundan o haşmetli, o kuvvetli ve sağlam dağların bile titreyip baş eğerek paramparça olacağı Yüce Allah, kendisini bir kısım isim ve sıfatlarıyla tanıtmaktadır. Bunlara Kur’an dilinde “el-Esmâü’l-Hüsnâ” denilir. (bk. A‘râf 7/180) Burada bu güzel isimlerden şunlara yer verilmektedir:
هُوَ (Hû): O.
اَللّٰهُ (Allah): Rabbimizin özel ismi; bütün isim ve sıfatlarını kendinde toplayan en büyük ismi.
اَلْعَالَمُ (Âlim): Görülen veya görülmeyen, gizli veya açık her şeyi en iyi bilen.
اَلرَّحْمٰنُ (Rahmân): Nihâyetsiz merhamet sahibi; rahmetiyle her varlığı kuşatan.
اَلرَّح۪يمُ (Rahîm): Çokça merhamet eden, yaratıkların tüm ihtiyaçlarını gideren.
اَلْمَلِكُ (Melik): Hükümdar, sultan, padişah; hâkimiyetin mutlak sahibi; görünen ve görünmeyen taraflarıyla tüm kâinatın hakiki ve yegâne mâliki,
اَلْقُدُّوسُ (Kuddûs): Her türlü eksiklikten uzak, mutlak kemal sahibi, yaratılmışların tasavvur ve tasvirine sığmaz; tertemiz olan ve tertemiz kılan.
اَلسَّلَامُ (Selâm): Her türlü kusur ve afetlerden sâlim olan; selâmetin kaynağı, esenlik veren, selâmete çıkaran.
اَلْمُؤْمِنُ (Mü’min): Güven veren, emniyete kavuşturan, kendisine güvenilen, va’dine itimat edilen, gönlünü imana açanlara iman veren, kendisine güvenenleri korkudan emin kılan.
اَلْمُهَيْمِنُ (Müheymin): Koruyup kollayan, görüp gözeten, yöneten ve denetleyen, kâinatın mutlak hâkim ve idarecisi.
اَلْعَز۪يزُ (Azîz): Üstün kudret sahibi, mağlup edilemeyen mutlak güç sahibi, yegâne galip, izzet ve şânın asıl sahibi ve kaynağı.
اَلْجَبَّارُ (Cebbar): İradesine sınır olmayan, istediğini her durumda yapabilen, hükmüne ve yetkisine karşı konulamayan, yaratılmışların halini iyileştiren, yaraları saran, dertlere derman olan, erişilemez, yüceler yücesi, güç ve azamet sahibi.
اَلْمُتَكَبِّرُ (Mütekebbir): Büyüklüğü apaçık olan, azametini ortaya koyan, büyüklük ancak kendisine yaraşan, büyüklükte eşi olmayan,
اَلْخَالِقُ (Hâlık): Takdir ettiği gibi yoktan yaratan.
اَلْبَارِئُ (Bâri’): Örneği olmadan yaratan, yaratıklarını düzgün ve âhenkli kılan, yaratmanın tüm safhalarındaki inceliklerin asıl kaynağı.
اَلْمُصَوِّرُ (Mûsâvvir): Şekil, biçim ve özellik veren, varlıkların maddî-manevî, duyularla idrak edilen edilemeyen tüm şekil ve hususiyetlerini belirleyen.
اَلْحَك۪يمُ (Hakîm): Bütün hükümleri ve işleri yerli yerince ve sağlam olan; hüküm ve hikmet sahibi.
Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Kim sabaha çıktığında üç defa اَعُوذُ بِاللّٰهِ السَّم۪يع الْعَل۪يمِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرُّج۪يمِ (Eûzü billâhi’s-semî’i’-l alîmi mine’ş-şeytani’r-racim) «Kovulmuş şeytandan her şeyi işiten ve bilen Allah’a sığınırım» deyip de Haşr sûresinin sonundan üç âyet-i kerîme okuyacak olursa, Allah ona akşam oluncaya kadar dua edecek yetmiş bin melek gönderir. Şayet o gün ölürse şehîd olarak ölür. Her kim bunu akşamleyin okuyacak olursa, onun için de aynı şey söz konusudur.” (Tirmizî, Sevâbü’l-Kur’an 22)
Unutmamak gerekir ki, göklerde ne var yerde ne varsa hepsi, tüm varlıklar, isim ve sıfatları haber verildiği şekilde olan Allah’ı kesintisiz tesbih etmektedirler. Akıl sahibi insana düşen de Allah Teâlâ’yı tanıyabildiği kadar tanımak; bütün güç, kuvvet, istidat ve imkânlarıyla O’na kul olabilmektir. O’nu zikir, tesbih ve tefekküre gark olmuş selim bir gönle erişebilmektir. İnsanın, yarın Allah’ın huzurunda vereceği imtihan için bu husus çok büyük bir öneme sahiptir. Kulun hazırlanması gereken en büyük imtihan da zâten budur.
YORUMLAR
Çok güzel okumuş maşallah